Bir cihatçı koruma programı olarak AKP’nin Suriyeli sığınmacı politikası
04-08-2019 07:40Suriyelilere kucak açtığını iddia eden AKP iktidarının milyonlarca insanın sığınmacı konumuna düşmesindeki en önemli sorumlulardan biri olduğu sıklıkla unutulmakta.
Alev Doğan
“Suriyelilere kucak açtık” iddiasının bir anda “Suriyeliler evine dönmeli” talebine dönüşmesinin, sığınmacılar konusunda kamuoyundaki kafa karışıklığının en önemli nedeni hiç kuşkusuz AKP’nin duvara toslayan dış politikası. Yalnızca Suriye için değil Türkiye için de faturası son derece ağır, parçası olunan bu emperyalist işgalin bertaraf edilmesinde Suriye halkı son derece önemli bir aşama kaydetse de Türkiye’nin AKP aracılığı ile hamiliğini üstlendiği ve İdlib’de sıkışıp kalan cihatçı militanlar kocaman bir sorun olarak ortada durmakta; hem yalnızca Suriye açısından değil Türkiye açısından da. Ezcümle bugün kamuoyunda “Suriyeliler” olarak kodlanan bu sorunu doğru tahlil edebilmenin yolu cihatçılar ve sığınmacıları birbirinden net bir biçimde ayırmakta. Çok açık bir biçimde ifade edelim; cihatçılardan başkasının güvenliğinin tartışmalı olduğu “Suriyelilere kucak açtığını iddia eden” AKP Türkiye’sinde sığınmacılara yönelik yaygın cinsel istismar, fiziksel şiddet, sigortasız çalıştırma, ücret gaspı bugün herkesin görmezden geldiği dahası “misafir umduğunu değil bulduğunu yer” aymazlığı ile normalleştirmeye çalıştığı bir insan hakları ihlali olarak karşımızda durmakta. Çünkü Suriyelilere kucak açtığını iddia eden AKP iktidarının milyonlarca insanın sığınmacı konumuna düşmesindeki en önemli sorumlulardan biri olduğu sıklıkla unutulmakta.
Kampların hali içler acısı
2014’te “Türkiye’ye gurur veren görüntüler” manşetleri ile kamuoyuna tanıtılan ve geçtiğimiz yıllarda istismar skandalları ile gündeme gelen Gaziantep’teki Nizip Kampı, Türkiye’nin sığınmacılara nasıl kucak açtığının en somut örneklerinden bir tanesi idi. Yetersiz koşulların olduğu, pislik içerisindeki kamplarda son derece kötü koşullarda yaşamaya çalışan sığınmacıların aksine sınırdan ellerini kollarını sallayarak geçen cihatçılar tam anlamıyla himaye ediliyordu. Sığınmacılar için açıldığı iddia edilen Apaydın Kampı’nın bir gecede ÖSO komuta kademesine tahsis edilmesi, cihatçıların Türkiye’deki hastanelerde tedavi edilmesi ve hatta Türkiye’de ölen cihatçılara Türkiye’deki camilerde kitlesel cenaze namazı düzenlenmesi gibi örnekler hala hafızalarımızda. IŞİD’den, El Nusra’ya, ÖSO’dan, HTŞ’ye sayısısız cihatçı örgütün Türkiye’de yaptığı “icraatlar”a örnek olması açısından tarihleri biraz geriye saralım ve Gaziantep’te IŞİD’in kadın köle pazarı” başlıklı habere bir göz gezdirelim;
“IŞİD’in Ezidi kadınları internet üzerinden pazarladığı, satış ofislerinden birinin de Gaziantep’te bulunduğu Alman NDR ve SWR kanalları tarafından ortaya çıkarıldı. Gazetecilerin ulaştığı chat protokolleri, whatsapp yazışmaları, belgeler, fotoğraflar ve satışı tamamlayan aracılar ile görgü tanıklarının ifadeleri Ezidi kadın ve çocukların dijital ortamda fotoğraflı şekilde “köle” olarak satışa çıkarıldığını ve en fazla para teklif edene satıldığını, para transferinin de Türkiye’deki IŞİD irtibat büroları üzerinden yürütülüp örgüte aktarıldığını belgeler nitelikte. Alman SWR kanalının belirttiğine göre IŞİD, dijital bir köle pazarından açık artırmayla sattığı kadınlardan, kadın başına 15 bin ile 20 bin dolar arasında para kazanıyor. Gelen paranın ise irtibat bürosu aracılığıyla örgüte iletildiği belirtiliyor. Haberin videosunda yer alan bölümlerden birinde Iraklı Abu Mutaf adlı kişi İŞİD’in Internet sayfasına girerek Ezidi kadınları satın almaya çalışır gibi yaparken pazarlık yürütüyor. Para transferinin sağlanması için internet üzerinden chat yoluyla iletişime geçiliyor. İŞİD Gaziantep’e seyahat etmesi için talimatlar veriyor. Arabulucularla buluşan Abu Mutaf, fidye bedelini onlara teslime ediyor. Gizli kamerayla çekilen bu görüntüler, para transferinin yapıldığı ofisi gösteriyor. Gayet büyük bir titizlik ve para sayma makinesinin yardımıyla satış bedeli kontrol ediliyor. Paranın doğrudan İŞİD’e gönderilmesi için diğer arabuluculara telefon yoluyla bilgi veriliyor. Bütün bu süreç Türk istihbarat servisinin hiçbir engeli olmadan gerçekleşiyor.”
Bu kan donduran haberin örnekleri ne yazık ki çoğaltılabilir, ancak tek başına bu örnek bile karşı karşıya olduğumuz tehlikenin boyutunu kavramak açısından ibretliktir. Kaldı ki haberin yayımlanmasının ardından İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Gaziantep şubesi konuyla ilgili suç duyurusunda bulunmuş, konunun üzerine gidilmesi bir yana, davanın ilk duruşmasında tüm sanıklar beraat ettirilmiştir.
Savaşın bedelini ödeyenler
Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar ülkedeki yıkımın baş aktörlerinden AKP iktidarının elinde siyasi bir koz aynı zamanda. Çünkü sığınmacıların tamamının savaştan kaçan sivil halk olduğunu iddia etmek güç. Sığınmacıların önemlice bir kısmını cihatçı çetelerin ülkelerinde estirdiği terörden kaçanların oluşturduğu doğru ancak buna ek olarak aralarında cihatçı örgütler ile organik bağları olanlar kadar, krizi fırsata çevirmek adına kaçan zenginler de var.
Tüm bu saydığımız örneklerden ayrı olarak, cihatçı çetelerin estirdiği terörden kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin durumu ise beraberinde şöyle bir zorluk barındırıyor; O da savaşın yarattığı yıkımın bedelini onların ödemesi. Zira merdiven altı işletmelerde, sigortasız, güvencesiz, yarı maaşla çalıştırılan işçilerin çoğunluğunu Suriyeliler özellikle de çocuklar oluşturuyor. Tüm bunların yanı sıra maruz kaldıkları ırkçılık nedeni ile de can güvenlikleri tehlike altında. Onlar için tek umut ışığı, savaşın yaralarını saran ülkelerine geri dönmek. Ki Suriye halkının yüzünü adım adım zafere dönmesi ile cihatçı çetelerden temizlenen kentlere geri dönüşler başlamış durumda. Çünkü Türkiye kucağını açtığını iddia etse de aslında savaşın gerçek mağdurları gerçek bir sefalet ile karşı karşıya.
Sonuç yerine
Emperyalistlerin Suriye müdahalesinin en büyük bakiyesi hiç kuşkusuz önemlice bir kısmının Türkiye’de olduğu ve sayıları 5.5 milyona varan sığınmacı krizi. Bu kriz aynı zamanda emperyalistlerin ikiyüzlülüğünü göstermesi açısından da önemli zira milyonlarca insanın yerinden, yurdundan edilmesinin birinci dereceden sorumluluğu onlarda.
Türkiye’ye gelecek olursak AKP iktidarı ya da medya tarafından bilinçli olarak “Esad zulmünden kaçan siviller” olarak lanse edilseler de aslında, kaçanların çoğunun kaçtıkları şey yine AKP eliyle desteklenen, beslenen, büyütülen cihatçı terörden başkası değil. O terör ki Ortaçağ karanlığına rahmet okutacak uygulamaları ile insanların hayatını cehenneme çevirmesi ile meşhur. Kadınların köle gibi alınıp satılmasından, insanların kurbanlık koyunlar gibi katledilmesine, tecavüzden, esarete akla hayale gelmeyecek onlarca işkence…
Suriye ordusu askerlerinin, cihatçı çetelerden temizlediği kentlerde halk tarafından neden kahraman gibi karşılandığını anlamak için sanıyoruz yeterli.