Süreçte tartışmalı herhangi bir konudaki bilgi ve belge birikimi, söz konusu alan üzerine araştırmaların yoğunlaşmasını da beraberinde getirir. Son yirmi beş yılda Alevilik üzerine artan araştırmalar da bunlardan biridir. Çok sayıda araştırmacı özellikle de Anadolu Aleviliğinin tarihsel kökenleri, Alevilik İslam mı değil mi, Sünni İslam karşısındaki yeri, sosyal hayata yansıma biçimi ve Aleviliğin daha birçok yönüne ilişkin sorunsallar temelinde konuyu ele almış ve yaklaşımlar sonucunda beliren yeni sorunlarla yol almaya devam etmektedir. Bu alandaki yeni yapıtlardan biri ise Önder Kulak’a ait olanıdır: Aleviliğin Sırrı: Hallacı Mansur
Önder Kulak, 2009’da Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümünden mezun olduktan sonra, İngiltere’de Sussex Üniversitesi’de “Marx, Lukacs and Adarno on Alienation: Reification” başlıklı teziyle yüksek lisans derecesine; Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümünde “Theodor Adorno Kültür Endüstrisinin Kıskacında Kültür” teziyle de doktora derecesine erişmiştir. Özellikle de Marksist Felsefe alanında çeviri ve inceleme kitaplarıyla tanıdığımız Önder Kulak’ı, aynı zamanda felsefi bir tutum olan Alevilikle insan olarak varlık-tanrı, tanrı-varlık ilişkisine özde “Enel Hak=Tanrı benim= Tanrı bende” tutumuyla farklı ve gerçekçi bir yorum katmış olan Hallacı Mansur arasındaki etkileşimi titiz bir inceleme ile anlamlandırmaya çalıştığını görüyoruz.
Söz konusu yapıtta da değinildiği gibi Mansur’un genel olarak anlayış ve çalışma biçimi olarak İslam’ın Sünni ya da Şii Ortodoks yorumunu reddedip, tanrı ve insan arasındaki ilişkiyi diller, dinler ve ırklar ötesinde evrensel biçimde felsefesi dolayımıyla kavraması ve savunması, buna bağlı olarak farklı inanç ve düşünce sistemleri karşısında monologa ve diyaloga yönelmesi şeklindedir. (s.11) Bilindiği gibi 9.yüzyılda yaşamış olan Hallacı Mansur, yakalanarak hapsedilmiş ve işkenceyle öldürülmüş bir bilgindir.
Aleviliğin Sırrı: Hallacı Mansur yapıtının yazarı çocukluk ve yetişkinliğinde anneannesi ve dedesinden çokça nefes dinlemiş; nefeslerde örtük ifadelerin anlamını öğrenmiştir. Özellikle anneannesi Kelime Eroğlu’nun “Mansur, Aleviliğin özüdür, delilidir, sırrıdır” deyişi bir felsefeci olarak Önder Kulak’ın konuya yaklaşımı üzerinde etkili olmuş ve “Aleviliğin felsefi boyutuna ilişkin eksikliğin hiç değilse küçük bir kısmının gidereceğini umuyorum” inancıyla incelemeye koyulmuştur.
Ezeli Bir Noktadan Bugüne
Dini inanç ya da felsefi görüşler, düşünce akımları zaman içinde birbirinden bağımsız hücreler halinde var olan tutumlar değildir. İslam’ın etkisindeki bir toplum içinde yaşayan Hallacı Mansur da özel benliğini kendini kuşatan, koşullandıran etmenlere bağlı olarak ortaya çıkarmıştır. İslami safta etkili olan kimi düşünürlerde, Plotinos ya da Augustinus felsefesinin etkileri söz konusudur. Yazar incelemesinde öncelikle Plotinos’un ve Augustinus’un Tanrı, ruh, varlık, idea, mutluluk, iyi ve insan bağlamındaki görüş ve yorumlarına ve bu alandaki kavramlarına dikkat çeker. Ardından ise Mansur’un felsefesini ortaya koyar. Mansur bu iki düşünürden kendine hocalık yapmış olanlar aracılığıyla, daha çok da Plotinos’un bakış açısıyla ilişkilendirilir. Mansur süreç içinde hocalarından ayrılıp kendi yolunu çizer.
Mansur’a göre İnsan kör bir karanlık içinde yolunu yitirip kaybolmuş, gerçeklikten habersiz bir boşluğa tapar olmuştur. Ezelden beri bu böyle değildir ve değişmesi gerekir.(s.42) Değişime inanan ve yönelen insanın ise yapması gereken nefsini kontrol altına almasıdır. O zaman kendi özüne ve kendindeki Tanrı gerçekliğine ulaşacaktır.
Mansur, Türkmenlerin, Perslerin, Ermenilerin, Kürtlerin yaşadığı, gelip geçtiği Yukarı Mezopotamya’ya geziler yapmış; topluluk önünde fikirlerini anlatmış, etrafına müritler edinmiştir. İşte Alevilik üzerindeki etki ve bağlantısının görünen bir yanı onun bu faaliyetlerine dayandırılır. Mansur’un fikirleri, kendisi tam anlamıyla İslam olmayıp ama belli bir aşamadan sonra İslam’ın etkisi ve yorumuna tabi tutulmuş olan Aleviliğe birçok şey katmıştır. Elbet günümüzde Alevilik dediğimiz inanç ve buna dayalı sosyal yaşamın dünden bugüne statik bir düşünce olmadığını fark ediyoruz. Bilinenler ışığında çıkış noktası olarak Şamanizm’e dayandırılan Aleviliğin, Türklerin göç hareketleri ya da maruz kaldıkları istilalarla birlikte Budizm, Zerdüştlük, Maniheizim, Mazdekçilik, Hıristiyanlık, Yahudilik gibi çeşitli akımlardan alınan katkılar eşliğinde başkalaştığı, ama daha ziyade söz konusu sentezin İslam etkilenimi altında yeniden yoğrulmuş olduğu (s.9) gerçeğine de burada dikkat çekilir.
Aleviliğin inanç ve inancın kültürel yaşama yansımasında deyiş ve nefeslerin önemli bir yeri vardır. Değil mi ki Şaman geleneğinden başlayarak salt söz ya da sazla halka seslenip yol gösterme, öğüt verme, olgun erdemli insan katını işaret etmede ozanlara ayrı bir rol biçilmiştir. Alevilikte Tanrı ve varlığa İslam’ın Ortodoks yorumuyla değil Mansur’da olduğu gibi heterodoks yaklaşım mevcuttur. Aleviliğin insana ve hayata dair felsefesinin en önemli kaynaklarından biri de Hacı Bektaşi Veli’nin öğretileri dışında ozanların verilmediği ya da aracılık ettiği nefeslerdir. Mansur’un felsefesinin izlerine yine bu nefeslerde rastlanır. Nesimi, Yemini, Fuzuli, Hatayi, Virani, Pir Sultan Abdal ve Kul Himmet Alevilerin “Yedi Ulu Ozan” diye addettiği isimlerdir. Ulu ozanların deyiş ve nefesleri İslam olmayan ama İslam’dan da etkilenmiş Aleviliğin değerlerinin soyut sembollerini içermesi açısından önemlidir.
Önder Kulak yapıtında ulu ozanlara Şeyh Bedrettin, Harabi ve Kaygusuz Abdal’ı da ilave etmiştir. Ve yazar Hallacı Mansur’la Aleviliğin felsefi açıdan örtüştüğünün en iyi yolunun nefeslere dair bütüncül bir okuma ve incelemekten geçtiğini de işaret eder. Aleviler de yaşadıkları toplumda hak olanı sağlamak, doğru olanı gerçekleştirmek için hep ayakta olmuş, mücadele etmişlerdir. Mansur’da da durum böyle değil midir? Karanlıkta yolunu kaybedip, gerçekten habersiz olan insan boşluğa tapınmaktan vazgeçtiğinde ışığa çıkacaktır. Mansur’un ve Aleviliğin Felsefesinin benzerlik ilişkisi tarihin pratiğinin verdiği yanıtla da ayrı bir anlam kazanıyor.
ABD'li Senatör Lindsey Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma…
Kadına yönelik şiddeti tek başına biyolojik bir mesele olarak erkek saldırganlığıyla açıklamak en hafif tabirle…
Bu düzen çürümüştür. Şimdi bu çürümüş düzeni yeni anayasa ile tescillemek istiyorlar. Medeni kanunu tartışmaya…
Yenidoğan davası, duruşmanın altıncı gününde devam ediyor. Örgüt lideri olmakla suçlanan Dr. Fırat Sarı savunma…
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…