AKP içindeki saldırgan ekipler: Devletli Soylu ve Pelikancılar
28-04-2019 11:00Açıkladığı reform paketinin peşi sıra Trump’la görüşme gerçekleştiren Damat Berat, AKP içine benim ABD arkamda mesajı vermeye çalıştı. Bu hamle AKP içinde ‘Berat Albayrak, Tayyip Bey’e bayrak açtı’ yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Damat Berat’a Pargalı yakıştırmaları yapıldı.
Erkin Öztok
31 Mart yerel seçimleri düzen siyaseti, özellikle AKP içinde yeni sıkışma ve tartışmaları beraberinde getirdi. Normal dönemlerde seçimler, burjuva siyasetinde sıkışmayı aşmaya yararken, ekonomik krize gidiş, emperyalizmle sorunlu ilişkiler, Suriye’nin kuzeyinde ne olacağı gibi sorularla girilen 31 Mart seçimleri bunun tam tersine yol açtı.
AKP içindeki tartışmalar iyiden iyiye gün yüzüne çıktı. Taraflaşmalar net şekilde belli olurken, her taraf AKP’nin genel hattını etkileyecek hamlelere girişti. Türkiye solunda ise bu sıkışma hali ve tartışmalar “AKP bitti bitiyor”a varan şekilde yorumlandı. Fakat ortada AKP’nin bitmesinden çok daha farklı bir tablo var. Düzen siyaseti sıkışmayı aşmak için kendi içinde tartışıyor ve kamplar çeşitli adımlar atıyor. Tartışmalarda işin doğal haliyle, düzen siyasetinin yürütücüsü olan ve sağın farklı yönelimlerini kapsayan AKP içinde sürüyor.
Bu yazı AKP içinde tartışmanın ana taraflarında Süleyman Soylu üzerinden temsil olan devletli denilebilecek ekibi ve özellikle Damat Berat Albayrak üzerinden tanımlanan Pelikancıları konu alacak. Başlarken şunu unutmamız gerekiyor; bu iki grup birbiriyle tam anlamıyla koordineli değil ve şu anda benzer yönelimleri savundukları için yan yana gözüküyorlar.
Yumruğun ötesi: Devletli Soylu’nun düzen siyasetini belirleme çabaları
AKP’nin 15 Temmuz sonrası eski devletli gruplar, MHP ve bazı sağ ‘Kemalist’lerle yaptığı ittifakın sonucu olarak İçişleri Bakanlığı görevine getirilen Süleyman Soylu kısa sürede AKP döneminin içe dönük en saldırgan politikasını yürüteceğini belli etti. Devletin güvenliği gibi önceki dönemden farklı olarak daha milliyetçi ve içe dönük politikaları ön plana alan bu ekipler kısa sürede ülkede terör estirdi. Değişen politikaların ürünü olarak bazı başlıklar üzerinden ABD ile ipler gerildi. Bunların sonucunda daha çok içe dönen bu ekipler tam manasıyla bir polis devletine geçişi sağladı. AKP içinde ‘Beka sorunu’ söyleminin en ciddi savunucularından olan Soylu ve ekibi, bu söylemin gereklerine uygun olarak daha içe dönük politikaları ve ekonomik olarak daha korporatist politikaları savunuyorlar. Dış politikada ise Osmanlı’dan beri gelen birden fazla güce yakın durma ve dengeleme fikrine sahip çıkıyorlar. Zaman zaman yanıltıcı bir şekilde, Avrasyacı diye adlandırılanlar bu ekibin içinde yer alsa da, nihai bağımlılıkları ABD emperyalizmine.
Seçimlerin öncesinden itibaren saldırgan bir dil kullanan Soylu, büyükşehirlerin kaybedilmesiyle birlikte sonuçları kabullenmeyen bir politik hatta geçiş yaptı. Seçim gecesi İstanbul’a gelen Soylu, “YSK’yı basacağım” gibi söylentiler yayarak ortamı terörize etmeye çalışırken diğer taraftan da Mustafa Varank ve Binali Yıldırım ile görüşmeler yaptı. Bu görüşmelerinde bir ürünü olarak Yıldırım, kendinin kazandığı yönünde açıklama yaptı. Bu açıklamanın peşi sıra Anadolu Ajansı(AA) veri akışını durdurdu. Bu şekilde yaratılmaya başlayan seçime şaibe karıştırıldı algısı halen yüksek perdeden dillendiriliyor. Soylu açıklamalarında sürekli şaibe vurgu yaparken elinin altından bulunan güvenlik kuvvetleri ve diğer kurumlar şaibe olduğuna dair sürekli yeni kanıtlar yaratıyorlar.
Soylu bir yandan seçim sonuçlarına müdahale etmeye çalışırken diğer taraftan da toplumu ve siyasal alanı terörize edecek adımlar atıyor. Seçimler öncesinde CHP’lileri asker cenazelerine gitmemeleri konusunda uyaran Soylu, elinin altında tuttuğu bu provokasyon hamlesini geçtiğimiz günlerde direkt CHP’nin liderine karşı kullandı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Çubuk ilçesinde her haliyle provokasyon olan bir linç girişimine ve yumruklanmaya maruz kaldı. Bu olaydan birkaç gün önce Tayyip Erdoğan ‘Türkiye İttifakı’ çıkışını yaparak, CHP’yi de kapsayacak bir ittifak çağrısında bulunmuştu. Bu provokasyon, AKP içinde siyasal alanı normalleştirme ve daha liberal bir hatta geçme çabalarını engellemeye dönük bir yan taşırken diğer tarafıyla da muhalefete ‘biz CHP başkanını bile dövüyoruz, kalanınıza neler yaparız’ mesajı vermek amacıyla planlanmıştı. Cumhur İttifak’ının üyesi olan MHP’yle birlikte bu provokasyonu düzenleyen Soylu, MHP’nin de yanında olduğunu göstermiş oldu.
Provokasyon denince ilk akla gelenler: Pelikancılar
Davutoğlu’nu başbakanlık koltuğundan indirerek ortaya çıkan Pelikancılar, daha sonra yaptıkları parti içine ve dışına dönük diğer operasyonlarla provokasyon denilince ilk akla gelen grup durumuna geldiler. Başlarında Damat Berat’ın bulunduğu bu ekip özellikle belediyelerin kaynaklarını kullanmasıyla tanınıyor. Bundan ötürü seçim gecesinden itibaren, başta İstanbul seçimleri olmak üzere rant kapılarının kaybedilmesini önlemeye dönük provokatif yayınlara ve seçime şaibe karıştırma çabalarına giriştiler. Ellerindeki büyük medya gücüyle yaptıkları şaibe var yayınları ile hem Erdoğan’ı istedikleri yola çekmeyi amaçlarken hem de toplumda seçim sonuçları şaibeli algısı yaratmayı hedeflediler. Fakat şu ana kadar bu çabalarında sonuç alıcı bir başarı gösteremediler.
Bir sene kadar önce Soylu’nun Damat Berat’a omuz atmasıyla ortaya çıkan ve Soylu’nun istifa hazırlığıyla Soylu ekibi ve Pelikancılar arasındaki gerginlik zirve yapmıştı. Erdoğan’ın araya girmesiyle büyümesi engellenen gerginlik Kılıçdaroğlu’na saldırı sonrası tekrar gün yüzüne çıktı. Kılıçdaroğlu’na saldırı sonrası ise Soylu ekibiyle aralarını ciddi şekilde açacak bir yayıncılığa giriştiler. Saldıranları terörist ilan eden ve bir provokasyon olduğunu vurgulayan yayınlara imza atan Pelikancılar, bir süre sonra bu şekil yayınlardan vazgeçerek daha çok CHP’lilerin samimiyetini sorgulayan yayınlar yaptılar. Fakat olaya yaklaşımlarıyla Soylu ekibiyle aralarında ciddi bir açı olduğunu tekrar göstermiş oldular.
Pelikancılar medya güçlerinin yanı sıra Damat Berat’ın Hazine ve Maliye Bakanı olması sebebiyle ekonomi yönetiminde de ciddi güç sahibi. Seçimlerden kısa süre geçtikten sonra Berat Albayrak reform paketini açıkladı. İşçi sınıfına dönük ciddi saldırılar içeren bu paket, bunun dışında ekonominin yönelimini değiştirecek bir yan taşımıyordu.
Açıkladığı reform paketinin peşi sıra Trump’la görüşme gerçekleştiren Damat Berat, AKP içine benim ABD arkamda mesajı vermeye çalıştı. Bu hamle AKP içinde ‘Berat Albayrak, Tayyip Bey’e bayrak açtı’ yorumlarının yapılmasına sebep oldu. Damat Berat’a Pargalı yakıştırmaları yapıldı.
ABD’den dönen Albayrak, son dönemde ekonomideki ciddi sıkıntıların başında gelen gıda krizini çözmeye dönük “Tarımda Milli Birlik Projesi” isimli, korporatist ekonomi anlayışına benzer projesini açıkladı. Bu projenin hayata geçmesi durumunda, ekonominin diğer sıkıntılı alanlarına dair benzer korporatist projelerin gündeme geleceği konuşuluyor.
Düzen siyaseti kaynarken Pelikancılar ve Devletli Soylu’nun şansı yüksek mi?
Temel konularda aynı şeyleri savunan bu ekibin, yakın düşünceye sahip MHP’de yanlarına eklenince basit bir incelemede başarı şansı yüksek gözüküyor. Fakat Türkiye’nin siyasal/ekonomik gerçekliği, Türkiye siyasetine diğer faktörlere birleşince bu grupların şansını ve hareket alanını daraltıyor.
Kötü ekonomik gidişat bu ekiplerin sunduğu reçetelerle çözülecek gibi gözükmüyor. Seçim gecesi Erdoğan’ın koyduğu üç hedeften biri olan ekonomide liberalleşme hedefiyle bu ekiplerin savunduğu ekonomi arasında ciddi açı var. Yarattıkları gerginlikler ve saldırgan tutumlarıyla ekonomiye zarar veren bu ekipler Türkiye sermaye sınıfı açısından da pek cazip gözükmüyorlar. Korporatist ekonomi anlayışları Türkiye sermaye sınıfında bir korkuya sebep oluyor. Damat Berat her ne kadar Trump’la görüşmüş ve ABD’yi arkasına almış gibi gözükse de emperyalizmin bu tarz bir ekonomik yönelime orta vadede izin vermeyeceği bir gerçeklik. Diğer taraftan yaklaşan ekonomik krizin zararlarını muhalefetle paylaşmak isteyen Erdoğan’ın, Türkiye İttifakı fikrine uygun ve muhalefetle üzerinde anlaşılan isimleri ekonominin başına getireceği sıkça dillendiriliyor.
Dış politikada Erdoğan’ın seçim gecesi koyduğu hedeflerden olan Kuzey Suriye’ye operasyon ve bölgenin temizlenmesi işini yapmaya en uygun ekipler olarak düşünülseler de şu anda tartışmanın içinde olan her ekibin bu operasyonu rahatça gerçekleştireceğini görebiliriz. Örnek olarak, en liberal ekip olarak gözüken Davutoğlu ekibinin bile bu operasyonu canı gönülden yapacağı, daha önceki Suriye politikalarından rahatça görülebiliyor. Diğer taraftan Kuzey Suriye, beka sorununun ötesinde bir anlam taşıyor. Bu bölgenin Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin gönderileceği alan olarak işlev görmesi bekleniyor. Bu haliyle Suriyeli sorununa çözümün de adresi durumunda. Bu haliyle Kuzey Suriye’ye operasyon bütün düzen siyaseti için gerçekleştirilmesi gereken hedef anlamına geliyor.
Bu ekiplerinin sesinin çok çıkmasına rağmen gücünün o kadar da yüksek olmadığını gösteren bir diğer örnek ise Davutoğlu’nun açıklamalarına yönelik AKP’den herhangi bir tepkinin gelmemiş olması. Unutulmamalı ki Davutoğlu ekibi Pelikancılar tarafından tasfiye edilmişti. Fakat şu anda Davutoğlu’nun açıklamalarına AKP’den bir tepki gösterilmesini bile sağlayamıyorlar.
Sonuç olarak, düzen siyasetinde de AKP içinde de bu tartışmaların sonucunu belirleyecek asıl unsurlar bu grupların gücü veya etkisi değil, emperyalizm, Türkiye sermaye sınıfı ve ekonomik gidişat olacak. Bu haliyle özellikle Soylu ekibi ve Pelikancıları belirleyici güçte, hatta kazandı kazanacak gibi yorumlardan uzak durulmalı, nasıl Türkiye solunun sıkça düştüğü hata olan ‘AKP bitti bitiyor’ yorumlarından uzak durulması gerekiyorsa.