Aziz Nesin: Sosyalizm Ahlaktır!
Aziz Nesin bu ülkenin en değerli en üretken mizah yazarı ve bir büyük aydınıydı. Onun üzerine ne yazılsa, ne söylense tamamlanmamış, eksik ve yarım kalmışlık duygusu hâkimdir insanda. Dolayısıyla onu anlatmak elbette üç beş sayfaya sığdırılamaz… Ülkeyi ve dünyayı yorumlamak ve değiştirmek için okunmayı bekleyen koskoca Aziz Nesin külliyatı var… Ölümünün 24. yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz…
Cengiz Kılçer
Türkiye’de “Aydın kimdir?” “Aydın nedir?” gibi karmaşık bir soruya hem çok kısa hem de upuzun bir yanıttır Aziz Nesin… Aynı zamanda sermayenin sularına kapılmış, batma tehlikesi geçiren ağır hasarlı memleket aydınının bizatihi eleştirisidir. Aziz Nesin “Türkiye’de aydın olmanın sorumluluğunu (1980 faşist cuntasının üzerinden 3 yıl geçmiştir) her zamankinden daha çok ve ağır biçimde duyumsamaktayım” diye yazar Tahsin Saraç’a ve “Alçaklıklar karşısında susmak, hiçbir şey yapmamak ya da yapılacak bir şey olmadığına inanmak, kendini buna inandırmak, yapılabilecek kötülüklerin en kötüsü… Her koşulda yapılacak iş vardır.” der. Her dönemde, o dönemin özlelliklerine göre aydınların yapması gereken görevleri vardır. Ve sorar: “Halkımıza olan borcumuzu ödüyor, görevimizi yapıyor muyuz?”
Onun için aydın, toplumun çıkarlarıyla kendi çıkarları arasında açı farkı olmayan, ülkenin gerçek “demokrasiye” kavuşmasında kendini sorumlu ve borçlu sayan, bunun için yapabileceği şeylerin varlığından haberi olan insandır. Aziz Nesin’e göre aydın hiçbir olayda “Bana ne?”, “Neyime gerek?” demeyen, diyemeyen, üzerine aldığı sorumluluğun ağırlığını ve tedirginliğini duyan, duymakla da kalmayıp tepkisini gösteren kişidir. “Aydının, özellikle Türk aydınının bir başka önemli niteliği, kendisini aydın düzeyine çıkarmış olan halkına borçlu olduğunu duymasıdır; maddi olarak ödenmesi olanaksız bu borcu, beyninde, vicdanında duyup ödemeye çalışan kimsedir aydın. Aydının yürekliliği de (uygarca yürekliliği), bu sorun ve borç duygularından kaynaklanmaktadır. Aydını, bir Don Kişot olarak göstermek egemen sınıflan olanların ve o sınıf yanlılarının işine gelir. Böylece aydının davranış ve sözleri hafife alınmış olur. Bence aydın, ara sıra Don Kişot’luklar da yapan bilinçli bir toplum savaşımcısıdır.”
Zamanın Cumhurbaşkanı faşist Kenan Evren televizyonlarda yayınlanan bir konuşmasında “Aydınlar Dilekçesi” olarak bilinen dilekçedeki iki bin imzacıyı vatan haini ilan etmişti (1987). Aziz Nesin, bundan dolayı Evren aleyhine manevi tazminat davası açmış, düzenlediği basın toplantısında bir devlet başkanının vatandaşlarını bu şekilde suçlamasının dünyada ilk, bir cumhurbaşkanının mahkemeye verilmesinin ise Türkiye tarihinde ilk olduğunun altını çiziyordu. Aziz Nesin açtığı dava ile hem insanlık onurunu kurtarmak ve yurdunda insanca yaşamak hem de böylesi bir suçlamayı yapan kişinin, cumhurbaşkanı da olsa mahkemeye verileceğini kanıtlamak istemişti.
Gerçekçidir de… Nesnel bir bakış açısına sahiptir ve bir o kadar da acımasızdır eleştirilerinde. Dikine, tersine bir aydındır. Kimseye hoş görünme mecburiyetinde hissetmez kendini. En büyük tabular karşısında bile sözünü esirgemez. “Türkiye Şarkısı Nâzım” kitabında “Nâzım’a saygım sonsuz olduğu için, onun yaşamını, elimden geldiğince bütün gerçekliğiyle yazmak istiyorum. Gerçeklikle yazılmış Nâzım Hikmet’in yaşamöyküsü, onu olduğu gibi değil de gönüllerince görmek isteyenlerin, onu gerçek insanlıktan çıkarıp mitleştirenlerin hiç de hoşuna gitmeyecektir.”
İnatçı bir aydındır Aziz Nesin, akıntıya karşı yüzer… Ne var ki, onun inadı sıradan, körlemesine ve budalaca bir inat değildir. Aydın inadıdır onunki. Nedir aydın inadı: “Düşüne düşüne, araştıra araştıra, kuşkulardan geçe geçe ulaştığın doğruyu, bütün tehlikeleri göze alarak sonuna dek savunma inadı.”
Çoğu kişi tarafından “cimri” biri olarak bilinir. Fakat yaşadığı şu olay onun bu “özelliğinin” sıradan bir şey olmadığına örnektir. Bir dönem altı ay boyunca kaçak olarak yaşamıştır İstanbul’da. Kiracıdır, üst katta oturan ev sahibi Nesin’in kimliğinden habersizdir. Kendisine haftada bir gün para ve yiyecek getiren kişi ne olmuşsa olmuş iki hafta boyunca eve uğramamıştır ve açlık Aziz Nesin açlıkla baş başa kalmıştır. Üst kattakilerin çöp tenekesine attığı pırasa kabuklarını yer açlıktan. Bundan başka o sıralarda dostu olması gerekenler, hatta arkadaşı gibi görünenler polis, ajan, hain olduğunu sağda solda dillendirmektedir. Cimri olduğuna yapılan yorumlara dair: “Açlıktan çöp tenekesindeki pırasa kabuklarını yemek zorunda kalmış bir insan, elbet kazandığının değerini bilir ve ziyan olmasını istemez. Şükrediyorum, iyi ki o günleri yaşadım. İnsan olmak kolay değil, hele bu toplumda namuslu kalabilmek…” der. Fiyat artışlarından ötürü Vakfın giderlerinin de çok arttığından bahseder Tahsin Saraç’a yazdığı bir mektupta. O süreçte Vakıf’ta yedi çocuk vardır; en büyüğü lise son sınıftadır. Üniversite sınavları için İstanbul’a özel bir kursa gidip gelirler. Çocukların en küçük olanı kız, ilkokul beşte. Hepsini de çok sever Aziz Nesin. “En büyük zenginlerin çocukları kadar güzel giyiniyorlar okula giderlerken; giysileri, çantaları, her şeyleri en iyisinden. Ben, bir canla para makinesi gibi para yetiştirmek zorundayım. Bundan bir yakınmam yok, yeter ki kazandığım paralar yararlı olsun, bir işe yarasın, havaya savrulmasın.” Cimri midir Aziz Nesin sizce?
Üretken ve çalışkan bir yazardır. Çalışma masasının üstünde yığınla birikmiş mektupları iki-üç aydan beri yanıtlayamamış olması onu müthiş tedirgin eder. Yazması gerekip de yazamadığı yazılar, yapması gerekip de yapamadığı işler, okuyamadığı kitaplar, en olmadık yerlerde ve en olmadık zamanlarda birden aklına gelir, içi içine sığmaz olur. Yaşamı boyunca hep altında ezileceği derecede çok iş, görev, ödev yüklenmiştir. Çünkü kendini çok şeyden -belki her şeyden- sorumlu saymıştır. Kendini halkına ve dünyaya borçlu hisseder. Bir gününün diğer gününe benzememesi, yüklendiği işleri yetiştirememesi bu yüzündendir. Cezaevlerinde kaldığı zamanlarda da böyledir bu. Her gece, yatmadan önce, ertesi gün yapacağı işleri “yarınki işler” başlığı altında bir yüzü kullanılmış kâğıt parçalarına, kullanılmış zarflara, kutu mukavvalarına, kâğıt peçetelere yazar. Edebiyat gruplarına veya edebiyat tekkelerine, edebiyat ilişkilerine, edebiyat meyhanelerine hiç katılmamıştır, zira zamanı da yoktur.
Aziz Nesin sosyalisttir. Allan R. Gall, Michigan Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Bölümü için hazırladığı ‘Aziz Nesin – Çağdaş Türk Mizahçısı’ başlıklı doktora tezinin önsözünde (1974) “Nesin, sosyalisttir kapitalizmin zaaflarını ve sağduyuya aykırı yöntemlerini (…) dinsel tutuculuk ve sömürünün her türlüsünü gözler önüne sermek için bir silah olarak kullanır mizahı. Politik birer sorun olarak gördüğü bu olgulara doğrudan doğruya saldırırken pek sert ve acımasızdır; ama bunları insanca zaaflar ve zaafların dolaylı sonuçları olarak ele alıp işlediği zaman, sanatçı olarak daha etkileyicidir” diye yazar.
Aziz Nesin’e göre insanın başka insanlarca sömürülmemesi için emeğin değerlendirilmesi, emek değerince kazanılmasıdır sosyalizm. İnsanların yarın korkusundan kurtarılarak bugünlerinde ve geleceklerinde güvene kavuşmalarıdır sosyalizm. Sosyalizm, ancak toplumsal adalet ve güvenliğin gerçekleştiği toplumlarda kişiliklerin gelişip gerçekleşebileceği demektir. Bunun için kıran kırana bir savaşma olan kurt kanununa karşıdır. İnsanların eşit koşullar altında yetişip yarışmaları, hak ettikleri, layık oldukları ve çalıştıkları oranda kazanmaları, bu oranda dünya nimetlerinden yararlanmalarıdır sosyalizm. “İşte bunun içindir ki, en iyi ekonomik ve toplumsal düzen olan sosyalizm, hem de en iyi ahlaktır. Ancak sosyalist bir düzen içinde genel ahlak yükselebilir, birey ahlakı düzelebilir, aile ahlakı sağlamlaşabilir.” diye yazar 1961’de Öncü Dergisi’nde
Aziz Nesin bu ülkenin en değerli en üretken mizah yazarı ve bir büyük aydınıydı. Onun üzerine ne yazılsa, ne söylense tamamlanmamış, eksik ve yarım kalmışlık duygusu hâkimdir insanda. Dolayısıyla onu anlatmak elbette üç beş sayfaya sığdırılamaz… Ülkeyi ve dünyayı yorumlamak ve değiştirmek için okunmayı bekleyen koskoca Aziz Nesin külliyatı var…
Ölümünün 24. yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz…