AKP’nin yeni parti kuracağı iddia edilen “küskün”lerinden, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘Bidebunuizle’ adlı programda Yavuz Oğhan, İsmail Saymaz ve Akif Beki’nin sorularını yanıtladı.
Davutoğlu, başbakanlıktan alınışından ‘Pelikan ekibi’ne ve AKP’nin ittifak politikasına ve seçim sonrası son durumuna değin bir dizi başlıkta ‘tarihi’ denebilecek açıklamalarda bulundu.
Yıllarca AKP yönetiminde yaptığı görevlerle birinci derece sorumluluk üstlenen Davutoğlu’nun yaptığı açıklamalarla iktidarın son seçimlerde yenilgiler alması sonrası eleştirilerinin dozunu arttırıp muhalefetten rol çalmaya çalışmaya devam ettiği görüldü.
Davutoğlu’nun açıklamalarından bazıları özetle şöyle:
“2017 Nisan’ı öncesinde yeni anayasa paketiyle ilgili düşüncelerimi anlatabilmek ve kaygılarımı anlatmak için TV kanallarına girişimlerde bulundum. Hiçbiri olumlu cevap veremedi.”
“Yurt dışında benim Mavi Marmara dolayısıyla yaptığım konuşmadan tutun da bir takım dış politikanın da hedefindeysem anlarım. AK Parti’nin girdiği ittifak ilişkilerine girmesinden rahatsız olduğunu hep söyledim. Mart ayında bunu Erdoğan’a da aktardım. Bu ittifak ilişkisi AKP’nin doğasını bozmakta ve MHP’ye oy kaçırmaya neden olacağını anlatmaya çalıştım. Bundan dolayı Bahçeli’nin bana öfkelenmesini anlarım. Ama benim anlayamadığım şey, kendileri için makamımdan ayrılmayı göze aldığım kişilerin hedefinde olmam. Benim yakınlarımın, eşimin konferansının iptal edilmesini anlayamam.
Malum benim gıyabımda imzalanan MKYK toplantısında ben Varto’ya gitmiştim. Pazar günü böyle bir bildiri yayımlandı. O bildirinin arkasındaki isimleri, kimlerden talimat aldıklarını biliyordum. Ben ne yaptım bu insanlara dedim. Beraber birçok ateş çemberinden geçtiğim isimler beni hedef aldı, Alman ajanı dediler. 8-9 yaşından bir misyon içinde olageldim. En yakın arkadaşlarım bana karşı imza topluyor, bana iletmeden. MYK’dan bahsediyorum. Bir muhtıra vari bir çalışma. Arkasından Pelikan bildirisi, organize bir iş. Benim hedef alınmamı anlarım ama eşimin sağlık seminerinin iptal edilmesini anlayamam.
“Sadece bir muhtelif grubun bunu yazıp deklere etmesi değildi mesele. 2 Kasım günü bu ülke yeni bir umuda uyanmıştı. 4 yıl seçimsiz yıllar. 3 ay içinde bütün sözlerimizi yerine getirmişiz. Bütçe açığı yüzde 1.8’lere inmiş, ÜFE yüzde 3.2 idi. Böyle bir ortamdaki Türkiye’nin yaşamasını istemeyen kimlerse, bunu sadece Erdoğan’la aramda gibi görmeyin lütfen, şimdi düşündüğümde bunun daha kapsamlı bir planın, arka arkaya gelen seçimler ve son derece özünden koparılan bir başkanlık sistemiyle Türkiye’nin yüzde 50+1’e mecbur edildiği bir koalisyon için benim devre dışına bırakılmam gerekiyordu.
“15 Temmuz gecesi sokağa inip, beyaz gömlekleriyle direnmiş İstanbul, Ankara il başkanımız sadece ‘Davutoğlu döneminde atandı’ deyip, görev teslimlerde konuşmasına bile izin vermeyip atmak nedir? Beni gönülden yaralayan bir şeydir bu”
Ben AKP’nin genel başkanıydım, bir an bile bir hizip düşüncesi zihnime gelse onu zihnimden atmak için her şeyi yaparım. Ben şunlar bana yakın, bunlar bana karşı diye bir tutum takınmak benim siyasi anlayışıma karşı. Ben o zaman Yüksekova’da ve Iğdır’da olan şehidimin cenazesiyle meşgulken liste tartışması gündemdeydi. Bakın manifestoyu yayımladığımda bütün AKP kitlesine hitap ettim. Ben onlarla yağmurda, sıcakta 2 seçim geçirdim. Ben o kitlenin yaptıkları fedakarlıkların farkındayım. Hiçbir zaman bir hizip başı olmamaya özen gösterdim. Hiçbir grup bir tarafla parti içinde bir çalışma yaptığıma şahit olmamıştır. Yazılı metinler verdim, düzeltilmesi için her şeyi yaptım.Ben bunları fark ettiğimde, Temmuz 5-6 2015, baktım ki 7 Haziran’da zor bir süreç geçirmişiz. İnsanlar gidip benim Cumhurbaşkanına gidip onun altını oymaya çalıştığımı söyleyip fitne koyanlar var. Gidip Cumhurbaşkanı ile konuştum.
Bosna Hersek’te davet edildiğim toplantıda konuşmamam ve bana ödül verilmemesi için Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay girişimde bulundu, ödül alınca yetkililer salonu terk etti.
Devlet işleyişi bağlamında hata yaptığımı düşünmüyorum, başbakanlığı bırakmam konusunda. Bırakmamış olsaydım çok çirkinleşen bir siyasetin parçası haline gelirdim ve parti bölünürdü. O gece üç yol vardı önümde. (2 Mayıs gecesi) Gece ayrısı kalkıp tek başıma bir yere çekilerek aldım. Çalışma odama çekildi. Bu muameleyi ne kalbim, ne aklım be vicdanım aldı! Ne yaptım ben? Ter dökmekten, ailemi ihmal etmekten başka ne yaptım! Üç gün üst üste aynı yatakta yatmadım ben. Üç yol var önümde. Bir; MKYK ile bana, ‘Sen başbakan gibi görün ama başkana olma, başbakanmış gibi yap ama yetki kullanma’ dendi. Bunu benden Cumhurbaşkanı ve MKYK’ya imza atanlar istiyordu. Ben kendimi bilirim benden her şey olur da düşük profilli olmaz.
Gelin Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ile konuşayım, onları pür parlamenter sistemine ikna edelim, bütün yetkileri başbakanda toplayalım’ dedim. Siz başbakan olun ve bütün yetki sizde olsun. ‘İsterseniz ben danışmanınız olayım istemiyorsanız ben akademisyenliğe dönelim’ dedim. Perşembe gününe kadar siz tefekkür edin, istediğiniz arkadaşlarla konuşun dedim. ‘Benim size meydan okuma gibi bir kaygım yok’ dedim. Erdoğan, ‘böyle devam edelim’ dedi. Eğer onu yapmış olsaydık sonraki birçok tıkanma yaşanmayabilirdi. Aramızdaki hukuk zedelenmezdi.
Kırgınlığı keşfetmiş olmak güzel bir şey ama önce hepimiz karşı tarafı ne kadar kırdığımıza bakalım. Ben kırgın değilim. Ben bayram tebriği için aradım Cumhurbaşkanını. Ben hukukları gözetirim. Benim kırgınlığım şahsıma yapılan şeylerden kaynaklanmıyor. Bana o iftiraları atanlara şahsi kul hakkım helal olsun. İstikşafı görüşmeler bağlamında ben MKYK’da oturdum saatlerce konuştuk; ‘Bir, biz neden oy kaybettik, samimi görüşlerinizi söyleyin; iki, bundan sonra ne yapmalıyız?’ diye sordum. Birinci soruya verilen cevaplar hep siyasi etikle alakalıydı. O zaman dedim bununla ilgili partili siyasi etik kurulu kuracağız dedim. İkinci soruya o heyetin büyük çoğunluğu CHP ile koalisyon kuralım dedi. Bir kısım da MHP ile koalisyon dedi. Ama seçimlerin yenilenmesi üzerinde de duruk.”
Önümüzü kesmeye çalışsalar da ben konuşacağım. Yeni pratik, eğer başka yol kalmazsa parti kurmaktır. Siyaset biliminde bir kural vardır, boşluk kabul etmez. AK Parti kendine çekidüzen verirse ekonomik krizi çözecek yöntemler uygulanırsa kim niye ihtiyaç hissetsin? Ama son 3 aylık görüntüye baktığımda ümidim azalıyor. İhtiyaç halinde yapmak ne ihanettir ne yanlıştır.
Çarpık bir parlamenter sistemden çarpık bir başkanlık sistemine geçtik. Bunda benim de payım var. Herkes bilmeli ki sistemin oylaması 15 Temmuz’dan 6 ay sonra yapıldı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı mutlaka seçimle gelmeli, bakanlar Meclis’ten onay almalı.
Din siyasete alet edildi. Bunda bizim payımız varsa hepimiz yüzleşmeliyiz. Dini bir ankette en az güven din adamlarına duyuluyorsa hepimizin bunu düşünmesi lazım. Önümüzü kesmeye çalışsalar da ben konuşacağım. Yeni pratik, eğer başka yol kalmazsa parti kurmaktır. Siyaset biliminde bir kural vardır, boşluk kabul etmez. AK Parti kendine çekidüzen verirse ekonomik krizi çözecek yöntemler uygulanırsa kim niye ihtiyaç hissetsin? İhtiyaç halinde yapmak ne ihanettir ne yanlıştır.”
Suriye ile ilgili bütün olumsuzlukları bana yüklemek, Sayın 11. Cumhurbaşkanımızın çevresi ve genel olarak ismi geçen arkadaşların da. Çok net olarak ifade edeyim. ‘Türkiye Cumhuriyeti devleti bir kabile devleti değildir’ deriz. Ama eğer kurumların, MİT, bakanlıkların, başbakanlığın, MGK’nin ortak kararlarından geçmiş bir politika. Sorumluluğu başdanışman birine başdanışmanken, dışişleri bakanına dışişleri bakanıyken, başbakan olana başbakanken yüklediğiniz zaman ve kendinizi bunun dışında tuttuğunuz zaman ben buna siyasi ahlaksızlık derim. 3 yıldır sustuğum için böyle bir bagaj yükleniyor. Sayın Esad’la… Bakın ‘sayın’ da diyorum. O zaman kendi dışişleri bakanı gibi güvenirdi bana ben de güvenirdim. İlk görüşmemiz 2003. Irak savaşı başlarken sayın Gül’ün görevlendirmesiyle gittim ve bölge toplantısı yaptık. O zaman Amerikan karşıtı diyorlardı. Arap baharı başladığında biz Suriye’yi korumak için her şeyi yaptık. Sayın başbakanımız Tayyip Bey’le Ocak 2011’de Lazkiye’ye gittik ve sayın Esad’la oturduk. Suriye’nin yanında olduğumuzu, küçük reformlarla atlatılması gerektiğini söyledik. Sonra Nisan’da, Ağustos’ta bir daha gittim. Suriye’de tek bir hane yıkılmışsa hüznünü içimde hissediyorum. Ama gereken her şeyi yaptık. Esad ve Suriye’nin facia yaşamaması için gerekeni yaptık.
Bu haber en son değiştirildi 18 Temmuz 2019 16:00 16:00
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eski basın danışmanı Ahmet Sever, Mustafa Varank’ın açtığı 'Ak trol' davasından…
"Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma" suçlamasıyla hakkında soruşturma başlatılan gazeteci Fatih Altaylı, "Olağan ve alışık…