İdlib düğümü

AKP iktidarının Suriye’deki “denge” politikasının nerelere varacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. İdlib düğümünün çözümünde cihatçıların geleceğinin ne olacağı bizleri ilgilendirmiyor. Ülkemizin ise bir an önce bu savaşın dışına çekilmesi, meşru Suriye iktidarını muhatap alması, emperyalizme karşı pozisyona geçerek bunların gereğini yerine getirmesi en doğrusudur.

Kamil Tekerek

 

Ülkemizi Suriye savaşının parçası haline getiren gerici AKP iktidarının politikalarının tamamen su yüzüne çıktığı bir yer olarak İdlib’i not etmek gerekiyor.

Beka diyerek hamaset yapan, S-400 gündemi üzerinden ABD’ye kafa tutuyormuş görüntüsü veren, Suriye’nin parçalanması için bu sefer yine ABD ile güvenli bölge anlaşmasına varmak için elinden geleni yapan bu iktidar, adlı adınca sermaye iktidarının kendisidir.

Herkesin odaklandığı yerin Fırat’ın doğusu olduğu bu günlerde Fırat’ın batısında, İdlib’de önemli gelişmeler yaşanıyor.

Yaşananların AKP iktidarının ikiyüzlülüğünü gösterdiği ise çok açık.

Cisr-es Şuğur kentini duymuşsunuzdur. Önümüzdeki günlerde de büyük ihtimalle tekrar duymaya başlayacağız. İdlib’de cihatçı örgütlerin kontrolünde olan bu kent iki kere büyük bir şekilde gündeme gelmişti. Bunlardan birincisi, 6 Haziran 2011 tarihinde ÖSO ve El Kaideci grupların yaptığı katliamla oldu. “Suriye devleti muhalifleri katlediyor” denilerek emperyalist güçlerin desteği ile kenti işgal eden gruplar yüzlerce kişiyi öldürmüştü. Türkiye sağı ve İslamcılar bu koroya katıldı, ülkemiz adım adım emperyalist müdahalenin parçası haline geldi.

İkincisi ise, 25 Nisan 2015’teydi. Cihatçı gruplar kenti ele geçirdi. Suriye’ye dönük emperyalist müdahalenin ve işbirlikçi cihatçı terörizmin en büyük zafer çığlıklarından biri bu tarihte atıldı. Çünkü artık Lazkiye’nin yani Akdeniz’in yolu açılmıştı. Ülkemizdeki gericiler ve İslamcılar bunun dışında kalmamak için ellerinden geleni yaptılar, sokaklarda dağıttıkları lokumlar insanlarımızın hafızasına kazındı.

Bu saydıklarımızın üzerine çok fazla gelişme yaşandı elbette. Rusya’nın müdahalesi, devamında ABD’nin at değiştirerek İslamcılar’dan ziyade Kürt siyaseti ile açıktan işbirliğine girişerek artık Suriye’deki açık işgalci pozisyonuna erişmesi, Türkiye’nin bu esnada her tarafa oynayarak yaptığı ve adına “denge”siyaseti denilen bir noktaya gelmesi, Suriye devletinin iktidarını daha fazla sağlama alması bunlardan bazıları olarak sayılabilir.

Tüm bu gelişmelere ve AKP iktidarının bunlara ayak uydurmaya çalışarak siyaset yapmasının sonucunda gelinen noktada işbirlikçilik ve cihatçılara hamilik dışında bir şey kalmadığı ise ortaya çıkan İdlib düğümü ile birlikte görünür oldu.

AKP’nin ve sermaye iktidarının yönelimleri elbette ironi değil düpedüz tutarsızlık ve riyakarlık üzerine kurulu. Bundan birkaç hafta öncesine kadar S-400’ler üzerinden Rusya’yla olan yakınlığın neredeyse stratejik düzeye taşıdığı varsayılan bu iktidar, dün İdlib’de askeri olarak Rus uçakları ile karşı karşıya gelmeyi “başardı”. Neden dersiniz? İdlib’deki El Kaideci grupları savunmak, onlara askeri destek sunmak ya da yanlarında durduklarını göstermek için. Ve tabii ki her zamanki “İdlib’de katliam var, hemen ateşkes yapılsın” propagandasına başladılar. Şunu hatırlatalım, İdlib’de sıkışan cihatçıların kurtarmak adına ateşkesin istenmesi her daim bir Amerikan politikası olarak gündeme geldi, bunun masadaki temsilciliğini ise Türkiye üstlendi.

Bunlarla birlikte, Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov aracılığıyla İdlib’de çok sert devam edeceklerini Türkiye’ye söylemesi birden fazla mesaj taşıyor elbette. Bu mesajlardan bir tanesi, Türkiye sermaye devletinin ABD ile güvenli bölge anlaşmasına doğru gidişine verilen yanıt olarak görülebilir, bu açık.

Ancak beraberinde emperyalizmin temel yönelimlerinden bir tanesinin Suriye’deki meşru iktidarı muhatap alan ve Rusya, Türkiye ve İran’ın mutabakatına dayanan Soçi anlaşmasının sabote edilmesine dayalı olduğu biliniyordu. Burada bir adım daha atıldığını ifade etmek pek yanlış sayılmaz.

Sadece askeri açıdan yaşananlar değil, Soçi ve Astana’da İdlib’e dair verdiği sözleri tutmayan AKP iktidarı, İslamcı güçlerin hamiliğini yaptığı ve onları korumaya çalıştığı sürece emperyalizmin Fırat’ın batısındaki soluk borusu olmaya devam edecek. İdlib düğümünün ülkemiz ve dış politika açısından geldiği noktayı bu şekilde ifade etmek gerekiyor.

İslamcılık ve emperyalizm işbirlikçiliği arasında açı bulunmuyor. Türkiye kapitalizminin emperyalizme göbekten bağlılık dışında bir yönelimi olmayacağını unutmayalım. Sürtünmeleri ise fazla abartmamak lazım.

AKP iktidarının Suriye’deki “denge” politikasının nerelere varacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. İdlib düğümünün çözümünde cihatçıların geleceğinin ne olacağı bizleri ilgilendirmiyor. Ülkemizin ise bir an önce bu savaşın dışına çekilmesi, meşru Suriye iktidarını muhatap alması, emperyalizme karşı pozisyona geçerek bunların gereğini yerine getirmesi en doğrusudur.

Sermaye iktidarının, gericilerin ve yandaşların böyle bir ehliyeti ve niyeti olmadığı bizler açısından sır değil. Bunlar için devrimci bir iktidar gerektiği ise açık. Bunu unutmayalım.