Güvenli bölge kimin için?

Suriye’nin parçalanmasına tek bir laf etmeyeceksiniz, kopardığınız parçalarda güvenli bölge adı altında küçük İslamcı devletçikler ya da özerk yönetimler kurmaya heves edeceksiniz sonra emperyalizmle pazarlık ederek egemen devlet tavrını devam ettirdiğinizi söyleyeceksiniz. Geçiniz.

Kamil Tekerek

 

Suriye’nin kuzeyi üzerinden uzun süredir var olan güvenli bölge tartışmalarında sermaye devleti ve AKP iktidarının pazarlığa devam ettiği görülüyor. Diğer yandan burada kontrol edilen topraklar ABD açısından Suriye’nin parçalanması başlığında önem taşıyor. Tüm bunların öbür tarafında ise ABD ile işbirliği halinde Suriye’nin üçte birini kontrol etme kapasitesine ulaşan Kürt siyasi hareketi de ABD’nin tercihlerinin dışına çıkacak ya da onu karşıya alacak bir yönelim içerisinde değil.

Tablonun bütününe bakıldığında Suriye’deki durumun “çözümü” açısından hiçbir şey göremezsiniz. Son noktada bu tabloda adı geçen özneler verili durumlarını koruyarak, yani ABD ile pazarlık ve müzakere ederek ya da onun kanatları altına sığınarak en fazla emperyalizmin bölgesel çıkarlarının ilerlemesinden başka bir noktaya hizmet etmeyeceklerdir.

Bugün AKP’nin içinin karışmasına bakmayın. Erdoğan’a muhalefet üzerinden ortaya çıkan Ahmet Davutoğlu’nun mimarı olduğu Yeni Osmanlıcılıktan ve Erdoğan’ın da kendini BOP’a eş başkan ilan etmesinden geriye ABD ile güvenli bölge pazarlığı kaldı. İşte tam da bu noktada aman dikkat, aralarındaki kavga onların gericiliğinin ve işbirlikçiliğinin görünmez hale gelmesine neden olmamalı.

Terörü ve Kürt koridorunu bahane ederek ve Fırat’ın doğusuna müdahale edileceği söylenerek yapılan pazarlığın en nihayetinde bir tarafının NATO üyesi Türkiye sermaye devleti olduğunu unutmamak gerekir. Ve pazarlığın aktörü AKP iktidarının Suriye’deki cihatçı örgütlerin hamisi olduğunu da… Bu pazarlıktan çıksa çıksa emperyalizmin farklı düzeydeki muhataplarının ya da işbirlikçilerinin egemen bir devletin topraklarını paylaşma arayışından başka bir şey çıkmayacaktır. Bunun da neye hizmet edeceğini biraz önce ifade etmiştik.

Suriye’nin parçalanmasına tek bir laf etmeyeceksiniz, kopardığınız parçalarda güvenli bölge adı altında küçük İslamcı devletçikler ya da özerk yönetimler kurmaya heves edeceksiniz sonra emperyalizmle pazarlık ederek egemen devlet tavrını devam ettirdiğinizi söyleyeceksiniz. Geçiniz.

Diğer tarafta ise Kürt siyasi hareketi de aynen bunun türevi pozisyonunda yer alıyor. ABD şemsiyesinin altına girip, geçmişten beri var olan “kurtarılmış bölgeler” stratejisini Suriye’nin bölünmesine ve emperyalizm tarafından parçalanmasına endeksli hale getiren bu hareketin artık emekçi halkların kurtuluş mücadelesi bağlamında herhangi bir inandırıcılığı bulunmuyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine müdahale söylemine karşı güvenli bölge isteyen, yeri geldiğinde NATO’yu yeri geldiğinde Suudi Arabistan’ı yardıma ve işbirliğine çağıran bu hareketin niyeti de Suriye topraklarında kazanılacak özerk bir yapıya odaklanmış durumda. Arada sözünü geçmeden etmeyelim. Emperyalizmin en önemli oyuncaklarından biri olduğu açık olan IŞİD’e karşı mücadele adı altında emperyalizm işbirlikçiliğine soyunan Kürt hareketinin emperyalizmin en büyük işbirlikçisi ve şeriatın kalesi olan Suudi krallığı ile yan yana gelebileceğini ara ara gündeme getirmesi şaka gibi. Demek ki, tek başına “gericiliğe karşı mücadele”, karşı devrimin ve gericiliğin uluslararası düzeydeki örgütlenme biçimi olan emperyalizme karşı mücadele olmadan sizi yanlış yerlere de götürebiliyor.

Velhasıl, bugün Suriye üzerinden yürütülen güvenli bölge tartışması emperyalizmin tarihsel böl ve yönet politikasından başka bir şeye hizmet edebilecek durumda değil. Gelinen noktada da AKP iktidarının ve Kürt siyasi hareketinin farklı cephelerden buna kan taşıyor olmaları ise tesadüf sayılmamalı.

“ABD’nin oyalamalarına prim vermeyeceğiz, gerekirse Suriye’ye gireceğiz” diyen gerici bir iktidar ve işbirlikçi sermaye sınıfının yıllardır Suriye’nin bölünmesi üzerinden yaptıkları hesapların geldiği nokta tam da bu.

Cihatçı örgütlerin Suriye’yi parçalama girişimine sessiz kalan, statü adına üçüncü yolculuk yapıyoruz diyen ve sonrasında emperyalizmin bölgedeki acentesi olan Kürt hareketinin de bu noktada yer alıyor olması da bu tartışma adına pek şaşırtıcı olmadı.

Bu tablodan kurtuluşun ise tek bir yolu olduğunu biliyor ve yıllardır söylüyoruz. Kürt, Arap ve Türk emekçileri emperyalizme karşı birleşmeli, öncelikle Suriye’deki ve bölgedeki emperyalizmin varlığına karşı amansız bir mücadeleye girişilmeli. O yüzden silahlar birbirine değil emperyalistlere doğrultulmalı.

Irak’ta açık işgal ile yapılanın bugün Suriye’de adım adım başka usullerle hayata geçirildiğini görmezden gelmek için saf olmak gerekiyor. Devrimciler naif yönlerini asla yitirmemeli ama kendilerinin saf yerine konulmasına da asla izin vermemelidir. Güvenli bölge tartışmalarında da Türk ve Kürt milliyetçiliğinin ülkemizi ve bölgeyi nereye götürdüğünün, emperyalizmin çıkarlarına nasıl hizmet edildiğinin iyi bir şekilde görülmesi gerekmektedir.