Hürriyet Halk Üniversitesi
25 Kasım 1962 tarihli Hürriyet’te “Gazetemiz takdim etmekle şeref duyar: Hürriyet Halk Üniversitesi” başlığının altında şunlar yazıyordu: “Bir insanın cemiyet içindeki kuvveti bileğinden ziyade bilgisi ile ölçülür. Bilgiden maksat allame olmak değildir. Bilgi derken okumasını bilen ve düşünen her insanın anlayacağı şekilde günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz zorlukları yenebilmenin yollarını göstermeyi kastediyoruz. Halk Üniversitesi size bu bilgiyi verecektir.”
Bir ülkede bilimin gelişebilmesi için toplum içinde bilimin, en azından bilim okurluğunun yaygınlaşması gerekir. Gerçekten de, eğer toplum genel olarak bilimden uzaksa o ülkenin bilimcilerinden de üretken olmalarını beklemek boşunadır. Elbette bazı bireysel başarılar olabilir ama bunlar asla genellenemez.
İşte tam da bu nedenle bilimsel atılım yapmaya kalkan her toplum, planlama içerisine halk eğitimini de alır. Sanırım söylemeye gerek yok, ben de defalarca yazdım, Sovyetler Birliği’nin bilimde yaptığı atılımın temelinde yatan faktörlerden bir tanesi buydu. Sonraları, Sputnik şokuyla beraber ABD bilimde geriye düştüğünü fark ettiğinde, onların da aldıkları önlemlerin önemli kısmı toplumda bilimsel düşüncenin geliştirilmesine yönelikti. Örneğin, evrim kuramının eğitim müfredatına alınması gibi.
Türkiye’de de bu konuda ilginç sayılabilecek bir örnek var: Hürriyet Halk Üniversitesi.
25 Kasım 1962 tarihli Hürriyet’te “Gazetemiz takdim etmekle şeref duyar: Hürriyet Halk Üniversitesi” başlığının altında şunlar yazıyordu: “Bir insanın cemiyet içindeki kuvveti bileğinden ziyade bilgisi ile ölçülür. Bilgiden maksat allame olmak değildir. Bilgi derken okumasını bilen ve düşünen her insanın anlayacağı şekilde günlük hayatımızda karşılaşabileceğimiz zorlukları yenebilmenin yollarını göstermeyi kastediyoruz. Halk Üniversitesi size bu bilgiyi verecektir.”
İlk aşamada hukuk, iktisat, tıp, genel kültür ve yabancı dil dersleriyle başlandı. Sistem şöyleydi: Pazar hariç her gün gazetenin yarım sayfası bu işe ayrılıp, dersler yayınlanıyordu Bunların kesilip saklanması için de okuyuculara birer dosya verilmişti. Almanca dersleri için radyoda her gün onar dakika, o gün yayınlanan derslerin tekrarı yapılıyordu. Altı aylık sürenin sonunda dersleri takip edenler sınava alınıyor ve başarılı olanlara sertifika veriliyordu.
İlk yıl 48 bin, ikinci yıl ise 134 bin kişi sınava girdi ve yaklaşık yarısı sertifika almaya hak kazandı. İkinci yıl ücretsiz kitap, sözlük ve plak dağıtımına da başlandı.
Tahmin edilebileceği gibi, gazetenin baskı sayısı da artmıştı. 290 bin civarında olan Hürriyet gazetesinin baskısı, derslerin başlaması ile birlikte hemen 350 bine çıkmıştı. Elbette bu, bir tür promosyondu ve gazete satışını artırmaya yönelikti. Ancak, sonraki yılların promosyon etkinliklerinde tüketim olgusu ve tüketim ürünleri ön plana geçerken, Halk Üniversitesi eğitim ve kamu yararı yönü baskın bir promosyondu. İlginin azalmasıyla 1965 yılında sona erdi.
Dikkat edilecek olursa, Halk Üniversitesi çalışmaları 1961 anayasası ile özgürlüklerin arttığı, kitap basımı üzerindeki sansürün kalktığı, TÜBİTAK’ın kurulduğu bir dönemde başlamıştı. Nedenleri tartışılabilir ama bir biçimde bilimsel çalışmaya ve özgürlüğe gereksinim duyulduğu bir dönemdi. İşte tam da bu nedenle Hürriyet’in bu girişimini devlet politikasından bağımsız ele alıp, basit bir promosyon kampanyası düzeyine indirmeyip, özgün bir eğitim girişimi olarak değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyim.
Not: Daha fazla bilgi için,Betül Batur ve Eminalp Malkoç’un “Hürriyet Halk Üniversitesi Promosyonu” (MCBÜ Sosyal Bilimler Dergisi 15:231, 2017) makalesine ve Orhan Koloğlu’nun “Halka Doğru Bilim” (Türk Bilim Tarihi Kurumu Yay., 1997) kitabına bakılabilir.