Kıdeme saldırıda 'Güney Kore' modeli: Ne anlama geliyor?
Emekçilerin kıdem tazminatı hakkına yönelik saldırı hazırlığıyla ilgili dün Hürriyet'te çıkan "Güney Kore modeli" haberiyle ilgili Sınıf Tavrı Irmak Ildır Manifesto'ya değerlendirmede bulundu.
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın seçim sonrası “reform pakedi” adı altında açıkladığı önlemler arasında kıdem tazminatı hakkına yönelik saldırı hazırlığı da dile getirilmişti.
Hürriyet yazarı Noyan Doğan, dünkü (06 Mayıs 2019) köşesinde “Kıdeme Güney Kore modeli” başlıklı bir yazı yayımladı. Birçok haber sitesinde de dayanak yapılarak yer bulan yazıda getirilmek istenen yeni sistem için “2017’de başlayan otomatik BES’in zorunlu hale getirildiği, işverenin de çalışan gibi katkıda bulunduğu, devletin de katkı yaptığı bir sisteme geçilmesi. Böylece çalışandan ve işverenden kesilen, devletin de katkı yaptığı bir tamamlayıcı emeklilik sistemi olacak. Bunun üzerine kıdem tazminatında fonlu bir sisteme geçilecek ve bu sistem tamamlayıcı emeklilik ile entegre edilecek.” denildi.
Yapılmak istenen değişikliklerin ne anlama geldiğini Sınıf Tavrı Yönetim Kurulu üyesi Irmak Ildır’a sorduk. Ildır’ın değerlendirmesi şu şekilde:
TEMEL MANTIK SERMAYE İÇİN KAYNAK YARATMAK
Öncelikle bugün önerilmekte olan kıdem tazminatı fonu ile Bireysel Emeklilik Sisteminin birleştirilmesinin nedenine bakmak gerekiyor. Uzun süredir gündeme ısıtılıp ısıtılıp getirilen kıdem tazminatının kaldırılmasının ekonomik kriz sonrasında sermaye için bir zorunluluğa dönüştüğü anlaşılıyor. Siyasi iktidar ve sermaye sınıfı krizde kendi lehine bir birikim elde etmek için emekçilerin haklarına göz koymuş durumda. Bu her kriz dönemi böyledir; sermaye sınıfı emekçilere karşı “hücuma” kalkar. 2001 krzi sonrası özelleştirme politikaları ve emeklilik hakkının “mezara” ertelenmesi böyle bir aklın ürünüydü. Şimdi de sermaye sınıfı başta kıdem hakkı ve emeklilik hakkı olmak üzere bir dizi sosyal hakka göz dikmiş durumda.
Ancak sadece bu kadarı ile yetinmiyor sermaye iktidarı. Bugün öneri olarak getirilen kıdem fonu ile bireysel emeklilik sisteminin birleştirilmesi ile devasa bir finansal kaynak elde ediliyor. Bu finansal kaynağın bankacılık sistemine dahil edilmesiyle daralan kredi akışına set çekilmek isteniyor. Böylece emekçilerin elindekilerle biriktirilen devasa bir finansal büyüklük sermaye için bir kaynak görevi üstlenecek. Önümüzdeki Güney Kore modelinin temel mantığı da finansal sistemdeki değerlerin büyütülmesidir.
Burada temelde iki sorun bulunuyor. Birincisi, geçmişte grevleri engellemek için koyulan kıdem tazminatı hakkı, bugün işçinin işyerindeki temel bağlayıcı unsuru, iş güvencesidir. Patronlar bu hakkı acımasızca geri almaya, işsizlikle boğuşan işçileri bu kez “ücret mi-iş mi” ikilemine sıkıştırıyorlar. Biz bunu kabul edemeyiz. İşçilerin birlikte tepki gösterme refleksine ve insanca bir yaşam isteklerine dönük kısıtlayıcı her adımın karşısında yer almamız gerekir.
ÖNERİ REDDEDİLMELİ
İkincisi ise Güney Kore modeli ile önerilen sistem pratikte işçilerin birikimlerinin kullanılmasını engelliyor. Fonda biriken büyüklüğün, işçinin yalnızca “ev almak, hastalık masraflarını ödemek” gibi şartlarla kullanıma açılmasının patronlar için tam bir “kazan-kazan” durumunu oluşturuyor. Hem işçilerin birikimine el koyup, onu finansal sisteme dahil edip kendinize kaynak oluşturacaksınız, hem de daha fazla borçlanacakları bir sisteme dahil edeceksiniz. Böyle bir şey ancak sermaye sınıfının aklına gelebilir.
Bize göre bu öneri reddedilmek zorundadır. Sadece temel haklarımız için değil, sermaye sınıfının her adımının daha sonrasında nasıl bir yıkıma neden olduğunu hatırlayarak bu önerinin karşısında durmak zorundayız. İşte özelleştirme pratiği, işte emeklilik hakkının gasbı, işte “sağlıkta reformun” geldiği yer… Bunları görerek hareket etmek gerekiyor. Sınıf Tavrı olarak işçi sınıfının “gereğini yapması” için tüm olanaklarımızı seferber edeceğiz.”