Flormar Direnişi: İşçilerin başarısı, mevcut sendikanın “sınırları”
Elbette ki herhangi bir direnişin, eylemin, grevin bir başlangıcı ve bir sonu vardır, sonsuza kadar süremez. Ama önemli olan o eylemin hedefine ulaşıp kazanımla sonuçlanıp sonuçlanmamasıdır.
Kemal Parlak
Flormar direnişi 297. gününde bitirildi. Gebze Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Flormar Kozmetik Sanayisi’nde çalışan işçiler sendikaya üye oldukları için işten atılmışlar, 14 Mayıs 2018’de sendikalı olarak işe geri dönmek için direniş başlatmışlardı. 2018 yılında ülkemizde birçok işçi eylemi oldu ama öne çıkan ve akıllarda iz bırakan Flormar işçilerinin direnişi oldu. Flormar’da özellikle kadın işçilerin mücadelesi ön plana çıkmıştı.
Direnişe ülke genelinde sahip çıkıldı, birçok sınıf dostu kurumlar dayanışmada bulundu, direniş aynı zamanda uluslararası bir boyut kazandı. Biz de Sınıf Tavrı olarak onlarca kez ziyarette bulunduk ve dayanışmamızı gösterdik. Petrol İş Sendikası Gebze Şubesi direnişe sahip sahip çıktı, öncülük etti.
Buraya kadar her şey normal ve gayet iyiydi. Yanlış olan direnişin bitirilme biçimi ve başarı olarak adlandırılması idi. 8 Mart’ta Flormar direnişçilerinin sosyal medya hesaplarından yapılan açıklamalar ile direnişin bitirildiğini, sendikanın daha sonra açıklama yapacağı duyuruldu. Sendikadan yapılan açıklamada ise patronda gelen teklifin kabul edildiği, teklifte kıdem ve ihbar tazminatlarının dışında 12 + 4 maaş olduğu ve bunun işçiler arasında yapılan gizli oylamayla kabul edildiği duyurularak yapılan anlaşma bir başarı olarak ilan edildi. Bir tuhaflık vardı; daha bir gün önce işçilerle yaptığımız görüşmede işçilerin çok kararlı olduklarını biliyorduk. Bitiriliş sürecini işçilere sorduk ve edindiğimiz bilgiye göre yapılan toplantıda kimi sendika yöneticilerinin direnişin bitirilmesi için yoğun çaba gösterdikleri hatta bu teklifi kabul etmedikleri takdirde başka bir teklifin gelmeyeceği ve bunun da işçilerin aleyhine olacağının anlatılması hatta bitirilmesine karşı çıkan işçilere tepki gösterildiği şeklinde idi. Bu bilgiler daha sonra sendikanın açıklamalarına da yansıdı.
Direnişin 297 gün boyunca devam etmesi ve tarihe not düşmesi açısında başarılıdır. Öncelikle bu gerçeği yazmalı ve kabul etmeliyiz. Fakat bitirilme biçimi açısından ve kazanımlar söz konusu olduğunda benzer bir başarı tanımı yapmamız çok mümkün değil. Direniş sürecinde hem işçilerden hem sendikadan yapılan açıklamalarda talep ve hedefin sendikalı olarak işe geri dönmek olduğu biliniyor. Oysa şimdi kıdem, ihbar ve 12 + 4 maaş tazminatının bir başarı olarak sunulması ortada bir boşluk olduğunu gösteriyor. İşçiler sendikaya üye oldukları için haksız yere çıkartılmış, mevcut yasalara göre dava açılmış, yargı süreci henüz sonlanmamış ve yargı sürecinin sonunda işçilerin haklı çıkma olasılığı varken ve müfettiş raporların dahi işçilerin lehine bir durum söz konusu iken direnişin bu biçimde sonlandırılması “direnişin başarıyla sonuçlanması” söyleminin üzerine büyük bir gölge düşürmektedir. Zira böylesi bir teklifin kabul edilmesi için 297 gün süren bir eyleme gerek yoktu. Zaten patrona eylemin başlarında böyle bir teklif götürülse idi kabul edeceği hatta benzer teklifi daha önce de dolaylı olarak yaptığı biliniyordu. Evet, ortada bir tuhaflık bulunmaktadır.
Direniş bitirildikten sonra gerçekleşen toplantıda sendika yöneticilerinin yaptıkları konuşmalarda da benzer tuhaflıklar devam etmiş, patron sınıfının en has partileri olan İyi Parti ve Saadet Partisi’ne teşekkürler edilmiştir. Direnişe yeteri kadar sahip çıkılmadığı denmiş, ama konuşmalarının devamında direnişin çok ses getirdiği, uluslararası alana taşındığı ama duyması gerekenlerin duymadığı söylenmiştir. Kimleri kast ettiği bilinmiyor ama direnişe sınıf dostları yeteri kadar sahip çıktığını buradan ifade etmek gerekir. Eğer kasıt Türk İş ve sarı sendikalar ise o mesele zaten temel mücadele konusu değil midir? Eğer duymayanlardan kastedilen bugünkü iktidar ve patronlar ise, bu söylemin garip bir ruh haline işaret ettiği açık olsa gerek.
Toplantıda sendika merkez yöneticilerinin yaptıkları konuşmalarda ise direnişin bitirilmesinin 8 Mart’a denk gelmesinden dolayı Rosa Luxemburg ve Clara Zetkin’in isimlerini de anarak bir başarıdan söz edilmesini ise anlamış durumda değiliz. Ama eğer Rosa ve Clara’nın mirasına sahip çıkılacaksa bugün sınıf sendikacılığın ne ve nasıl yapması gerektiğini de söylemeliyiz.
Elbette ki herhangi bir direnişin, eylemin, grevin bir başlangıcı ve bir sonu vardır, sonsuza kadar süremez. Ama önemli olan o eylemin hedefine ulaşıp kazanımla sonuçlanıp sonuçlanmamasıdır. Bazı durumlarda bir direniş yorgunluktan ya da umutsuzluktan bitebilir ya da devlet aygıtlarının baskısı ve zoru ile bitirilebilir. Ancak bu direnişin bitirilmesinde bunlar etkili olmamıştır. Burada ise bugünkü sendikaların ulaşabileceği sınırları ve direnişin öncülüğünde kaynaklanan eksiklikleri görmekteyiz.
Türkiye işçi sınıfı tarihinde, şanlı ve büyük kazanımlarla sonuçlanan direnişler gibi, sönümlenen hatta hayal kırıklığı ile sonuçlanan yüzlerce direniş örneği yaşanmıştır. Herhangi bir direnişi tek başına işyeri sınırları içine ya da sınıf mücadelesini tek başına işyeri ölçeğine indirgeyemeyiz. Başarı ile sonuçlanan direnişlerinin süreçlerine baktığımızda aynı zaman işçi sınıfı hareketinin siyasallaştığı ve toplumsallaştığı süreçler olduğunu görüyoruz. Bu direniş ölçeğinde de baktığımızda bir kez daha görevimizin tek başına yada yalnızca dayanışma olmadığını bilmeliyiz. Evet mücadelemiz dayanışmanın ötesine taşımak zorundayız yani adlı adınca bugün sınıfın tüm kesimlerinde ve tüm sektörlerinde öncü bir işçi kuşağının oluşturulup bunların siyasi bir zeminde birliği sağlandığı taktirde işçi direnişlerinde büyük kazanımlar sağlanabileceğini bilince çıkarmalıyız. Bugün sınıfın nesnelliği böyle bir zemin sunmaktadır ve doğru bir siyasal hat ile bunun sağlanabileceğinden kimse kuşku duymamalıdır.
Sonuçta bitiriliş biçiminde tuhaflık ve soru işaretleri her ne kadar olsa da; selam olsun 297 gün süren Flormar direnişine, selam olsun Türkiye işçi sınıfı tarihine bu yazan kadın işçilere.