Türkiye Komünist Hareketi’nin (TKH) desteklediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Bağımsız Komünist Başkan adayı Aysel Tekerek, bu sabah Cem TV’de “Uyan Türkiye” programında Ali Aksünger’in konuğu oldu.
31 Mart yerel seçimlerine ve sosyalist belediyecilikle ilgili merak edilen konulara ilişkin soruları yanıtlayan Tekerek, seçimde yarışan “ittifak”ların biri muhalefet biri de iktidar gibi görünse de ikisinin de özünde rant ve piyasa odaklı bir programa sahip olduğunu, bu nedenle aslında “tek ittifak” olarak görülmesi gerektiğini belirtti.
Komünist adayların “oyları böldüğü” yönündeki eleştiriye de yanıt veren Tekerek “Abilerimiz ablalarımız yıllarca her seçim döneminde bu anlayışla ‘oylar bölünmesin’ diyerek oy verdi ama birşey değişti mi? Değişse zaten bunları konuşmaya devam etmezdik.” dedi.
Ovacık Belediyesi’yle kanıtlanan sosyalist belediyecilik gerçeğinin İstanbul’da da pekala hayata geçebileceğini söyleyen Tekerek, bugün Türkiye’de emekçi halkın can düşmanının örgütsüzlük olduğuna vurgu yaparak “Biz eğer İstanbul’da aldığımız oyların devamında halkı özelleştirme politikalarına, yoksulluğa ve gericiliğe karşı sokak sokak örgütlü kılarsak, işçiler arasında dayanışma ağları kurarsak, ülkenin geleceğini sorgulamak ve düşünmek adına örgütlü kılarsak o insanlar Ovacık modelini de aşar.” ifadelerini kullandı.
İşte İstanbul’un komünist adayının sorulara verdiği yanıtlar:
Komünistlerin adaylığını bu seçim sürecinden çekip çıkarın bu ülkenin emekçilerine, işçilerine doğruyu söyleyen gerçeği söyleyen herhangi birini bulamazsınız. Bizim de bağımsız aday olarak seçimlere girerken her yerde söylediğimiz şey İstanbul’un ve ülkenin neden böyle yönetildiğine dair, yaşadığımız sıkıntıların ana kaynağına dair insanlarımızı, emekçilerimizi, halkımızı aydınlatmak. Biz var olan partilerin ve ittifakların açıkçası tam da yaşadığımız bu karanlık tablonun mimarları olduğunu düşündüğümüz için ve aynı zamanda buna mecbur olmadığımız; emekçilerin bu iki ittifaka mecbur olmadığını bildiğimiz için hem onları yalnız bırakmamak hem de onlarla birlikte gelecekte daha güçlü bir mücadele örmek için bu seçimlerde yer alıyoruz.
Evet. Neden biliyor musunuz? Çünkü AKP 17 yıldır ama aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan’dan başlayarak 94 yılından beri İstanbul’da AKP’nin eli olduğunu da söyleyebiliriz, AKP kurulmadan önce. CHP’nin de yönettiği belediyeler var. Aynı zamanda bu ülkede yoksulluk, işsizlik, pahalılık, insanın insanca yaşamakta çok zorlandığı bir kent ve ülkemiz var ne yazık ki. Ama ülkemiz aynı zamanda çok bereketli topraklar üzerine kurulmuş. Aslında zenginliğini halk için değil; bir avuç sermayedar ve patron için kullandığından dolayı ülkemizde insanların cehennemi yaşadığı bir durumdayız. Şimdi biz iki ittifakın sağ ittifak olduğunu düşünüyoruz ve demin çizdiğim tabloda bunların payı var.
Kesinlikle. Şimdi seçim sürecinin başına dönelim, gerek CHP’den yapılan açıklamalar gerek AKP’den yapılan açıklamalar hiçbirisi bu ülkede emekçilerin gerçek anlamda kurtuluşuna işaret etmiyor. Hatta şöyle söyleyebilirim; ne zaman iş emekçiler, kadınlar, işçiler, ezilenler olunca bu iki ittifak tek ittifaka dönüşüyor. Seçim manifestolarına bakın çok ortak yönler vardır. Hepsi ülkeyi özelleştirmelerle, ihalelerle yöneteceklerini söylüyorlar. İki ittifakın da seçim manifestolarında bunu çok açık bir biçimde görebilirsiniz. Ranta, yağmaya, talana karşı açıktan bir karşı duruş söz konusu değil. En fazla Millet İttifakı’nın seçim manifestosunda bunun bölüşümüne karşı çıktıklarını görürsünüz ama kökten itiraz yoktur. Aynı zamanda ulaşım, tarım vs. yani neyin acısını, sıkıntısını yaşıyorsak buna gerçekten çare olabilecek temel gerçeklerden bu iki sağ ittifakın halkımızı, emekçileri uzaklaştırdığını, araya bir perde ördüğünü, gerçeklerle ve yaşadığımız sıkıntılarla arasındaki bağı koparmaya çalıştıklarını görüyoruz. Biz komünistler de bu perdeyi ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Arkadaş yoksuluz, işçiyiz, emekçiyiz; eziliyoruz. Bunun bir nedeni olmalı. Bu nedenin kendisi bugün sermaye politikalarıyla, kar politikalarıyla bağlantılı. Bunu söyleyen iki sağ ittifak olmaz elbette. Bunu söyleyen komünistler olur. İki sağ ittifak halka “Sen buna mecbursun”, “Böyle gelmiş, böyle gidecek”, “Buna razı olacaksın” diyor. Projelerini yarıştırıyorlar. Projelerde en fazla “Megabüs mü, metrobüs mü?” yarışmaları dönüyor.
Elzem olan, yapılması gereken şey şu: Bir ulaşımı güvenli kılmak, iki ücretsiz kılmak zorundasınız. Yer üzerindeki ulaşımın biz güvenli olmadığını düşünüyoruz. Örneğin bizim yerel yönetimler manifestomuzda ulaşımın mümkün olduğunca yer altına çekilmesi var. Aslında bu konuya değinmeniz çok iyi oldu. Örneğin 10 Mart’ta Marmaray projesinin 2. etabı açılacak. Şimdi bakın Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası bir açıklama yaptı. Herkesin buna dikkat etmesi gerektiğini düşünüyorum. 10 Mart’ta açılacak hatta bir kaza olursa; bunun nedenini biz kaza olmadan söyleyelim. Birincisi seçim şovlarında erken açılıyor. İkincisi yanlış hatırlamıyorsam 90’a yakın İŞKUR üzerinden makinist yeterli deneyim ve tecrübesi olmadan işe alınıyor. Üçüncüsü aynı zemin üzerinde iki farklı hat var. Biliyorsunuz kazaların en büyük nedeni makasların insan eliyle yürütülmesi dışında yeteri kadar dikkat edilmemesi az insan çalıştırıldığı için; sinyalizasyonun kısa mesafede tutulması. Bu şu demek; “Ben erkenden seçim şovu yapayım, erken açayım; insanlar ölürse ölsün. Sonra deriz ki bizim hatamız yok, suçu makiniste atarız”. Daha önceki kazalarda bu oldu. Megabüs, metrobüs daha açık bu kazalara. Bunun yerine biz ulaşımı ücretsiz yapalım, yeraltına çekelim; güvenli olsun. İBB’nin bütçesinin yüzde 1’i ulaşıma ayrılsa, İstanbul halkı akbil parası ödemek zorunda kalmayacak. Yetersiz bakiye olmayacak.
Biz ücretsiz ulaşım vaat etmiyoruz. Ücretsiz ulaşım mümkündür ve haktır diyoruz. İBB’nin yüzde 1’lik bütçesi buna ayrılsa kimse akbile para ödemek zorunda kalmayacak diyoruz. Bizim bunu söylememiz aynı zamanda bir görev; İBB’nin yapması gereken de bir şey. O yüzden iki sağ ittifakın projelerine halkımız inanmasın ve kanmasın. Projeler niyetine İstanbul’u yaşanmaz bir kent haline getirdiler, hem de emekçileri İstanbul dışına attılar, açlığa ve yoksulluğa mahkûm ettiler. Bu yetmiyormuş gibi ücret alınmaması gereken şeylerden pahalıya belediyecilik “hizmetleri” görmeye çalışıyorlar. Bu da halkımızın yoksulluğunu kat be kat arttırıyor. Oy verirken bunlara dikkat etmeliler.
Halkın malını halka bedava vereceğiz. Erdoğan’la aramızdaki fark bu…
Sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin her yerinde mümkün bu. Sosyalist belediyelerde kaynakların halk için kullanılmaya çalışıldığı belediyelerde ücretsiz ulaşım da, konut da mümkün.
Biz çok ortak bir ortak düzlem içerisindeyiz. Maçoğlu ne yaptı? İhaleyi sınırladı. Mümkün olduğunca yapmamaya çalıştı. Bu çok önemli bir kavram. Çünkü belediye hizmetleri ihaleler yoluyla ticarileştiriliyor ve belediye kamusal hizmetleri özel eliyle daha pahalıya satılıyor haliyle. Ama siz ihaleyi yasaklarsanız, ihaleden uzak durursanız; belediye kaynaklarıyla aynı hizmeti aynı şekilde yapabilirsiniz. Yani “özel güzeldir” diye bir şey yok. Özel halkın kazıklanmasıdır, hizmetlerin çok pahalıya satılmasıdır. Ovacık’ta ücretsiz ulaşım bu şekilde yapılabildi. Yani zengin olanın zenginleştirilmesi, şirketlerin ihale yoluyla para kazanması değil; o paranın halk için kullanıldığında otobüsü de ücretsiz yapabilirsin, suyu da sudan ucuz yapabilirsin. Biz aynı yürüyeceğiz.
İstanbul’da da mümkün. Ovacık’ın halkı halk da İstanbul’un halkı halk değil mi? Nasıl mümkün biliyor musunuz? Bir kere halkı örgütlü kılmalısınız. Bugün bizim emekçilerin, halkın en büyük can düşmanı örgütsüzlük. Yani önceden komşu komşudan haberdar olurdu, yan yana gelirdi, dertleşip çözüm yolu bulmaya çalışırlardı. Şimdi AKP’nin zaten güçlenmesinin nedeni emekçileri örgütsüz hale getirmesi. Biz eğer İstanbul’da aldığımız oyların devamında halkı özelleştirme politikalarına, yoksulluğa ve gericiliğe karşı sokak sokak örgütlü kılarsak, işçiler arasında dayanışma ağları kurarsak, ülkenin geleceğini sorgulamak ve düşünmek adına örgütlü kılarsak o insanlar Ovacık modelini de aşar.
Herşeyden önce İstanbul halkının yereli anlamak için ülke geneline bakması gerekiyor. Ülke nasıl yönetiliyorsa yerel de öyle yönetiliyor. ‘Komünist aday güzel söylüyor, doğru söylüyor ama AKP karşısında kim güçlüyse ona vereyim’ diye düşünülmesin. Bu tablo yine bu şekilde oy veren insanların başına yıkılıyor. Hele hele ilericiyse, solcuysa, gericiliğe ve sömürüye karşıysa onlar arasında kendisine yer beğenen iki tane sağ ittifakın herhangi bir parçasını destekleyerek o sağ cepheyi güçlendirmesinler.
Aslında iki ittifak da bize göre tektir. Sözkonusu olan özelleştirmeye karşı kamuculuksa, gericiliğe karşı aydınlanmacılıksa, işçiler ve işçilerin haklarını almasıysa, bu iki ittifak yarışıyor gibi görünebilirler ama ortak noktaları çok aynı olduğu için bizim için tek durumundalar. ‘AKP kazanmasın’ en güçlü adaya oy vermek demek uzun vadede bu tek ittifaka oy verilecek demektir. Abilerimiz ablalarımız her seçim döneminde bu anlayışla ‘oylar bölünmesin’ diyerek oy verdi ama birşey değişti mi? Değişse zaten bunları konuşmaya devam etmezdik.
Bağımsız Komünist Aday Aysel Tekerek’e oy verilmesi halinde ne olacak? İşçiler, emekçiler, kadın ve ülkemizin geleceği konusunda o mühür çok büyük bir tohum atılacak bu topraklara.
Bu haber en son değiştirildi 7 Mart 2019 20:24 20:24
Hamas yöneticilerinden Sami Ebu Zuhri yaptığı açıklamada en önemli önceliklerinin İsral saldırılarının durdurulması olduğunu ifade…
Erzincan'ın İliç ilçesindeki altın madeni sahasında 13 Şubat'ta meydana gelen heyelanda 9 işçinin hayatını kaybettiği…
İçişleri Bakanlığı’nca kayyum atanan Tunceli Belediyesi Eş Başkanı Birsen Orhan, savcılık sorgusunun ardından tutuklama talebiyle…
Narin Güran cinayetinde amca Salim Güran ve baba Arif Güran'ın araçlarının içinde bulunduğu 5 araç…
Şahin, " Bilinmelidir ki RTÜK sansür kurumu değildir. Anayasamız net bir hükümle sansürü yasaklar" ifadelerini…
Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…