Menşevik Martov’un Dediği

Bizim şanlı Menşevik, Bolşevikleri Alman vb emperyalistlere teslim olmakla suçlarken Gürcistan’daki Menşevik kardeşlerinin Alman emperyalizmine direnebileceğini sanıyordu!

Candan Badem

Menşevik önderlerden Martov’un adını duymuşsunuzdur. Geçenlerde internette Martov’un 12-17 Mart 1918’de Moskova’da toplanan 4. Olağanüstü Tüm-Rusya Sovyetler Kongresinde, Lenin hükümetinin Almanya ve müttefikleri ile imzaladığı Brest-Litovsk barış antlaşmasının onaylanması sırasında yaptığı konuşmayı buldum. Bu tarihten bir hafta önce Petrograd’da toplanan Bolşevik Parti 7. Kongresi Brest-Litovsk Antlaşmasını onaylamış, partinin adını Rusya Komünist Partisi olarak değiştirmiş ve başkenti de Moskova’ya taşımıştı. Parti dağılmış olan Rus ordusunun enkazı üzerinde Kızıl Ordu’yu örgütlemeye çalışıyordu.

1917’de Bolşevikler iktidara taşıyan sloganların başında “ilhaksız, tazminatsız barış” talebi geliyordu. Nitekim Kasım 1917’de Bolşevik hükümet kurulur kurulmaz barış görüşmelerine başlayacağını ilan etti. Ancak emperyalistlerin başka planları vardı. Bolşevikleri öyle rahat bırakmaya niyetleri yoktu. Hem Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki müttefikleri olan İngiltere ve Fransa’nın, hem de düşmanları olan Almanya, Avusturya ve Osmanlı’nın. Nitekim Bolşevikler savaş öncesi sınırlara dönmeyi kabul ederken emperyalistler daha fazlasını istediler. Barış görüşmelerinin yürüten Troçki’nin “ne savaş ne barış” sloganı da işe yaramadı. Almanya yeniden saldırıya geçti ve Bolşevikler çok daha kötü koşullarda bir antlaşmayı 3 Mart 1918’de Brest-Litovsk şehrinde imzaladılar. Bu süreçte Bolşevik Partisi içinde ciddi ayrışmalar oldu. Lenin bu antlaşmanın devrimin nefes alması için zorunlu bir ödün olduğunu savunuyordu. Sonraki gelişmeler Lenin’i haklı çıkardı, Sovyet Rusya verdiği toprakların büyük kısmını geri aldı, Ukrayna ve Kafkas cumhuriyetleri de Sovyet Rusya ile birlikte SSCB’yi kurdular. Ancak Mart 1918’de durum bu kadar net görülmüyordu ve Bolşevikler arasından belli kişilerin ve Menşeviklerin Brest-Litovsk Antlaşması’na o zamanki itirazlarını okuyunca ilk başta onlar da haksız sayılmazmış gibi görünüyor.

Tüm Rusya Sovyetler 4. Olağanüstü Kongresi’nde Menşeviklerin önderi Yuliy Martov’un yaptığı konuşma ilginç. Martov ilk olarak antlaşma metninin oylamadan birkaç sat önce ellerine geçtiğini ve metinde haritanın olmadığını, hangi sınırları onaylayacaklarını bilemediklerini söylüyor. Bunu da çarlık zamanında bilmedikleri borçlara imza atan köylülere benzetiyor. Üç milyarlık tazminatı kağıt parayla değil altın parayla ödeyeceğiz ve bu da gerçekte 10 milyar ediyor diye ekliyor. Bolşevik diplomasiyi çarlığın “gizli diplomasisine” benzetiyor. “Moskova’da iki hafta boyunca sosyalist gazeteler kapalıydı, güya Almanya’ya karşı sıkıyönetim ilan edildi ama gerçekte kongre Rusya ve Avrupa sosyal demokratlarının görüşlerini bilmesin diye gazeteler kapatıldı” diyor. “Barış imzalanırsa Rusya proletaryası barışı imzalayan hükümete savaş ilan edecektir çünkü bu antlaşma Rusya’nın bölünmesi antlaşmasıdır, bu birinci paylaşmadır, Polonya’da olduğu gibi ikincisi ve üçüncüsü de gelecektir. Rusya’nın Alman, Avusturya-Macar, Bulgar ve Türk emperyalizmi arasında, Ukrayna milliyetçileri ve Romanya arasında bu bölüşümü devrime bir ihanettir”. Gerçekten keskin sözler değil mi?

Martov devam ediyor: “Özellikle zalim olan madde Batum ve Kars oblastlarının verilmesine ilişkin. Rusya’nın sustuğu yıllarda Batum sokaklarında birçok kez direnmiş olan Kafkasya proletaryasını sırtından hançerlemektir bu! Batum’u ve Kars kalesini Türklere vermek Ermenileri ve Gürcüleri eziyete terk etmek demektir.” Martov, Kafkas sovyetlerinin Bolşevik hükümeti tanımadığını, dolayısıyla Bolşeviklerin kendilerine ait olmayan toprakları “Türk ve Alman emperyalizmine” peşkeş çektiklerini söylüyor. Kafkas cumhuriyetinin bu barışı tanımadığını ve kendi kendilerini savunacaklarını söylüyor. Bizim saf Menşevik Martov, Kafkas Gürcüleri, Ermenileri ve Azerilerinin birlikte hareket edebileceğini ve Osmanlı’ya karşı kendilerini savunabileceğini sanıyor. Oysa bu üç Kafkas halkının milliyetçileri kısa süre sonra ayrılıp kendi cumhuriyetlerini kurdular ve Osmanlı’ya karşı hiçbiri denk değildi. Nitekim Batum’u Gürcülere ve Gümrü’yü Ermenilere geri veren Sovyet Rusya oldu). Bizim şanlı Menşevik, Bolşevikleri Alman vb emperyalistlere teslim olmakla suçlarken Gürcistan’daki Menşevik kardeşlerinin Alman emperyalizmine direnebileceğini sanıyordu! Oysa Gürcü Menşeviklerin önderlerinden Jordanya, Asya tipi gerilik ve despotizm olarak gördüğü Bolşeviklere karşı Alman emperyalizmiyle işbirliğinden yanaydı. (Bir siyasi akım olarak Menşevizme saflık demek yanlış olur tabii ki Menşevizm sosyalist devrime direnen küçük burjuvazinin ve milliyetçilerin partisiydi). Bütün bu suçlamaların sonunda Martov antlaşmanın kesinlikle onaylanmaması gerektiğini beyan ediyor. “Bir komisyon kuralım, Rus ordusunun Alman ordusunun ileri saldırısına neden karşı koyamadığını ve neden kaçtığını ortaya çıkaralım” diyor. Bilinçli karşıdevrimci değilse hakikaten saf bir adam bu Martov: Rus ordusunun neden savaşamadığını anlayamamış. Daha Şubat Devrimi’nden beri Rus ordusunda hiyerarşinin yok olduğunu, askerlerin bir an önce köye dönüp toprak paylaşımına katılmak istediğini anlayamamış. Devrimi hiç anlamamış sanki. Bir düşünelim Rusya’da Bolşevikler değil de bu kafadaki Menşevikler iktidar olsaydılar ne olurdu? Tahmin etmek zor değil: Rusya, Fransız, İngiliz ve Alman emperyalizminin gölgesinde bağımlı kapitalist bir ülke olurdu. SSCB asla kurulamazdı ve SSCB’yi oluşturan cumhuriyetlerin her biri emperyalistlere yem olurdu. Neyse ki Sovyetler kongresi Martov gibileri dinlemedi ve antlaşmayı onayladı. Bu arada Sol SR’ler partisi hükümetten çekildi ve Bolşeviklerin tercihi dışında bir tek parti yönetimi başladı.

Martov’un 1919’da yazdığı Mirovoy Bolşevizm (Dünya Bolşevizmi) adlı tamamlanmamış bir eseri de var. Uygun bir vakitte onu da ele alacağım.