Hong Kong nereye?

Nisan ayında Hong Kong hükümetinin suçluların Çin’e iadesine dair hazırlamış olduğu yasa tasarısına yönelik Haziran ayında başlayan gösteriler artan bir şiddet ile yaklaşık üç aydır devam ediyor. Polis merkezinin kuşatılması, havalimanının işgal edilmesi, linç edilen vatandaşlar, polis ile şiddetli çatışmalar ve Çin’in Hong Kong’a yönelik askeri müdahale ihtimali 3 aydır Hong Kong’un ve dünyanın gündemindeki yerini koruyor.

Behiç Oktay

 

Hong Kong’ta Haziran ayından beri devam etmekte olan gösteriler yakın zamanda pek tanık olmadığımız bir noktaya doğru eviriliyor.

İlk olarak kısaca Hong Kong’un durumundan bahsedelim. 1997 yılında Birleşik Krallık’tan Çin’e devredilen Hong Kong’un statüsü, Özel Yönetim Bölgesi olarak adlandırılıyor. Bu da bölgenin Çin ulusal güvenliği ve uluslararası politikasını etkileyen durumlar dışında Hong Kong’a bağımsızlık tanıyor. Hong Kong’un statüsü özerklik ile karıştırılmamalıdır. Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde izlediği politikalar ile Hong Kong’a yönelik izlediği politika arasındaki büyük farklılıklar göz önüne alındığında, aradaki farklılık daha net anlaşılabilir. Hong Kong ile Çin arasındaki genel anlaşmazlıkların ana nedeni ise Hong Kong’un haklarının Çin’in tanıdığı imtiyazlar sonucu mu olduğu yoksa Hong Kong’un hali hazırda kendine ait hakları olduğu mu sorusuna verilen yanıttaki farklılıklardan kaynaklanıyor.

Nisan ayında Hong Kong hükümetinin suçluların Çin’e iadesine dair hazırlamış olduğu yasa tasarısına yönelik Haziran ayında başlayan gösteriler artan bir şiddet ile yaklaşık üç aydır devam ediyor. Polis merkezinin kuşatılması, havalimanının işgal edilmesi, linç edilen vatandaşlar, polis ile şiddetli çatışmalar ve Çin’in Hong Kong’a yönelik askeri müdahale ihtimali 3 aydır Hong Kong’un ve dünyanın gündemindeki yerini koruyor.

Buraya kadarki kısmı zaten aylardır duyuyoruz, izliyoruz. Hong Kong protestolara neden olan yasa tasarısını geri çekti. Bugünlerde olanlar ise Hong Kong meselesini oldukça enteresan bir noktaya doğru taşıyor.

4 aylık süreçte ara ara göze çarpan ABD bayraklı göstericiler görüyorduk. Bu kişiler ABD marşı okuyup, ABD Hong Kong’a müdahale etmesi gerektiğine dair dövizler pankartlar taşıyorlardı. Geçtiğimiz haftalarda Hong Kong’ta bulunan ABD Konsolosluğu’na aynı taleple büyük bir yürüyüş gerçekleşti. Hong Kong’taki göstericilerin liderlerinden biri olarak bilinen Joshua Wong’un Almanya’ya gitmesi ve burada Dışişleri Bakanı Heiko Maas ile görüşmesi Çin ile Almanya’nın arasında gerginlik oluşmasına neden oldu. Wong bu ziyaretinde Almanya’yı Hong Kong’a müdahale etmeye çağırdı. Wong geçtiğimiz haftalarda ise ABD Kongresi’de müdahale çağrısını yineledi ve Hong Kong’un özel statüsünün tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini söyledi. Hong Kong’taki göstericiler henüz bu çağrılarına net bir yanıt alabilmiş değiller. Bu tarihten itibaren gösterilerin dozu azalsa da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 70. yılı olan 1 Ekim günü de protestolar tekrar şiddetini artırarak sürdürdü.

Hong Kong’taki göstericiler emperyalizmi kendi ülkelerine müdahale etmeye çağırırken, Çin ise konuya Sincan, Güney Çin Denizi, Tayvan ve Tibet gibi konularda gösterdiği tavırdan -en azından şimdiye kadar- daha soğukkanlı bir politika ile yaklaşıyor. Çin’in Hong Kong’a dönük yaklaşımı ve göstericilerin Çin’den ayrılıp tekrar emperyalizmin himayesine girme çabaları Hong Kong meselesini ilginç bir noktaya doğru taşıyor.