Hukuk Defterleri gerçekleştirdiği panelle yurtsever savcı Doğan Öz'ü andı
Hukuk Defterleri dergisi yurtsever savcı Doğan Öz'ü anmak için İstanbul'da bir panel gerçekleştirdi.
Hukuk Defterleri tarafından 24 Mart 1978’de katledilen yurtsever savcı Doğan Öz’ü anmak adına “Dönüşen Türkiye’de yargı” paneli düzenlendi.
Panelde konuşmacı olarak Yazar, Gazeteci Barış Terkoğlu, Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan, YARSAV Genel Sekreteri ve Yargıçlar Sendikası Üyesi Leyla Tarhan Köksal, Hukuk Defterleri Dergisi Danışma Kurulu Üyesi Avukat Bilgütay Hakkı Durna yer aldı.
İstanbul Barosu Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinliğin açılış konuşmasını Avukat Selin Aksoy yaptı. Aksoy, konuşmasına “Doğan Öz’ün bir hukukçu olarak korkusuzca gerçekleştirdikleri ve kararlı duruşu yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. 2005’ten bu yana Doğan Öz’ü anmak ve onun nezdinde yargıda yaşananları tartışmak için biz ilerici yurtsever hukukçular bir araya geliyoruz. Bu sene de panelimizde Türkiye’nin dönüşen yargısını konuşacağız.” sözleriyle başladı.
Aksoy “Bu hafta içerisinde ÇHD avukatlarının duruşmaları olmuşken ya da Gezi İddianamesindeki hukuksuzlukları gördüğümüzde aslında bugün yargılananın toplumsal muhalefet olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu panelde de yeni rejimle birlikte cumhuriyetin kurumları değişirken, uzunca bir süredir bu dönüşümün aracı ve bir parçası olan yargıyı konuşmak için bir araya geldik.” ifadelerine yer verdi.
Av. Selin Aksoy’un konuşmasının ardından Savcı Doğan Öz’ün hayatını ve katledilişini konu alan sinevizyon gösterimiyle etkinliğe devam edildi.
Akademisyen Gökçe Çataloluk’un moderatörlüğünde başlayan panelde ilk konuşmayı Gazeteci Barış Terkoğlu yaptı.
Barış Terkoğlu konuşmasında “Doğan Öz’ü anlatırken bu hikayenin bir devamı da var; Doğan Öz’ün katili İbrahim Çiftçi ‘devletime, milletime hizmet etmek istiyorum’ dedi ve gerçekten de İLKSAN’a müdür olacak kadar bir bürokrat oldu ve hatta MHP genel başkanlığına aday oldu. Doğan Öz’ün davası sürecinde hukuk son derece araçsallaştırılmıştı. Beraat kararının arkasında bir gerekçe vardı. O da devletin kendine bir politik yön tayin etmesi ve o yönde bu cinayeti işleyen zihniyetle anlaşmış olmasıydı. O anlaşma sonucunda dava beraat ile sonuçlanmıştı. Hukukun araçsallaştırılması konusu çok önemli. Bu nedenle son dönemde biz çokça hukuk tartışmaya başladık.” sözlerine yer verdi.
Terkoğlu konuşmasına şöyle devam etti:
“Doğan Öz’ün katledilmesinde karşımıza çıkan zihniyeti bugün belki de en geniş haliyle yaşıyoruz. Hukuk araçsallaştırılmış durumda evet ama büyük bir sorun daha var. Bana sorarsanız ‘cumhuriyet nedir’ diye, cumhuriyet imtiyazların reddedilmesidir. Eğer cumhuriyet düzeninde bir çözülüş varsa, en basit anlatımıyla imtiyazlar ortaya çıkar. Bu imtiyazlar şeklen en çok hukuk alanında görünür hale gelir. Bu hukukta yargılananlar veya yargılanmayanlar nezdinde imtiyazlar görünür hale gelir. Bir yandan da şu ortaya çıkar, imtiyazlılar yargılamaya başlar. O yüzden Türk yargısında dönüşümde çıkışı tarif edeceksek bu imtiyazları açığa vurmaktan daha açık bir şey göremiyorum.”
Barış Terkoğlu: İmtiyazların tamamını reddedecek bir dünya fikriyle hareket etmeliyiz
Terkoğlu son olarak “Hukuk deyince önce ortada bir suç olması, suça delilden varmamız, sonra başka şeyleri tartışmamız lazım. Bugün kimin hangi cemaatten olduğunu tartıştığımız bir hukuk döneminden geçiyoruz. Yargı bugün, cumhuriyetin söylediğim ellerle çökertilmesinin sonucu olarak bir tür imtiyazlılar eliyle bir çöküşü yaşıyor. Aydın cinayetleri nihayetinde bir insanın ölümü değildir. Mesele o insanın o savcının, o hukukçunun, o gazetecinin fikridir. Doğan Öz devletin içerisinde bu tür imtiyazlara sahip örgütlerle mücadele etti. O yüzden biz Türkiye’de hukuku kör topal da olsa ayağa kaldıracaksak hem cumhuriyetin hem de yargının karşısında duran, ister sermaye olsun ister siyaset olsun, bu tür güçler içindeki imtiyazların tamamını reddedecek bir dünya fikriyle birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Gazeteci Barış Terkoğlu’nun konuşmasının ardından Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan konuşmasını gerçekleştirdi.
Ayşe Sarısu Pehlivan, “Son dönemde umudumuzun tükendiğini hissetmeye başlamıştım ama buradan umudu tazeleyerek gideceğim. Öncelikle bana bu fırsatı tanıdığınız için teşekkür ederim.” sözleriyle konuşmasına başladı.
Sarısu, “2010’da Anayasa değişikliğiyle beraber biz yargıda daha farklı şeyleri tartışmaya başladık. Aslında geçmişte var olan ama daha da su yüzüne çıkan sorunları tartışmaya başladık. Cumhuriyet’teki temel sahip olduğumuz değerlerin teker teker yok edilmeye başlandığını gördük. Epeyce izleyici konumundaydık, ama daha sonrasında bire bir yaşamaya başladık. Örneğin YARSAV Başkanı olan Ömer Faruk Eminağaoğlu şahsında yargının da Ergenekon, Balyoz gibi uydurma terör örgütleriyle anılmaya başlandığını gördük. Siyasi otoritenin istediği bir Türkiye’de bir şeylerin artık engel olmaktan, ayak bağı olmaktan çekilmesi gerekiyordu. Onları ayıklamak için ne yaparsınız? Bir kısmının ismini örgütlerle yan yana getirirsiniz, bir kısmını cezaevine alırsınız, bir kısmının umudunu elinden alırsınız, bir kısmını korkuyla alırsınız.” ifadelerine yer verdi.
Ayşe Sarısu Pehlivan: Doğan Öz gibi savcılarımızın açtığı yoldan devam edeceğiz
Sarısu, “Ceza hukukunun temel prensibi fiilden hareket etmekken bizde tamamen tersine dönmüş, kişi işaret ediliyor ve o kişinin bir şekilde suçlanması, ceza alması sağlanıyor. Burada nasıl doğru şekilde işleyen bir yargı inşa edebiliriz, bunu toplumun istemesini nasıl sağlayabiliriz bunları tartışmamız lazım. Bugün yargı siyaset eliyle kullanılmaya başlandı. Siyasi partilere bakıyorum. Onların da bu anlamda birbirlerinden farkı yok gibi. O yüzden bizler kendimizi aydın olarak nitelendiriyorsak dilimiz döndüğünce anlatmalıyız. İşimiz zor ama umudu yitirmemek lazım. Burada bulunmak bile umudu canlı tutmak için faydalı. Doğan Öz gibi savcılarımızın açtığı yoldan devam edeceğiz. Mücadele alanından çekilmeyeceğiz ve er geç bu sistem değişecek. O yüzden biz çalışmaya devam edeceğiz, sendikamız da bu anlamda çalışmaya devam ediyor. Gidişat kötü ama ülke de bizim, yargı da bizim. El birliğiyle düzeltmenin çarelerini aramak zorundayız.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Ayşe Sarısu Pehlivan’ın konuşmasının ardından YARSAV Genel Sekreteri ve Yargıçlar Sendikası Üyesi Leyla Tarhan Köksal sözü devraldı.
Leyla Tarhan Köksal, “Her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki, her şeyin bir bir var olmasına da alışacağım. Her şeyin bir bir var olması için bugün bir araya gelen sizlere merhaba diyorum.” diyerek sözlerine başladı.
Leyla Tarhan Köksal: Her türlü hukuksuzluğa karşı itiraz etmeye çalıştık
Köksal “Doğan Öz’ün başlattığı kontrgerilla, gerici yapılanma, faşist yapılanma, sermaye ya da iktidar sahiplerinin gücüne boyun eğmeme yolunda her daim adalet, hukuk, cumhuriyet diyen söylemleri üzerinden, biz de o yoldan gitmeye devam ettik, YARSAV’ı kurduk 2006’da. 13 yıldır YARSAV var ama 15 Temmuz’dan sonra ilk biz kapatıldık. YARSAV demokrasi, hukukun üstünlüğü, evrensel hukuk ilkeleri, yargıcın bağımsızlığı ve yargıç güvencesi diyerek yola çıktı. Yargının kurumsal ve sistem içerisindeki sorunlarını tartıştık. Her türlü hukuksuzluğa karşı yüksek sesle itiraz etmeye çalıştık, bir yandan da bu nedenlerle baskı altında tutulmaya çalışıldık.” sözlerine yer verdi.
Leyla Tarhan Köksal’ın konuşmasının ardından Hukuk Defterleri Dergisi Danışma Kurulu Üyesi Avukat Bilgütay Hakkı Durna konuşmasını gerçekleştirdi.
Durna “15 yıla yaklaştı Doğan Öz’ü biz anmaya başlayalı, önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü Doğan Öz’ü anmak memlekete sahip çıkmaktır. Doğan Öz’ün kişiliğinin ötesinde temsil ettiği kimlik, dünya görüşü katledildi.” diyerek sözlerine başladı.
Bilgütay Hakkı Durna: Bu bir cumhuriyet tartışmasıdır
“Dönüşen Türkiye nedir, öncelikle buradan başlamak istiyorum. Bu dönemi ikinci cumhuriyet olarak adlandırmayı önemli buluyorum. 1923 Cumhuriyeti’nin rejiminde ve felsefesinde köklü bir dönüşüm yaşanmıştır, birinci cumhuriyet tasfiye olmuştur. Artık o cumhuriyetin aydınlanmacı, bağımsızlıkçı felsefesinin ötesinde dinin kurumsallaştığı, siyasete ve topluma enjekte edildiği bir dönemden geçiyoruz. Bunu kendilerince dış politika hayalleriyle, emperyal hayallerle süslemeye çalışıyorlar ve emeğe emekçiye yönelik çok ciddi bir saldırıyla birlikte yapıyorlar.” sözlerine yer veren Durna konuşmasını şöyle tamamladı:
“Biz hukuksuz bir dönemden mi geçiyoruz? Bence hukuksuz bir dönemden geçmiyoruz. Daha doğrusu bu yaşadıklarımızı hukuksuzluk olarak tanımlarsak; ‘şöyle bir eğersek, şöyle bir dokunursak düzeltebiliriz’ diye bakarız. Hayır. Bu bir hukuktur, yeni bir hukuktur. Bunu demek neden önemli? Nasıl örgütleneceğiniz, nasıl mücadele edeceğiniz, savunmanızı nasıl öreceğiniz kısmı açısından önemlidir. Çünkü bu ülkede hukuk güvenliği kalmamış durumda. ÇHD yargılaması ve gezi iddianamesi bunu göstermektedir. Bunların hepsi niye önemli? Bu bir cumhuriyet tartışmasıdır, yargıyı çok ciddi şekilde aşar, toplumsal ve siyasi alanın meselesidir ama yargıda artık basit bir aparat olmanın ötesinde mücadele alanına dönüşmüştür. Eğer tartışma cumhuriyetse, Nasıl bir kurtuluş aranıyor?’ sorusunun cevabını aramak gerekir. Bu dönem öyle bir dönem. Ben ‘Önce AKP’den kurtulalım sonrasına bakarız’ yaklaşımının doğru olmadığı kanaatindeyim. Çünkü biz kimden kurtulduğumuzu değil nasıl bir cumhuriyet istediğimizi söylemeliyiz. Bunun bir ayrıştırma değil ortaklaştırıcı olacağını düşünüyorum.”
Konuşmaların tamamlanmasıyla soru cevap bölümüne geçilerek panele son verildi.