Bir kamu hizmeti olarak eğitim ve eğitimde başarılı örnekler

Bir kamu hizmeti olarak eğitim ve eğitimde başarılı örnekler

21-12-2019 08:57

Bir kamu hizmeti olarak eğitim ve eğitimde başarılı örnekler ''KÖY ENSTİTÜLERİ, FEN LİSELERİ, ÖĞRETMEN OKULLARI''

Semiha Günal
 

Bilindiği üzere eğitim bir ideolojik aygıttır, egemen güçlerin isteğine uygun insanlar yetiştirir ama aynı zamanda bireyi güçlendiren, uygarlaştıran, çağdaşlığa eriştiren de yine eğitimdir.  İnsan ancak eğitim yoluyla iktisadi düzeyde hayatta kalacak yetiler edinir, kendini gerçekleştirir ve özgürleşebilir. Eğitim bu nedenle tüm dünyada bir hak olarak kabul edilmektedir. Eğitim için mücadele eden herkesin isteği bellidir: Eğitim hakkı laik, bilimsel, demokratik, kamusal bir hizmet olarak sağlanmalıdır. Bu hakkı herkes için eşit koşullarda ulaşılabilir ve nitelikli olarak yerine getirmek sosyal devletin olmazsa olmaz koşuludur.

Türkiye’de kamusal eğitim Tevhid-i Tedrisat kanunu ile başlamıştır. Aslında Türkiye’de gerçek anlamda eğitim de bu kanunla başlamıştır. Laik, bilimsel, parasız eğitimi hedefleyen bir anlayış bu yasada ifade edilmiştir. Türk eğitim tarihini başlangıç, gelişme ve piyasalaşma olarak üç döneme ayırabiliriz. Başlangıç dönemi; Cumhuriyeti anlatma, okuma yazma oranını artırma, ülkenin eğitim kurumlarını temel bilimsel ölçülere uygun hale getirme çalışmalarının yapıldığı dönemdir. Kabaca cumhuriyetin kurulmasından itibaren ilk otuz yılı kapsadığı söylenebilir. Bu dönemde hem eğitim yasaları çıkarılıyor, hem eğitim alt yapısı için okullar inşa ediliyor, hem öğretmen yetiştirme çözümleri bulunuyor, hem mesleki eğitim yasaları çıkarılıyor, hem gerçek anlamda üniversite kuruluyor.  Tam bir Kuruluş dönemi işte. 1936 da ilk köy eğitmen kursları açılıyor; 1940 da köy enstitüleri; 1954 de kapatılan köy enstitülerinin yerine ilk öğretmen okulları yasallaşıyor

Türkiye’ye özgü bir öğretmen yetiştirme deneyimi olan köy enstitüleri aslında bugün bile (tamamen kapatılışı 1954 ama yozlaşmaya 1946 da başlamış) aşılamamış bir kamusal eğitim kurumu. Kamu hizmeti olarak eğitimden anladığımız şu olmalı: Toplumcu, halkı düşünen, kişiyi içinde yaşadığı insanlığa bir şeyler katmaya özendiren eğitim; insanları, çocukları, toplumu seven ve onların gelişmesi, özgürleşmesi için çaba gösteren bir iktidar. Bugün özel okul sayısı artıyor diye telaşlanıyoruz elbette, eğitim piyasalaşıyor çünkü, sadece parası olanın elde edebileceği bir gelişme şansı haline geliyor ancak bugün kamusal eğitim kurumları da ne yazık ki kamusal değil. Toplumu, halkı düşünmek bir yana ona kin tutmak, düşmanlık etmek için özel olarak yetiştirilmeye çalışılıyor öğrenciler.  Aladağ’da öğrenciler yanıyor, Ensar’da istismar ediliyor, anaokullarında psikolojileri bozuluyor.

Köy Enstitülerindeki “üretim içinde eğitim-öğretim” felsefesi, eğitim-öğretimdeki ruha hâkimdi. Öğrencilerin korkak, değil, mücadeleci, kendini ifade eden, dayanışmacı, paylaşımcı, sosyal-kültürel beceri ve alışkanlıklara sahip bireyler olması amaçtı. Köy enstitülerinde toplumcu öğrenciler yetiştiriliyordu. Elbette köyler için yetiştiriliyorlardı ama gittikleri her yeri aydınlatma görevleri vardı. Sadece öğretmen olmuyorlar o günün köylüsünün hangi meslekten insana gereksinimi varsa onlardan da oluyorlardı. Demirci, marangoz, yapıcı, elektrikçi, veteriner, köy enstitüleri sağlıkçı da yetiştirmiştir yine bu özelliklere sahip. Başta dedim ya iyi eğitim uygarlaştırır diye; pek çok köy enstitülü anılarında çatalı ilk kez okullarında gördüklerini, çatalla yemek yemeye çalışırken ağızlarını yaraladıklarını anlatır. İlk ayakkabıyı orada giyeninden ilk defteri orada görenine kadar neler vardır. İşte kamusal eğitim önce budur eğitime gelen öğrenciyi bulunduğu yerden alıp ileriye götürecek ve onun da kendi eğiteceklerini ileriye çekmesini sağlayacaksın. Yoksa bugünkü gibi eğitime aldığın öğrenciyi kör kuyulara bırakmak kamusal eğitim değildir.

Köy enstitülerinin kapatılması sonucu o binalar öğretmen okullarına dönüştürülmüş ve 50’li 60’lı yıllarda sayıları artırılmıştır. Öğretmen okullarında uzun yıllar köy enstitüsü geleneğini sürdürülmeye çalışılmıştır. Elbette aynı mantık tam olarak uygulanamamış, karma eğitimden vazgeçilmiştir ama yine de öğretmen okullarında (yine yatılı, yine dayanışmacı) ezbercilikten uzak; düşünmeye, soruşturmaya, doğruları ve gerçekleri akılcı yollardan araştırmaya özendirici; gözlem, deney, araştırma, inceleme ve tartışma gibi tekniklerin kullanıldığı bir eğitim verilebilmiştir. Toplumsal değer, tutum ve alışkanlıkların kazandırıldığı bir eğitim anlayışı vardı okullarda. İlk Milliyetçi Cephe Hükümetinin iş başında olduğu dönemde, Öğretmen Okulundan Öğretmen Lisesine dönüşümün yaşandığı 1975-1976 öğrenim yılında; öğrencilerinin öğretmenlik hakları ellerinden alındı. Daha sonra isimleri Anadolu Öğretmen Lisesi olarak yine aynı gelenekle yaşamaya çalışan bu okullar 2014 yılında tamamen kapatıldı.

Türk eğitim tarihinin ikinci dönemi gelişme dönemi olarak adlandırılabilir. Bu dönemden de iyi bir kamusal eğitim örneği var ülkemizin. Türkiye’de ilk fen lisesi Ankara da 1964 yılında karma ve yatılı olarak Ford Vakfı ODTÜ ve Milli Eğitim Bakanlığı ortaklığı ile kurulmuştur. Ford Vakfı o yıllarda önemlidir çünkü TÜBİTAK’ın kuruluşuna da öncülük eden aynı vakıftır. Her ne kadar vakfın başkanının ne iyi bir insan olduğu öne çıkarılsa da bu tür vakıfların hangi amaçlarla hareket ettiklerini hepimiz biliyoruz. Ancak ne olursa olsun ülkenin demokratik koşulları, 68 hareketi, SSCB’deki bilimsel gelişmeler gibi etmenlerin tümü birden Türkiye’deki kamusal eğitimi bilimselleştirmek için çaba gösterilmesine neden olmuştur. Bu bilimsel gelişme 1964’den itibaren her yıl Türkiye’nin her tarafından gelen 96 zekâ düzeyi yüksek öğrencinin çok iyi laboratuar koşullarında yüksek düzeyde fen dersleri almasına ön ayak olmuştur.  Dikkat çeken bir olgu (aslında olması gereken) Ankara Fen Lisesinde de köy enstitülerinde olduğu gibi öğrencilerin çok yönlü gelişmeleri için çaba gösterilmesidir.  Fen dersleri kadar önemsenmese de sözel derslerdeki başarı önemli olduğu gibi sanat ve spor dersleri de zorunlu kılınarak öğrencilerin bedensel ve estetik gelişmelerine önem verilmiştir. Teknik becerileri geliştirmek için teknik atölyeler ve öğrencilerin her türlü bilgiye ve edebi esere ulaşabileceği büyük bir kütüphaneleri bulunmaktadır. Ankara Fen Lisesi 1982 yılına kadar Türkiye’nin tek fen lisesi olarak diğer liselere örnek olmuş, üniversite sınavlarında hep en başarılı okul ve pek çok akademisyenin de lisesi olmuştur. Daha sonra önce İstanbul ve İzmir’de daha sonra da Türkiye’nin her yerinde fen liseleri açılmıştır. Türkiye’nin her sınavında en başarılı çocuklar bu liselerden çıkmıştır. Günümüzde neredeyse her özel eğitim kurumunun birer tane de fen lisesi bulunmaktadır ancak ne laboratuarları ne kütüphaneleri ne okul ortamları fen lisesi denecek özellikte değildir.

Türkiye 1980 sonrası uygulanan neo-liberal politikalarla onca yıllık birikimini bir kenara bırakmış, kamusal eğitimden ve her alanda kamusallıktan vazgeçmiştir. Şu anda anaokulundan üniversiteye kadar tüm eğitim sistemi piyasalaşmış ve bunun sonucunda gericileşmiş ya da iktidarla el ele hem gericileşmiş, hem piyasalaşmış, hem kamucu niteliklerini kaybetmiş, hem tüm niteliklerini kaybetmiştir.