Basit bir yumruk mu?
“Kızgın demiri soğutmak gerek” diyerek AKP içindeki farklı arayışları susturmaya çalışan Erdoğan, üzerinde çok düşünmeden sarf ettiği “Türkiye ittifakı” çıkışı ile 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan “dengeyi” korumaya çalışırken ve İmamoğlu’nun “uyum, kucaklaşma ve siyaset üstüyüm” mesajlarıyla birleşirken Çubuk’ta atılan yumruk bu denge halinin kararsız ve kırılgan yapısını da gözler önüne sermiştir.
Kurtuluş Kılçer
Seçimler, burjuva siyasette, çoğu zaman belli açılardan gerilmiş ya da sıkışmış süreçleri çözmek için devreye sokulur. 31 Mart yerel seçimleri ise, düzen siyasetinde sıkışma ve gerilimleri çözmek yerine yeni gerilim yüzeyleri yaratmışa benziyor.
Herkesin bir seçim değerlendirmesi var ancak düzen siyasetinin iç dinamiklerine bakıldığında burjuva siyasetin yeni gelişmelere gebe olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Fakat genel olarak solda seçim değerlendirmeleri üzerine yapılan yorum ve değerlendirmeler, düzen siyasetinin nasıl bir yönelime gireceğini ifade etmeden önce, kitle psikolojisinin bir çeşit yansıması olarak görülebilecek genel bir iyimserlik hali taşıyor.
AKP’nin “yenilenebileceğinin görüldüğü” ve “dananın kuyruğunun koptuğu”na dair yapılan değerlendirmeler yüzeysel bir yan taşıyor. Buna, genel sürecin parçası olup ve onun – düzen muhalefetinin başını çektiği sürecin- sol kanadında yer alarak “öncü ve diri siyasi müdahalelerle” bir konum önerilmesi ekleniyor. Türkiye solunun bir kısmının seçimlerden çıkardığı sonuç bu. Düzen siyasetine müdahalenin ya da “siyaset”in, düzen muhalefetinin sol kanadında atak bir oyunla mümkün olacağı varsayılıyor. Ancak çoğu zaman, niyetlerden bağımsız olarak, sol kanatta oynamak yerine tribünün sol tarafından spor yorumculuğundan öteye geçmeyen izleyicilik gerçekleşiyor.
Oysaki sosyalist hareketin güçlü bir takım kurması mümkün ve gerekli olan da bu. Bu konuyu başka bir yazımızda ele almak üzere, düzen siyasetinde olası gelişmelere dair bir kaç noktanın altını çizelim. Bu açıdan bu iyimserlik halinin altını biraz daha eşelemek gerekiyor.
Seçimin kazananı kim sorusunun bugün verilmiş ortak ve net bir yanıtı yok. AKP’nin genel olarak güç kaybettiği ve “geriletildiği” noktasında belli bir mutabakat bulunsa da bugün seçimlerde ortaya çıkan tablo göreceli ve parçalı bir resim sunuyor. Ancak seçimleri ve sonucunu da içine katan bir süreç ele alındığında faşist hareketin alan genişlettiğini söylemek abartı sayılmamalıdır. AKP’nin bir dizi büyükşehiri kaybetmesi üzerinden bir değerlendirmenin yüzeysel kalacağının ana nedeni, AKP’yi burjuva düzenin tek aktörüymüş gibi gören dar bakış açısıyla ve bunun ötesini göstermeyen bir çerçeveden bakışla ilgili. Politik ve ideolojik olarak faşist-milliyetçi hareketin alanını genişletmesi, AKP ile yarıştığı yerleri kazanması, AKP’nin daha da MHP’lileşmesi, özellikle yargı ve emniyet başta olmak üzere bürokrasinin MHP siyasetiyle doldurulması ve toplumsal zeminde faşist ideolojinin daha baskın hale gelmesi gibi olgular ifade etmeye çalıştığımız vurgunun çerçevesini oluşturuyor. Hatta CHP’nin Ankara belediye başkanının doğrudan ülkücü olması ve bunu saklamaması, neredeyse Ankara BB’nin MHP kadrolarıyla doldurulması bile Ankara’nın AKP’den CHP’ye geçtiği gibi bir illüzyonu ortadan kaldırmaya yeter de artar bile. AKP “geriletilmiş” ancak AKP müttefikinin alan genişlettiği bir tablo karşımıza çıkmıştır.
Buna yine toplumda büyük bir umut olarak sunulan İmamoğlu’nun politik çizgisi eklendiğinde ülkemizde solun alanının genişlediğine değil sağın kapsam alanına işaret eden bir gerçeklik karşımıza çıkıyor. CHP daha fazla AKP’ye benzeyerek liberalleşirken, AKP MHP’lileşiyor, burjuva siyasetin ekseninin uzun süredir sağa kayışın neticesi bu seçimlerde de bir kez daha teyit ediliyor.
Ancak bu tablo, düzen siyasetinin önündeki sorunları çözmek için yeni bir zemin yaratılmasına neden olmamıştır; tersine belki de yeni gerilimlerin yüklendiği başka bir düzlem anlamına gelmektedir. Uzatmadan; ekonomik kriz, kuzey Suriye’de yaşanan kilitlenme hali ve emperyalist güçlerle ilişkiler, sermaye düzeninin ve sermaye devletinin olası yönelimlerini belirleyecek, bu süreçler düzen siyasetinde yeni gelişmeleri tetikleyecektir. Biraz zaman…
Erdoğan tarafından dillendirilen “Türkiye ittifakı” söylemi bizzat MHP tarafından “biz Cumhur İttifakı biliriz” yaklaşımı ile boşa düşürülürken, AKP içinden MHP ile ittifaka ve hatta başkanlık rejimine dönük tepkilerin gelmesi tesadüf sayılmamalıdır.
“Kızgın demiri soğutmak gerek” diyerek AKP içindeki farklı arayışları susturmaya çalışan Erdoğan, üzerinde çok düşünmeden sarf ettiği “Türkiye ittifakı” çıkışı ile 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan “dengeyi” korumaya çalışırken ve İmamoğlu’nun “uyum, kucaklaşma ve siyaset üstüyüm” mesajlarıyla birleşirken Çubuk’ta atılan yumruk bu denge halinin kararsız ve kırılgan yapısını da gözler önüne sermiştir. Çubuk’ta CHP Genel Başkanı’na atılan yumruk, basit bir faşist tepki olsun olmasın, siyasi sonuçları itibariyle ve özellikle MHP cenahından ve Soylu gibi AKP içindeki bazı kesimler tarafından ele alınış biçimiyle “basit bir yumruktan” öte düzen siyasetinde “etkili bir yumruğa” denk gelmiştir. Bu etki, CHP’den daha çok, gerici-faşist ittifakın dengesine yönelik olarak da okunmalıdır. Bir yandan CHP’nin lideri üzerinden topluma bir mesaj verilmiş, sınır hatırlatılması yapılmış diğer yandan iktidar bloğu içinde güç odaklarının mesajı olarak da işlev görmüştür.
Atılan yumruğun nedenini, AKP-MHP tarafından kullanılan düşmanlık dilinin dolaylı etkisine bağlayabilirsiniz. Ancak bu yumruğun sonuçlarının önümüzdeki dönem düzen siyasetinde yeni gelişmelerin habercisi olarak görülmesinin üzerinde daha çok durulması gerek. Sermaye düzeni AKP-MHP ortaklığı ile nereye kadar gidecek sorusu da düzen siyasetinde yeni bir mutabakat arayışı gelir mi sorusu da gündemdedir. Ya da yeni kırılmalar da… 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana gelen süreçte gerici-faşist yönelim hiç de azımsanmayacak bir güce sahip olduğu kenara yazılarak, bugün sermaye devleti, yeni oluşan dengeyi “yola getirerek” kapsama derdindedir. Çünkü sorunlar büyük: Ekonomik kriz, Suriye’nin kuzeyi ve emperyalizmle ilişkiler bütün bu sürecin belirleyen parametreleri…