Reklam
Kategoriler: Mercek

MERCEK | Bu kanlı sayfayı unutmadık: Onbeşler’in adı yumruklarımızda

Reklam
HABER MERKEZİ

1883 (bazı kaynaklara göre 1882) yılında Giresun’da doğan Mustafa Suphi, İstanbul’da hukuk fakültesini bitirdikten sonra Paris’e gider. Bir yandan İttihat ve Terakki ile ilişki kurarken, diğer yandan ilk defa burada sosyalist fikirlerle tanışır. Paris’teki devrimci çevrelerin yarattığı hava ve uluslararası alanda yaşanan devrimler Suphi’nin gelişiminde önemli rol oynar. 1913 yılında tutuklanan ve Sinop’ta tutsak edilen Mustafa Suphi, buradan bir kayıkla kaçarak Rusya’ya geçer. Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında savaşa girince de Rus yetkililerce tutuklanır ve Urallar’a gönderilir. Urallar’daki sürgün döneminde bilimsel sosyalizmle ve Bolşeviklerle tanışan Mustafa Suphi 1915 yılında Bolşevik Parti üyesi olur. Özellikle Türk savaş esirleri arasında yoğun bir örgütlenme çalışması yürütür ve Ekim Devrimi gerçekleştikten sonra da devrimi korumak ve yaymak için yürütülen savaşın bir parçası haline gelir. Yukarıda aktardığımız sözleri söylediği Komünist Enternasyonal Birinci Kongresi’nde Türk komünistlerini temsil eder.

Tüm bu mücadele sürecinde Mustafa Suphi’nin önemli bir kaç özelliği öne çıkar: Suphi, mücadeleyi çok boyutlu şekilde kavrayan, pratik ve teorik çalışmaları birlikte ve bütün olarak yürütebilen, işçi sınıfı ve öncü partisi konusunda kafası net bir aydın kimliği sergiler. Bu özellikler Mustafa Suphi’nin kurucu/öncü bir lider olmasında da belirleyici özelliklerdir. Suphi’nin yürüttüğü tüm çalışmaların öne çıkan bir kaç hedefi vardır: Ekim Devrimi’nin korunması, Anadolu’daki emperyalist işgale karşı harekete geçilmesi ve Türkiye devriminin yapılması.

Suphi’nin emperyalistlere karşı yürütülen savaşı güçlendirmek için daha işgalin başlarında İstanbul’a ve Anadolu’ya bazı Türk komünistleri gönderdiği ve işgale karşı mücadeleyi büyütmeye çalıştığı, İstanbul’a gönderilen hücrelerin İstanbul’dan Anadolu’ya silah, ekipman ve adam kaçırma işleri yaptığı, Anadolu’ya gönderilen hücrelerin çete savaşlarını örgütlediği bilinmektedir. 1920 yılı başlarında Kütahya’da kurulan halk alayı da bu çalışmaların en önemli örneklerindendir. Alayın başındaki Topçu İsmail Hakkı daha sonraki yıllarda TKP MK üyesi olmuştur ve Karadeniz’de katledilen komünistlerden biridir.

10 Eylül 1920’de Türkiye Komünist Partisi’nin kurulmasıyla birlikte Mustafa Suphi’nin ülkeye dönmesi daha yakıcı bir hale bürünmüştür. TKP’nin kuruluşu İstanbul’da, Anadolu’da ve Rusya’da faaliyet gösteren komünistlerin birliği anlamına da gelir ve bu birliğin hareket merkezi aslolarak Anadolu’dur. Ekim Devrimi ve emperyalistlere karşı verilen savaş/yükselen ulusal kurtuluş mücadelesi komünistlerin politik etkisini ciddi ölçüde büyütmüştür. Komünistler işgal bittikten sonraki dönemi belirleyebilecek en önemli siyasi hareketlerden biri olarak görülmektedir. Öte yandan bir parti olarak örgütlenmeyen ve ülke içinde varolmayan bir hareketin politik etkisinin uzun süreli olarak güçlü kalamayacağı da açıktır.

Hasılı, Mustafa Suphi ve TKP için ülkeye dönüş olmazsa olmazdır. Bu olmazsa olmaz durum, farklı bir perspektiften bakıldığında, iktidar alternatiflerindeki bir sıkışma ve çatışma halini de işaret eder. Nitekim, özellikle 1920 yılıyla birlikte ulusal kurtuluş savaşının parçası olan siyasi özneler arasında çatışma ve tasfiyelerin başladığını görürüz. Çerkes Ethem olayı, TKP’nin yasaklanması (ya da tersinden örneği olarak resmi TKF’nin kurulması) gibi bir çok örnek bu iktidar çatışmasının örnekleridir.

Yaşanan iktidar kavgasının en kanlı ve komünistler için en acı sayfalarından birisi de 28 Ocak’ı 29 Ocak’a bağlayan gece Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının, Ethem Nejat’ın, Aşçıoğlu Bahaeddin’in, Kazım Hulusi’nin, Kıralioğlu Maksut’un, İsmail Hakkı’nın, Ahmetoğlu Hayrettin’in, Yüzbaşı Mehmet Ali’nin, Emin Şafak’ın, Yüzbaşı Tevfik’in, Manisalı Kazım’ın, Hatipoğlu Mehmet’in, Hacı Mustafaoğlu Mehmet’in ve Cemil Nazmi’nin Karadeniz’de, Mustafa Suphi’nin eşi Maria’nın daha sonra Rize’de, katledilmesidir.

Bu katliam bir anlamda Türkiye komünist hareketinin bu topraklarda sonraki yıllarda nasıl bir yol izlemek zorunda kalacağını ve kavganın şiddetinin ulaşacağı boyutları da göstermiş, komünist hareketin kadrolarının niteliklerini belirleyen özel bir vaka olmuştur.

“Göğsümde onbeş yara var!

Deldiler göğsümü onbeş yerinden,

Sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden.

Kalbim yine çarpıyor,

Kalbim yine çarpacak!

Yandı onbeş yaramdan onbeş alev,

Kırıldı göğsümde onbeş kara saplı bıçak…

Kalbim,

Kanlı kızıl bir bayrak gibi çarpıyor,

Çar-pa-cak!”

Bu haber en son değiştirildi 29 Ocak 2019 00:30 00:30

Reklam

Önceki Haberler

Oynadığı diziden çıkarılan Aybüke Pusat’ın oynadığı oyun da iptal edildi

CHP'nin boykot çağrısına destek verdiği gerekçesiyle TRT’de yayınlanan dizi kadrosundan çıkarılar Aybüke Pusat’ın rol aldığı…

15 Nisan 2025 17:06

Ankara Tabip Odası: Menenjit aşıları, ulusal aşı takvimine bir an önce eklenmelidir

Ankara Tabip Odası, menenjit aşılarının dar gelirli ailelerin bütçelerini zorladığını, bu sebeple devlet tarafından ücretsiz…

15 Nisan 2025 16:19

Eyleme katılan öğrenciler “örgüt üyesi” suçlamasıyla okuldan uzaklaştırıldı

Süleyman Nazif Anadolu Lisesi'nde eyleme katılan öğrencilerin ikisine "örgüt üyesi olmak” gerekçesiyle uzaklaştırma cezası verildi.

15 Nisan 2025 16:09

BES-AR’dan Nisan ayı araştırması: Açlık sınırı 34 bin 200 lira, yoksulluk sınırı 83 bin 434 lira

BES-AR’ın gıda madde fiyatları üzerinden yapılan hesaplamaya göre dört kişilik bir memur ailesinin sağlıklı beslenmesi…

15 Nisan 2025 15:52

Bakanlıktan ‘normal doğum’ açıklaması

Sivassporlu futbolcuların taşıdığı 'normal doğum' pankartının kamuoyunda tepkiye yol açmasının ardından Sağlık Bakanlığı'ndan açıklama geldi.…

15 Nisan 2025 15:31

Gazeteci Bahadır Özgür’ün cezası ertelendi

Gazeteci Bahadır Özgür'ün Mudanya Kitap Fuarı'nda 'Duvar Mafya, Siyaset, Devlet’ başlıklı yaptığı konuşma nedeniyle açılan…

15 Nisan 2025 14:51
Reklam