Bugün Dünya Dans Günü. Sizi, gericiliği tarihin çöplüğüne gömeceğimiz ve daha fazla kızlı erkekli dans edeceğimiz özgür bir memleket düşüyle selamlayarak başlamak istiyorum bu yazıya. Yaşasın dans!
Memlekette bir bahar havasının estiği günlerdeyiz. Fakat bizim baharımızın bir yanı bahar bahçe iken bir yanı yaprak döken türden değil mi? Gerçi hep böyle olmadı mı? Biz hep baharı kovalarken bir yanımız güzde kalmadı mı?
Aklımda böyle sorular dolanırken 17 Nisan akşamı Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü’nün (BÜFK) “Başıbozuklar” adlı gösterisini izledim. BÜFK’ü en son 2016 yılında “Barış için Yollarda” adlı gösterileriyle yine bu salonda (Garanti Kültür Merkezi) izlemiştim. O gösteriyle ilgili düşüncelerimi de sizinle paylaşmıştım. (https://gazetemanifesto.com/2016/ilke-kizmaz-yazdi-halk-danslarinda-barisin-diline-bir-ornek-baris-icin-yollarda-halk-danslarinin-ekonomi-politigi-uzerine-sesli-dusunceler-41142) Sağolsunlar, genç arkadaşlar o yazıyı okumuşlar ve beni hatırlayıp son gösterilerine davet etme nezaketini göstermişler. E haliyle bunun üzerine de birkaç kelam etmeden geçmek olmazdı.
Konu BÜFK olunca pek objektif olamadığımı baştan söylemeliyim. Aranızda bu öğrenci kulübünün 1960’lı yıllardan bu yana düzenli olarak çok nitelikli ve titiz bir folklor dergisi (Folkora Doğru) çıkardıklarını bileniniz varsa ne demek istediğimi anlayacaklar. Bu dergideki öğrenci makalelerinin niteliği ise değme ‘akademisyen’lerinkine taş çıkartır seviyede. Ayrıca bu öğrenci topluluğunun uzun yıllardır sahneye koyduğu işlerin de devlet konservatuarlarının sahneye koyduklarıyla kıyaslandığında birçok yönden onları geride bıraktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun bir öğrenci topluluğu olduğunun altını özellikle çiziyorum ki yaptıkları işin değeri daha iyi anlaşılsın. Bu konuya biraz daha etraflıca değiniriz. Şimdi gelelim “Başıbozuklar”a…
Karanlık içinde gösterinin başlamasını beklerken iki çocuk beliriyor sahnede. Nereden gelip nereye gittiğini bilmediğimiz bu iki çocuğun birinin elinde fener, diğerinin elinde bir harita… Kah haritaya bakarak, kah birbirlerine sataşarak sahnenin bir ucundan diğer ucuna ilerliyorlar. Hareketleri modern bir koreografiyle oluşturulmuş. Bu sevimli kombinasyonlardan bu iki yetişkin gencin birer çocuk olduğuna inanıyorsunuz. Bu esnada müzik banttan geliyor. İki çocuk yolculukları sırasına eski bir radyoya rastlıyorlar. Şaşkınlıkla radyoyu kurcalarlarken biz bunun büyülü bir radyo olduğunu anlıyoruz. Radyoda müziğin başlamasıyla beraber sahne arkasındaki siyah perde iniyor ve ardından koca bir orkestra çıkıyor. Orkestrada her zamanki gibi batı ve doğu çalgıları bir arada ve kadınların çoğunlukta olduğunu görüyoruz. Müzikler Kardeş Türküler’inkine benzer şekilde perküsyon ağırlıklı olarak düzenlenmiş. Düzenlemeler sade ve canlı. Müzisyenlerin ne kadarının amatör olduğunu bilmiyorum ama icra amatör bir topluluktan beklenmeyecek derecede başarılı. Hata bulmaya çalışarak dinliyorum fakat neredeyse hiç hata bulamıyorum. Özellikle kadın vokallerin entonasyonları çok düzgün ve kusursuz duyuluyor. Eserlerin arasındaki geçişler çok akıcı. Banttan gelen müzik ve efektler ile canlı icraların arasındaki geçişler başarılı bir şekilde yapılmış. Bu konuda rejiyi ve teknik ekibi kutlamak gerekiyor. Özenli bir prova süreci geçirdikleri belli oluyor. Işık gayet iyi kurgulanmış. Takip ışıklarıyla sahnedeki anlatım güzelce desteklenmiş.
Radyo ile başlayan büyülü müzik çocukları bir şehre götürüyor. Bu şehirde işçileri, beyaz yakalıları, öğrencileri, çiçekçi çingeneleri, kısacası şehrin tüm sakinlerini görüyoruz. Sahne Yunanca bir eser ile başlıyor. Arkasından Fransızca bir eser geliyor. Bu esnada modern dans koreografileri izliyoruz. Sonra Arnavutça bir ezgi eşliğinde Balkan geleneksel danslarından esinlenen coşkulu bir koreografi başlıyor. Ardından çiçekçilerin roman danslarıyla seyirci keyifleniyor. Yeri gelmişken söyleyelim; dansçı ve müzisyenlerin kostümleri çok renkli ve basit parçalarla modern tasarlanmış. Işıklarla birleştiğinde göz dolduruyorlar.
Sahne, Goran Bregoviç’ten bildiğimiz Mesecina şarkısıyla devam ediyor. Coşkulu bir icra ve ona aynı coşkuyla eşlik eden bir dans performansı izliyoruz. Bu ütopik dünya bizi içine çekmişken birden siyahlar içinde şehrin patronları sahneye giriyorlar. Şehrin egemenleri müziğe, eğlenceye, iyiye, güzele düşman… Coşkuyla dans eden çocukları ve şehir sakinlerini susturmaya çalışıyorlar. Fakat radyonun büyülü müziği onları da içine çekiyor ve bir süre sonra geri çekilmek zorunda kalıyorlar.
Ardından, duvarlara yazılama yapan ve bildiriler dağıtan öğrencileri görüyoruz. Sonra gözümü bir dayanışma gecesinde açıyoruz. Bu gecede bizim iki afacan meraklı çocuk ve şehrin tüm sakinleri var. Ermenice, Süryanice, Kürtçe halaylar başlıyor. Newroz ateşleri yanıyor. “Başıbozuklar” burada bahara selam çakıyorlar. Kızlı erkekli oynanan bu halaylarda BÜFK’ten alışık olduğumuz üzere genellikle başı kadınlar çekiyor. BÜFK bunu yıllardır toplumsal cinsiyet yaklaşımlarının bir yansıması olarak kasıtlı olarak yapıyor. İyi ki de yapıyorlar.
Şehrin patronları bu geceyi de basıyorlar. Fakat yine dayanışma kazanıyor ve şehir sakinleri devrimci gençleri vermiyorlar. Güzelce danslaştırılmış bir kovalamaca sahnesi izliyoruz. Daha fazla detaya girmeden, gerisini seyircinin merakına bırakarak gösteri hakkındaki genel fikirlerimizi paylaşalım.,
“Başbozuklar” geleneksel danslara yaslanmayan fakat geleneksel motiflerden esinlenmiş modern dans koreografileriyle ve güçlü tiyatral anlatımıyla gerçek bir dans tiyatrosu olarak tanımlanabilir. Çoğu BÜFK projesinde olduğu gibi “Başıbozuklar” da bizi Ege’den Doğu Anadolu’ya yaklaşık bir buçuk saat süren bir Anadolu yolculuğuna çıkarıyor.
Şimdi yukarıda değindiğim bu öğrenci vurgusunu açmanın zamanı geldi; BÜFK güzel sanatlar ve konservatuar öğrencisi olmayan, tamamı siyaset bilimi, tarih, sosyoloji gibi bölümlerde okuyan amatör dansçı ve müzisyenlerden oluşuyor. Bu öğrenciler ülkenin en yüksek puanlı üniversitelerinden birinde okuyorlar üstelik. Öyle zeki ve çalışkanlar. Bir profesyonel olarak baktığınızda BÜFK’ün gösterilerinin en zayıf yanının dans tekniği kapasitesi olduğunu söyleyebiliriz. Özenle çalıştığı belli olan fakat üzerinde yılların biriktirdiği bir dans formasyonu olmayan amatör bedenler izliyoruz sahnede. Fakat bu eksikliği önemsizleştiren çok önemli farklı yönleri var bu topluluğun. Bunlardan birincisi çok güçlü bir dramaturji. Sahnedeki tiyatral anlatım son derece yalın ve anlaşılır olmakla birlikte asla pantomime kaçmıyor. Bu anlamda, çoğu zaman ne dediğini anlamadığımız çağdaş dans koreografilerinden farklı bir sahne izliyoruz. Danslar ve sahneler arasındaki geçişler ustaca kurgulanmış ve eklektik olmamayı başarabilmişler. Bu tarz postmodern işlerde eklektik olmamayı başarmak eper zor iştir. Bu da bu genç arkadaşların estetik algılarını ve koreografi bilgilerini geliştirmek için ne kadar emek verdiklerini gösteriyor bize. İyi tasarlanmış renkli kostümler ve kalburüstü bir müzik performansı da dans tekniğindeki kusurları oldukça örtüyor.
Nihayetinde genel olarak değerlendirdiğimizde ortaya gayet keyifle geçirilen bir bir buçuk saatlik gösteri çıkıyor. Öyle ki konservatuar mezunu bir dans araştırmacısı olarak BÜFK’ün işlerini devlet konservatuarlarının müsamere tadındaki gösterileriyle kıyasladığımda utanıyorum. O yüzden bunun amatör bir öğrenci topluluğu olduğunun altını çizmek önemli. Çünkü ortaya koydukları iş hiç amatör değil! Açıkçası pek değerli konservatuar “hoca”larının öğrencilerini bu gösteriye götürüp ders niyetine izletmelerini isterdim. Tabi onların yüzlerine bakacak yüzleri varsa.
Özetle; “Başıbozuklar”da bahar var, büyü var, mücadele var, dayanışma var, aşk var… Biraz umutlanmak istiyorsanız, bu gösteriden evinize gülümseyerek döneceğinizi söyleyebilirim. Bu genç ve çalışkan insanları izleyin ki içinize iyice bahar havası dolsun. Belki de şehre artık bir başka bakarsınız. Tanıtım metinlerinde onlar sizi şöyle çağırıyorlar;
“Nereden geldiği bilinmeyen iki çocuk…
Bir gün bir haritanın peşinden düşmüşler yola.
Kimi zaman neşeli,
Kimi zaman ürkütücü bu ormanda
Uzun zamandır saklı kalmış, paslanmış,
Şarkılar çalıp söylemenin hasretiyle yanıp tutuşan
Bir radyo çıkmış karşılarına.
Sürüklenmişler bu radyoyla hiç tanımadıkları bir dünyaya.
Daha önce görmedikleri bir şehir…
İsi, pası, tantanası ve cıvıltısıyla karşılamış çocukları.
Sonra birden şehrin sesinde, sessizliğinden sorumlu birileri çıkmış ortaya.
Olur olmaz yerde şarkılar çalıp söyleyen radyoyla karşı karşıya kalınca
Başıbozuklar için başlamış macera!”
Bu haber en son değiştirildi 30 Nisan 2019 21:53 21:53
ABD Başkanı Joe Biden, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrail Başbakanı Netanyahu hakkındaki tutuklama emrinin "rezalet" olduğunu…
Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş cinayetinin davasında abla Selma Ateş’e saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt,…
Ali Yerlikaya bakanlığının bütçe görüşmelerinde milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Muhalefet milletvekilleri kadın cinayetleri ve KADES uygulamasına…
AKP’li İzmir Menemen Belediyesi’nin 2023’te bir ay içinde 40’a yakın konser ve etkinlik yaptığı ortaya…
ABD'de Biden'ın Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzelerini kullanma iznini vermesi sonrasında Cumhuriyetçilerden sert tepki geldi.…
15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından Kızılay’a satışı gerçekleştirilen ve değeri yaklaşık 100 Milyon TL olan…