Bir miras, bir ödev: 24. yılında Gazi Katliamı
Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995 tarihinde yaşanan katliamın üzerinden 24 yıl geçti. Olaylar sonucunda toplamda 22 kişi hayatını kaybederken, olayların gerçek failleri hiçbir zaman yargılanamadı. Gazi Mahallesi’nde ve Ümraniye’de kaybettiklerimizi bugün yeniden anarken, aradan geçen 24 yılın omuzlarımıza önemli sorumluluklar yüklediğini de unutmamalıyız.
Gökmen Kılıç
1995 12 Mart’ında Gazi Mahallesi’nde yaşanan olaylar yakın tarihimizin önemli duraklarından biriydi. Karanlık güçlerin silahlı saldırısıyla başlayan olaylarda 17’si Gazi Mahallesi’nde, 5’i Ümraniye’de olmak üzere toplamda 22 yurttaşımız hayatını kaybetti. Otopsi sonucunda ölenlerin çoğunun polis kurşunuyla öldürüldüğü belirlendi. Yıllarca süren yargılamalarda ise tam anlamıyla bir hukuk rezaleti yaşandı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiler, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir gibi dönemin önde gelen isimleri yargılanmazken, düşük rütbeli polisler göstermelik cezalara çarptırıldı.
Gazi olayları, aradan geçen neredeyse çeyrek asırlık zamana rağmen belleğimizde tazeliğini koruyor. Olayların genel bir çerçevesini çizmeden önce, bir emekçi mahallesi olan Gazi Mahallesi’nin olaylar öncesindeki durumuna kısaca göz atarak başlayalım.
OLAYLAR ÖNCESİNDE GAZİ MAHALLESİ
Gazi Mahallesi, özellikle 70’li yıllardan itibaren göç almaya başlayan İstanbul’daki onlarca emekçi mahallesinden biriydi. 90’larda yaşanan ikinci göç dalgası ile mahallenin nüfusu da giderek artmaya başladı. On binlerce emekçi ekmek kavgası için köyünden göçüp, yorganını sırtına atmış, iş bulmak umuduyla İstanbul’a gelmişti.
Birçok emekçi mahallesinde olduğu gibi Gazi Mahallesi’nde de altyapı, su ve elektrik yoktu. Halk, suyunu muhtelif yerlerdeki su tulumbalarından, aydınlatma ihtiyacını ise 90’lı yılara kadar gaz lambalarından sağladı. Gazi Mahallesi’nde asfalt yerine çamurlu toprak yollar, vasıta olarak at arabaları kullanılır, çoğu zaman da emekçiler çalışmak için gittikleri Elma Bahçesi’nden, Küçükköy’den evlerine yürüyerek gelirlerdi.
Ağırlığını Alevi yurttaşların oluşturduğu Gazi Mahallesi 90’lı yılara gelindiğinde büyük bir gecekondu mahallesi halini almıştı. Mahallede kamu hizmeti adına bir şey bulmak pek mümkün değildi. Halk temel ihtiyaçlarını dayanışma içinde yardımlaşarak çözmeye çalışıyordu. Evi olmayana ortaklaşa gecekondu yapılıyor, imkânı olan olmayana yardım ediyordu.
Her yoksul gecekondu mahallesinde olduğu gibi bu örgütlülüğün büyümesini ve gelişmesini sağlayan da devrimciler oldu. Devrimciler halkla birlikte temel insani ihtiyaçların karşılanması için yıllarca mücadele yürüttüler. Gazi Mahallesi’ndeki ilk eylemler olan elektrik ve su eylemleri devrimcilerin öncülüğünde gerçekleşti. O yıllarda Gaziosmanpaşa ilçesine bağlı olan Gazi Mahallesi’nde binlerce kişinin katıldığı eylemler yapılıyordu. Gazi halkı bu eylem kültürü içinde haklarını aradılar ve örgütlü bir güç haline geldiler.
OLAYLARIN BAŞLANGICI VE KATLİAM
Olaylar 12 Mart 1995 günü akşamı Gazi Mahallesi İsmetpaşa Caddesi üzerinde bulunan 3 kahvehane ve bir pastanenin otomatik silahlar ile taranmasıyla başladı. Özellikle Alevi yurttaşların bulunduğu yerlerin hedef alındığı saldırıda alevi dedesi Halil Kaya ölürken, 5’i ağır 25 kişi de yaralandı. Saldırganlar kullandıkları taksiyi gasp ederek şoförünü öldürmüş, aracı ise saldırının hemen ardından yakmışlardı.
Saldırının ardından, olay yerine uzun süre gelmeyen polise tepki gösteren halk, karakola doğru yürüyüşe geçti. Protesto yürüyüşü esnasında polisin açtığı ateş sonucunda Mehmet Gündüz hayatını kaybetti.
13 Mart’ta binlerce kişi cenazeleri almak için cemevinde toplanmaya başladı. Cenazelerin polis tarafından verilmemesi üzerine halk yeniden karakola doğru yürüyüşe geçti. Polisin kitleye ateş açması sonucunda 15 kişi yaşamını yitirdi.
14 Mart günü çatışmaların devam etmesiyle birlikte Valilik 3 mahallede sokağa çıkma yasağı ilan etti ve mahallelere asker sevk edildi. Yasağa rağmen protestolar durmadı ve kurulan barikatlarda çatışmalar devam etti. Özlem Tunç’un polis tarafından öldü sanılarak bedeninin tekmelenmesi ve çöpe atılması ise hafızalara yerleşen görüntülerden biri oldu.
Olayların daha fazla büyümemesi için Cemevi’nde bir komite kuruldu ve 4 maddelik taleplerini açıkladı: Cenazelerin geri verilmesi, sokağa çıkma yasağının son bulması, gözaltındakilerin serbest bırakılması, polis ve askerin mahalleden geri çekilmesi. Ancak talepler reddedildi ve çatışmalar belli aralıklarla devam etti.
15 Mart günü çatışmalar İstanbul Ümraniye’ye sıçradı. Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’ndeki olaylarda 5 kişi daha öldürüldü. Ankara’da yapılan protesto gösterilerinde ise 36 kişi yaralandı. Yaşanan olaylarda toplam ölü sayısı 22’ye yükselirken, en az 300 kişi yaralandı. Ölü ve yaralılar dışında binlerce kişi de gözaltına alınmıştı.
Durum bu kadar vahimken dönenim Başbakanı Tansu Çiller, “Açıkça söylüyorum; devlet bu kadar sağduyulu ve olaya bu kadar hakim olmasaydı, bugün kontrol altına alınmış olan bu olay çok daha vahim bir hale gelebilirdi.” açıklaması yaparak devletin olaylara bakışını özetledi.
Toplumda katliama ilişkin tepkiler gittikçe büyürken, olaylar cenazelerin teslim edilmesi ve sokağa çıkma yasağının kaldırılması ile son buldu.
GAZİ DAVASI
Katliamın ardından Gaziosmanpaşa Savcılığı’nın fezlekesi sonucunda Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı 20 polis hakkında “müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek” iddiasıyla dava açtı. Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi davanın “güvenlik” gerekçesiyle başka bir şehre naklini istedi ve dava uzun süre Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 2001 yılında yargılanan 20 polisten 18’i beraat ederken, 2 polise sembolik cezalar verildi ve cezaları ertelendi.
Katliamda öldürülenlerin yakınları dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Necdet Menzir, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, Başbakan Tansu Çiller ve Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar hakkında suç duyurusunda bulundu. Ancak mahkeme sekiz günlük incelemenin ardından takipsizlik kararı verdi.
GAZİ’NİN MİRASI, GAZİ’NİN ÖDEVİ
Bugün 24. yılını anacağımız Gazi katliamını iki boyutuyla ele almamız gerekiyor. Birincisi, katliamda yitirdiklerimiz ve Gazi halkının göstermiş olduğu direniş bizlere önemli bir miras bırakmıştır. Bu miras önemlidir ve tarihe not olarak düşülmüştür. İkincisi ve bugün için daha kritik olanı, 12 Mart’ın bir anma merasiminden öteye anlamlar taşıması gerektiğidir. Gazi’nin direniş mirasını omuzlarında hisseden tüm emekçiler ve devrimciler, sorulacak hesabı yalnızca direnerek değil, aynı zamanda örgütlenerek sormalıdır.