AKP’nin iflas eden dış politikası memleketi tehdit ediyor

S-400 ve ABD, Doğu Akdeniz ve AB, Suriye ve Rusya... “Komşularla sıfır sorun”, “değerli yalnızlık”, “her yerde herkesle sorun”. AKP’nin dış politikalarının seyri bu kavramlarla özetlenebilir. Abdülhamit’ten itibaren kişiliksiz bir dengecilik ve pazarlıkçılık Türk hariciyesine genel olarak egemen olsa da AKP’nin 2. Cumhuriyet’te 1923 Cumhuriyeti’nin “yurtta sulh, cihanda sulh” politikasını işbirlikçi ve cahilce bir şekilde değiştirme hevesinin maliyetleri giderek birikiyor.

AKP’nin iflas eden dış politikası memleketi tehdit ediyor

Türkiye son birkaç haftada Suriye’de Rusya ile süren görüşmelerin askıya alınması, cihatçı teröristlerle yan yan savaşır hale geri dönülmesi, Reyhanlı’da yaşanan patlamalar, ABD ile S-400 yaptırımları konusunda çelişkili açıklamalar, S-400’lerin teslimine başlanması, Doğu Akdeniz’de gerilimin artması ve Avrupa Birliği’nin (AB) yaptırımları gibi yoğun bir dış politika gündeminin içinden geçiyor. Bu yaşananlar ise sadece önümüzdeki günlerdeki daha zorlu bir sürecin başlangıcı gibi gözüküyor.

Türk hariciyesinin özellikle 1876’dan itibaren elindeki tek yöntem olarak uyguladığı dengecilik ve pazarlıkçılık ile çıkılması umut edilen bu sürecin memlekete ve emekçilere kesilecek hesabının boyutları ise şimdilik öngörülebilir değil. AB’nin ardından ABD’nin de yaptırımlar uygulama ihtimali AKP’nin “faiz odaklı” ekonomi politikalarının yavaş ilerleyen ama giderek derinleşen krizin sonuçlarını ötelemekten öteye geçmediği bir ortamda bu hesabın kabaracağı anlaşılıyor.

AKP’yi iflasa sürükleyen dış politika

AKP’nin 2007’den sonra hamle yaptığı bir alan da dış politikaydı. “Büyük Ortadoğu Projesi”nin eşbaşkanlığını yaptığını açıkça ilan edeceği bir süreçte öncelikle “komşularla sıfır sorun” diyerek 1923 Cumhuriyeti’nin “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesine dayandırdığı dış politikasını daha ileri taşıyacak ve “bölge liderliği” üzerinden Türkiye sermaye sınıfına yeni imkanlar açacaktı.

Bu söylenen yaklaşım kısmen böyle ilerlese de bir süre sonra yerini doğrudan ve açıkça emperyalist politikaların uygulayıcısı bir “akıl hocalığı”na evrildi. AKP’nin “komşularla sıfır sorun” diyerek giriştiği bu hamlenin aslında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki “Soğuk Savaş” kalıntısı rejimlerin “ehlileştirilmesi” amacını taşıdığı ve bu amaca ulaşılamadığında “Arap Baharı” sürecinin devreye sokulduğu artık biliniyor.

Müslüman Kardeşler veya İhvan örgütünün iktidara taşınması için kullanılan bölge halklarının isyanları kısa sürede boşa düşürülüp yerini emperyalist medyanın utanmazca “Arap Kışı” adıyla andığı İhvan’ın nihayetinde terör örgütü sayılacağı bir “restorasyon” süreciyle sona erdi.

AKP’nin gerek başta denenen “ehlileştirme” sürecinde gerekse İhvan iktidarlarını “eğitme” sürecinde yetersiz kalmasıyla da emperyalizm yeni arayışlara girdi. Bu arayışlar sonucunda IŞİD’e karşı Kobani kuşatmasına karşı verilen mücadeleyle birlikte Suriyeli Kürtler bulundu. Bu aynı zamanda Türkiye için sorunların başlangıcı sayılabilecek bir dönüm noktasıydı.

Türkiye, bundan sonra, Suriye’de ABD ile Rusya arasında yeni bir rol kapma, cihatçıların hala kullanışlı olduğunu kanıtlama ve bu arada yaşanan provokasyonlarla mücadele arasında gidip gelen bir temel politikaya döndü. Suriye ve Irak’ın kuzeyinde kurulabilecek bir Kürt devletinin ülke sınırlarına olası etkilerini engellemek için hareket edilmeye başlandı. Bu olasılıklar bugün de devam ediyor.

Bu arada Kıbrıs Rum Devleti’nin İsrail ve Mısır’ın yanı sıra uluslararası petrol tekelleri ile birlikte Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol aramalarına girişmesi ile bir sorun daha eklenirken Türkiye’nin donanmayı devreye sokarak gösterdiği tepki ise pek ciddiye alınmadı.

Son olarak, yine Suriye’de Rusya ile geliştirilen ilişkiler ve ABD’nin yıllardır Türkiye’yi oyaladığı füze savunma sistemini elde etmek için girişilen S-400 pazarlıkları ise Türkiye’nin bir yandan Suriye’de bugüne kadar öyle ya da böyle kullandığı ve kontrol ettiği cihatçılar, Rusya ve ABD arasında sıkışacağı yeni bir dönemin de açıldığı görülüyor.

Yersiz “eksen değiştirme” tartışmaları

AKP’nin aşık atmaya çalıştığı emperyalist ve yabancı güçlerin bölgede birlikte hareket ettiği pek çok ülke varken Türkiye’nin birlikte hareket etmeyi bırakalım önemli sorunlar yaşamadığı hiçbir komşusunun kalmadığı bir ortamda dış politikada hareket ve esneme alanı kalmadığı görülüyor.

Şu an için mümkün görünmeyen AKP’nin iktidardan gitmesi seçeneği dışında dış politikada AKP’nin bayrak çekmesini beklemek mümkün değil. Bugün için AKP’yi iktidarda tutan en temel şeylerden biri “emperyalizm ile mücadele” hamaseti.

Bununla birlikte AKP’nin başarısızlıklarının hesabını vermesini istemek yerine sürdürülen meseleyi Türkiye’nin geleneksel NATO ve emperyalizm işbirlikçisi siyaset hattından ayrılması ihtimalleri üzerinden bir tartışma yürütülmesinin ise AKP’nin özellikle dış siyasetin iç siyasete yansımaları ile gücünü korumasını sağlamaktan öte bir karşılığı bulunmuyor. Zira ne AKP’nin bir eksen değişikliği gündemi bulunuyor ne de emperyalizm için Türkiye gözden çıkarılabilecek bir ülke.

Türkiye’nin önümüzdeki dönemde dış politikada neler yaşayacağını hep birlikte göreceğiz. AKP’nin somut hamlelerinin ne olacağını öngörebilmek zor. İktidarını korumak için her yola başvurabilecek olması da somut olarak şu adım atılır demeyi güçleştiriyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin AKP elinde giderek “güvenilmez” ve güvensiz bir ülke halini geldiğini görüyoruz.

Hareket alanı ve esneme payı olmayan Türkiye’nin bundan sonra AKP elinde kendisine yapılan dayatmalara er ya da geç boyun eğeceği ve yani tavizler vermek zorunda kalacağını öngörebiliriz. Özellikle ekonomik krizi aşmak için kaynak bulmak zorunda olan bir AKP hükümetinin bunun için başvurabileceği yollardan şüphe etmemek gerek.

AKP’nin özellikle 2011’den bu yana dış politika yanlışları, beceriksizlikleri ve hatalarının sonuçlarını biliyoruz. Önümüzdeki dönemde bu sonuçların ağırlaşacağını beklemek durumundayız.

Sosyalist Cumhuriyet gazetesi 129. sayısında yayınlanmıştır.