'Egemenlik kayıtsız şartsız Suriye halkının olmalıdır'
"Suriye'nin farklı dil, din, mezhep ve etnik aidiyetlerinin oluşturduğu çoğulcu ve seküler toplum yapısının korunmasına da özen gösterilmesi büyük önem taşımaktadır."
“Suriye’de Barışa Açılan Kapı” adıyla düzenlenen Uluslararası Suriye Konferansı başladı.
Konferansa CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra , ‘İyi Parti’ Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu da katıldı.
Kılıçdaroğlu’nun konferans konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
“Bugün sizlere, bölgesinde barış isteyen, komşularıyla ilişkilerini bu anlayış ve vizyon üzerine kuran, Türkiye Cumhuriyeti’nin olduğu gibi partimizin de kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün veciz sözü “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine sahip çıkmak üzere sesleniyorum.”
“CHP olarak bu konferansla, Türkiye ve Suriye arasındaki ilişkileri onarmak için, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana attığımız adımlara bir yenisini ekliyoruz.”
“Bu çabalarımızın tek bir amacı var: Doğunun ve batının buluştuğu, kültürlerin bin yıllardır birbirleriyle kucaklaştığı coğrafyamızda akan kanı durdurmak ve bölge halklarının geleceğe eşitlik ve kardeşlik içinde umutla bakmalarını sağlamak.”
‘SEKÜLER TOPLUM YAPISI KORUNMALI’
“2011 yılından bu yana yaşadıklarımız ve bugün geldiğimiz nokta, CHP’nin konuya ilişkin tutumunun ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle, doğru bildiğimiz yolda, yürümeye devam edeceğiz!”
“Suriye’deki savaşın sona ermekte olduğuna ilişkin kanaat her geçen gün güçlenirken, Ankara ve Şam’ın önlerinde yanıt bekleyen sorular bulunduğunu ve barışa doğru atılması gereken adımların olduğunu unutmamalıyız.”
“Suriye’nin farklı dil, din, mezhep ve etnik aidiyetlerinin oluşturduğu çoğulcu ve seküler toplum yapısının korunmasına da özen gösterilmesi büyük önem taşımaktadır.”
“Biz hep savunageldik, bugün de aynı kararlılıkla savunuyoruz: Suriye’nin geleceğine Suriye halkının karar vermesi demokrasinin, egemenliğin ve bağımsızlığın “olmazsa olmazıdır”.
“İdlib’deki gelişmeler son derece kaygı vericidir. İdlib’de El Kaide ve türevi örgütlere mensup, on binlerce teröristin Türkiye’ye sızma olasılıkları ülkemizin güven ve istikrarı için ciddi bir tehlikedir.”
“Terörle mücadelenin Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı gösterilerek ve doğrudan Şam yönetimiyle ilişki kurularak sürdürülmesinin en doğru yol olduğu inancındayız.”
ANKARA VE ŞAM’IN TEMASI
“1) Ankara ile Şam arasındaki yolun barışa giden en kestirme yol olduğunu ve Suriye’nin geleceğine ancak Suriye halkının karar verebileceğini hiç unutmamalıyız.”
“2) ABD ve Rusya’nın çıkarları arasında savrulmamak için, toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlık, egemenlik ve iyi komşuluk ilişkileri ilkelerine dayanan, bütünlüklü ve uyumlu tek bir Suriye politikası izlemeliyiz.”
“3) Suriye yönetimi başta olmak üzere, uluslararası hukuka ve ilişkilere dayalı, meşruluğu olan bütün aktörlerle, tıpkı burada olduğu gibi konuşarak diplomasiyi etkin kılmalıyız.”
“4) Bugüne kadar, uluslararası hukuk ve meşruiyete aykırı bütün hamlelerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz.”
“5) Suriye yeniden güvenli ülke olduktan sonra ülkemizdeki sığınmacıların gönüllü geri dönüşlerini teşvik etmeli ve bu amaca uygun politikalar geliştirmeliyiz.
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim…” Türkiye ve Suriye halklarının barış içinde, bir orman gibi kardeşçe yaşamaları için çalışmaya devam edeceğiz!”
AT İZİ İT İZİNE KARIŞTI
Konferansta konuşma yapan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konuşmasından başlıklar şöyle:
“Suriye’de yaşanan çok taraflı savaşta deyim neredeyse az iti it izine karışmış durumdadır. Kim kiminle savaşmaktadır bilmemektedirler. Bazı karar vericiler ne yazık ki; yangına körükle gitmeyi tercih etmektedir. Yanı başımızdaki bu dost ülkeden göç edenleri ülkemize almakla kalmadık ne yazık ki bir çoğunu kendi haline bıraktık. Suriyeli göçmenlerin çoğu ülkelerinde inanmadıkları bir savaşa katılmak yerine kendilerine bir gelecek kurmak için ülkemize sığındıklarının farkındayız. Onları suçlamak olmaz. Bu insanlar savaşı kabullenmedikleri için bugün bizimle beraber yaşıyorlar. Önce güney illerimize yerleştiler sonra tüm şehirlere yayıldılar.”
“Ayrıca 20 ila 25 bin arasında hiçbir kaydı bulunmayan 150 bin de farklı ilde kayıtlı olduğu halde İstanbul’da daimi yaşadığı bilinen Suriyeli var. İstanbul’da mülteci ve göçmen sayısına ilişkin itibar edeceğimiz sayıya ulaşmak oldukça zor. Bu sorunu yönetmek için ciddi bir biçimde hep birlikte çalışmak zorundayız. İnsanla toplumla ilgili her sorun ilk bakışta göründüğünden çok daha farklı boyutlara ulaşır. İtinayla politikaları sürdürmeyi gerektirir.”
“Sadece ülkemizde değil gelişmiş batılı toplumların tamamıyla göçmenler ırkçılık sorununun tetikçisi olabiliyor. Soydaşlarımızın karşılaştığı sorunları son 50 yılda karşılaştık ve derinden biliyoruz. Bu sorunları biliyoruz ve çok da kafa yormadığımız sorunlar bunlar. Halledilmesi zor sorunlar olduğunu kabul etmeliyiz. İBB olarak göreve geldiğimizin 14. günüde göçmen ve mülteci konusunda ihtiyaç ve öncelikleri anlamak için uzman sivil toplum kuruluşları ve akademisyenlerle bir araya geldik. Koordinasyon eksikliğinin giderilmesi için çok önemli adımlar attık. Sorunun boyutunu tam olarak bilelim ki çözüm bulmak için hep birlikte çıkalım istedik. İBB olarak eş zamanlı biçimde İstanbulluların ve burada yaşayan mülteci ve göçmenlerin hassasiyetini anlamak için göç parametresi çalışmalarına başladık .”
KENDİ KADERLERİNE TERK ETMEYECEĞİZ
“Psikolojik ve manevi destek vermemiz gereken acil vakalar gelişiyor ve her gün artmakta. Üçüncü adım olarak mültecilerin durumlarının iyileştirilmesi ve büyük sorunun kalıcı bir şekilde çözülmesi için yabancı organizasyonlara çalışmanın bir mecburiyet olduğunu farkındayız. Dostlarımızla çözüm önerileri geliştireceğiz. Uluslararası arenada ortak akla ulaşma çalışmalarımız devam edecek. Bu sorunla tek başına baş etmemizi kimse bizden bekleyemez. Sorun uluslararası bir sorundur. Bu sadece bir mülteci sorunu değil tarihteki en büyük yer değiştirmelerden biridir.”
“Nihai hedefimizi Suriye’nin istikrara kavuşturulması ve Suriyelilerin oradaki hayatlarına en özgür biçimde dönebilmesinin sağlanmasıdır. Bu çözümde yolumuzu aydınlatacak en değerli ışık toplumsal vicdanımızdır.”
“Özetle Suriyelileri elbette ve asla kendi kaderlerine terk etmeyeceğiz. Onların daha insani koşullarda yaşamları için uluslararası arenayı harekete geçirmek için her türlü uygulamayı yapacağız.”