İnönü’nün Hatıralar’ını okurken
İsmet İnönü’nün anıları Türkiye’de tarihe merak duyan her sosyalistin okuması gereken kitaplardan. Her ne kadar Yalçın Küçük’ün Türkiye Üzerine Tezler dizisinde İnönü hakkında güzel değerlendirmeler varsa da hatırladığım kadarıyla Hatıralar’dan bir alıntı yok.
Candan Badem
İsmet İnönü’nün anıları Türkiye’de tarihe merak duyan her sosyalistin okuması gereken kitaplardan. Her ne kadar Yalçın Küçük’ün Türkiye Üzerine Tezler dizisinde İnönü hakkında güzel değerlendirmeler varsa da hatırladığım kadarıyla Hatıralar’dan bir alıntı yok. Sebahattin Selek’in ses kaydı alarak yayına hazırladığı Hatıralar’ın milli mücadeleye kadarki kısmı 1968’de yayımlanmış ancak sonrası nedense ancak 1985’te yayımlanabilmiş. Bu yazıda Hatıralar’dan önemli gördüğüm bazı pasajları aktarıp yorumlayacağım.
19. yüzyıl sonlarında 2. Abdülhamit devrinde askeri okula başlayan İnönü’nün askeri lise dönemine ait şu gözlemi ilginçtir: “Mülkiye idadisinin beşinci sınıfını bitirdikten sonra İstanbul’a geldim, yani babam getirdi. Mühendishane idadisine (topçu lisesi) kabulüm için müsabaka imtihalarına girdim. Mektebe alınan on iki kişi arasındaydım. Sonra sınıfımız irade-i seniyeyle kabul edilenlerle beraber yirmi kişi kadar oldu.” (İsmet İnönü, Hatıralar, Ankara: Bilgi Yayınevi, Ekim 1985. Birinci Basım. 1. Kitap, sf. 18). Burada Abdülhamit devrinde askeri okullara sınavla girenler yanında sınavsız olarak bizzat Abdülhamit’in torpiliyle girenler de olduğunu öğreniyoruz.
İslamcıların sevgili hakanı Abdülhamit’in devrinde askeri okullarda eğitimin kalitesi açısından İnönü’nün şu satırları da bir fikir verebilir: “Mektepte çok alakadar olduğumuz seferleri bize göstermezlerdi. Pek müteessir olurduk. Üç sene Erkanıharp sınıflarında bize 1876-77 Rus seferlerini okutmamışlardı. 1854-55 Kırım seferinden bile ancak pek mahdut misaller geçmiştir. 1897 Yunan seferini de, cereyanı ve tenkitleriyle göstermemişlerdir. Bu hal, tabii, hocaların ihmalinin değil, devrin siyasi adetinin neticesi idi. Pek gücümüze giderdi. O zaman Fransa’da neşrolunan ufak kitaplar serisinden Gazi Muhtar Paşa’nın hareketlerini, Gazi Osman Paşa’nın Plevne’sini nasıl hasretle öğrenmeye çalıştığımızı hala heyecan ile hatırlarım…” (sf. 22).
Kurmay subay olarak mezun olan genç İsmet Efendi de döneminin birçok subayı gibi İttihatçı olur. İzmir’de İttihatçılardan Süleyman Askeri ve (Yakup Ağa kod adlı) Dr Nazım ile tanışır ve kendisinden etkilenir. Mustafa Kemal gibi İsmet Efendi de cemiyetin merkezinde rol almaz. Birinci Dünya Savaşı başladığında o zamanki harbiye nezaretinde Enver Paşa’nın emrinde bir şube başkanıdır. İnönü, Enver Paşa’nın o zaman kullanılan Arap alfabesinde reform yapma girişiminin eski alışkanlıklarını kolay bırakamayan subaylar tarafından nasıl boşa çıkarıldığını görür. Yıllar sonra 1928’de Mustafa Kemal Latin harflerine geçmek isteyince bu işin zorluğu konusunda onu uyarır. Ancak takdir etmek gerekir ki İnönü Latin harflerine geçilince bir daha Arap harfleriyle yazı yazmaz, not tutmaz ve hatta kendisi gittiği her yerde memurların not defterlerini kontrol ederek yeni harflerini kullanıp kullanmadıklarını denetleyecektir.
İnönü, Enver Paşa, Cemal Paşa ve Talat Bey’in Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Ağustos 1914 başında Almanya ile imzaladıkları ittifak antlaşmasını hiçbir yerde bulamadıklarını yazıyor. “Herkesin bilip şikayet ettiği gibi bu ittifakın imzasından kabine azalarının dahi haberleri yoktu. Bizim anayasaya ‘Harp ilanı Büyük Millet Meclisinin selahiyetindedir’ hükmü bu dersler neticesinde konulmuştur” diyor (sf. 96). İttihatçılar Almanya ile bu gizli ittifak antlaşmasını imzaladılar ve Ekim 1914 sonunda Alman gemileriyle (meşhur Göben ve Breslau) Rusya’ya savaş dahi ilan etmeden saldırdılar. Savaşın başlangıcında Yemen’e gönderilen İnönü, 1916’da Elazığ’da 2. Ordu komutanı Mustafa Kemal’in emrinde bir kolordu komutanıdır. İnönü “Ruslarla Dersim hudutlarında da temas halindeydik” diyor ancak Dersim aşiretlerinin tavrına dair bir yorum yapmıyor.
İnönü, Birinci Dünya Savaşı’nda Anadolu halkının savaştan nasıl bıktığını ve askerlerin her şeyi göz alarak firar ettiklerini doğruluyor: “Tarihimizde görülmemiş sayıda asker firarisi oluyordu. … 1918 senesinde 300 bin kadar asker firarisi olduğundan bahsedilmiştir” (sf. 126-127). Bu savaştaki asker kaçaklarının toplam sayısını bugünkü bazı tarihçiler 500 bin olarak veriyor. (Bkz. Mehmet Beşikçi, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Seferberliği, İş Bankası Yay. 2015).
İnönü 1915’te Osmanlı Ermenilerinin başına gelen tehcir ya da soykırım felaketini şöyle aktarıyor: (Almanlar) “Ermenilere yapılan muameleden son derece kırılmışlardı. Gerçi onlar zulüm görmüşlerdi, kötü muamele görmüşlerdi. Almanlar da buna üzülüyorlardı ama Ermeniler de bize yapmışlardı.” (sf. 159). “Bizlerin yani sonradan Milli Mücadeleye katılacak olanların, hiçbirimizin, İttihat ve Terakki’nin sorumlu tutulduğu katliamla, tehcirle ve yolsuzluk işleri ile en ufak bir ilgimiz bulunmuyordu.” (sf. 172). Bu satırlardan görüleceği üzere İnönü Ermenilerin katliama uğradıklarını dolaylı olarak kabul ediyor ancak milli mücadeleyi yürütenlerin bununla ilgisinin olmadığını söylüyor. Bu ifadenin değerlendirilmesi bu yazının ufkunu aşacağı için başka bir yazıya bırakıyorum.
Yalçın Küçük’ü okuyanlar bilir, Küçük, Ocak 1921’deki Birinci İnönü Muharebesi’nin bir zafer olmadığını, Yunan ordusu ile doğru düzgün bir çatışma yaşanmadığını Genelkurmay belgelerine dayanarak yazmıştır. Ancak Küçük’ün 1985’te yayımlanan bu Hatıralar’ı okuyup okumadığından emin değilim. Nitekim İnönü’nün kendisi de bu “muharebe”nin askeri açıdan önemsiz olduğunu kabul etmekte ve Mustafa Kemal Paşa’nın bu “zaferi” siyaseten kullandığını kibar bir dille ifade etmektedir: “Birinci İnönü Muharebesi, daha ziyade Kuvvai Seyyarenin Yunanlılarla beraber gelişen taarruzunun muvaffak olmaması şeklinde bir adım telakki edilmek lazımdır. Atatürk, Birinci İnönü muharebesinin neticesine çok önem vermiş görünmektedir. Aslında Birinci İnönü Muharebesi askeri bakımdan mütevazi ölçüde bir muharebedir. Yunanlılar taarruz etmişler, bizim mevzileri söktürmüşler, bundan sonra hazırlıksız geldiklerini, ilerisinin daha çok tehlikeli olduğunu anlayarak kendileri çekilip gitmişlerdir. Buna rağmen Birinci İnönü Muharebesi Anadolu hükümetinin kurulması için kafi gelmiştir.” (sf. 243).
Hatıralar’ın cumhuriyet devrine dair ikinci cildini değerlendirmeyi bir sonraki yazıya bırakıyorum.