Eğitimde piyasalaşma ve neo-liberal politikalar tüm dünya ile aynı dönemde ülkemizde de 1980 sonrasında hayata geçirilmeye başlanmıştır. Yapılan reformlarla müfredatlar neo-liberal politikalara uyumlu hale getirilirken kamusal harcamaların kısıtlanmasından ve kamusal alanın daraltılmasından eğitim sektörü de payını aldı. 1980 sonrası uygulanan politikalar ile birlikte Türkiye’de özel okul sayısında da artış ivme kazandı.
Özel okulların artışındaki ivme AKP döneminde gözle görülür biçimde arttı. 2018-2019 eğitim öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 54 bin 732 resmi, 13 bin 679 özel okul bulunmaktadır. 2003 yılında özel okulların resmi okullara oranı % 2 iken, bugün bu oran % 25’e çıkarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır. 2002-2003 eğitim ve öğretim yılında tüm özel okullarda kayıtlı öğrencilerin toplam öğrenci sayısına oranı (açık öğretim hariç) % 1 iken, 17 yıl içinde 8 kat artarak % 8,2 olmuştur.
Özel okul ve özel okula devam eden öğrenci sayısındaki bu artış beraberinde bazı sonuçları da getirdi. Örneğin hane halkları tarafından yapılan eğitim harcamaları artış eğilimi gösteriyor. TÜİK tarafından yayımlanan verilere göre, 2013 yılında Türkiye’de eğitim kurumlarına yapılan harcamaların % 13’ü hane halkları tarafından yapılıyorken, 2017 yılında bu harcamaların % 19’unu hane halkları gerçekleştirdi. Uluslararası karşılaştırmanın yapılabildiği OECD ortalamasında ise bu oran % 7’dir.
Eğitim politikaları kamusal eğitimin daraltılması yönünde olunca Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinde de dönüşümler gerçekleşti. MEB bütçesinin her yıl bir miktar artırılıyor olması bizi yanıltmamalı, asıl bakılması gereken veri MEB bütçesinin gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranıdır. Bu oran 2019 yılı için % 2,6 olarak ölçülmüştür. Birleşmiş Milletler, “Nitelikli Eğitim” hedefinin gerçekleşmesine yönelik adımlara bakıldığında eğitim bütçelerinin GSYH’ye oranının % 4-6 aralığında olması gerektiğini belirtiliyor. Zaten az olan bütçenin çoğu personel giderleri gibi zorunlu giderlere harcandığından eğitim yatırımlarına ayrılan pay da sürekli azalıyor. Eğitim yatırımlarına MEB bütçesinden ayrılan pay 2002 yılında % 17.18 iken, 2019’da % 4.88’e geriledi. 2020 için ise bu oran daha da düşerek % 4.65’e indirildi.
Böyle bir ortamda eğitim alanında oluşacak boşluğu özel okullar doldurmaya başladı, devlet de bu süreçte özel okullara desteğini esirgemedi. Özel okullara yapılan maddi destek son yıllarda şaşırtıcı rakamlara ulaştı. En yakın veri yeterince çarpıcı: 2019’un ilk 6 ayında özel okullara 2 buçuk milyar lira kaynak aktarılmış. Bu kaynağın en önemli kalemi ise 2014-2015 eğitim-öğretim yılından itibaren “eğitim-öğretim desteği” adı altında yürütülen özel okul öğrencilerinin ücretlerinin bir kısmının devlet tarafından karşılanması uygulamasıdır. 2014-15’ten beri bu teşvik kapsamında 500 binden fazla öğrenci desteklenmiş, toplam 4.067.411.733 TL harcanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın aktardığı bu para ile 542 adet 24 derslikli okul yaptırılabilirdi.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk eğitim-öğretim desteğinin gelecek yıldan itibaren kademeli olarak kaldırılacağını açıklarken “Organize sanayi bölgeleri ve bu bölgeler dışında açılan özel mesleki ve teknik eğitim okullarında öğrenim gören öğrenciler hariç olmak üzere” diye belirtti. Çünkü AKP iktidarının İmam Hatiplerden sonra en fazla ihtiyaç duyduğu okullar Mesleki ve Teknik okullardır. Özellikle organize sanayi bölgelerinde piyasanın ucuz iş gücü ihtiyacını karşılayacak bu okullara AKP desteğini esirgemeyecektir. Diğer özel okullara göre, Özel Mesleki ve Teknik okullara verilen teşvik miktarları da farklılık gösteriyor. 2018-2019 eğitim öğretim yılında, öğrenci başına, okul öncesi eğitimde 3 bin 290 TL, ilkokulda 3 bin 960 TL, ortaokulda 4 bin 610 TL, lisede 4 bin 610 TL, temel lisede ise 3 bin 960 TL destek verilmiştir. Organize sanayi bölgesindeki Özel Mesleki ve Teknik okullar için öğrenci başına destekler farklı alanlara göre 5 bin 60 ile 7 bin 420 lira arasında değişirken, Organize sanayi bölgeleri dışındaki okullar için bu miktar 4 bin 730 ile 7 bin 420 lira arasındadır.
Devlet okullarında eğitimin niteliksizleştirilmesi özel okullara talebi artırmış ancak talebi artıran bir diğer neden de 4+4+4 sistemine geçişten sonra eğitimin hızla gericileşeceğini fark eden laik kesimin devlet okullarına çocuklarını göndermek istememesidir. Geliri özel okullara yetmeyen aileler bile gerekli ücretin bir kısmını devlet teşviki ile bir kısmını da banka kredisi ile denkleştirip çocuklarını özel okullara göndermeyi tercih ettiler. Eğitim Sen’in yaptığı araştırmalara göre özel ilköğretim (ilkokul+ortaokul) sayısı 4+4+4 eğitim sistemine geçişten sonra % 375, öğrenci sayısı % 95 arttı. Aynı dönemde özel lise sayısı % 340; özel liseye giden öğrenci sayısı da % 400 artarken, özel mesleki ve teknik lise sayısı % 850; öğrenci sayısı % 250 artış gösteriyor.
Okul öncesi eğitimde özel okul sayısındaki artış dikkat çekici düzeydedir. Özel okul öncesi eğitim kurumu sayısı 2002-2003 eğitim öğretim yılında 432 iken, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında bu sayı 6.271 ‘e çıkmıştır. Yıllardır her “eğitim reformunda” okul öncesi eğitimin zorunlu olacağını belirten iktidar, okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirmediği gibi okul öncesi eğitim kurumlarının sayısını da yeterli hale getirmemiştir. Zaten sayısı az olan bu kurumlar yarım gün eğitim verdikleri için çalışan anne-babalar çocuklarını devlet anaokuluna gönderememekte ve çareyi çocuklarını özel anaokuluna göndermekte bulmaktadırlar.
Diğer dikkat çeken artış oranı ise ortaöğretim düzeyi yani lise düzeyindedir. Özel ortaöğretim okullarının sayısı 2002-2003 eğitim öğretim yılında 337 iken, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında 2.989’a çıkmıştır. 2014’de dershanelerin özel okula dönüşümü kapsamında Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, o dönemde sayısı yaklaşık 4 bini bulan dershanelerin bir bölümünün dönüştüğü temel liseler bu artışta önemli etkenlerden biri olmuştur. Temel Liseler’in öncelikli hedefi üniversiteye hazırlık olunca veliler de çocuklarını devlet okullarına değil de Temel Liseler’e göndermeyi tercih etti.
Üniversite düzeyinde ise vakıf üniversiteleri son yılların siyasi ve mali desteği en fazla alan özel eğitim kurumlarıdır. Her geçen gün başka bir vakıf üniversitesine tahsis edilen arazi, bina haberlerini daha fazla duyar olduk. Verilere göre sadece 5 vakıf üniversitesine 1 milyon 700 bin metrekareden fazla arazi tahsisi yapıldı. Son yıllarda açılan vakıf üniversitelerinin kurucular kurullarının AKP’li bakan, milletvekili veya yakınlarını içerdiği de gözden kaçmıyor. Bir örnek yeterli olacaktır: Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu Medipol Üniversitesi, Türkiye’nin son yıllarda en hızlı büyüyen kurumlarından biri. Haziran 2009’da kuruldu, TEKEL’in Unkapanı’nda bulunan binası Temmuz 2009’da Medipol Üniversitesine verildi. 2010’da ise Beykoz Kavacık’ta bulunan yaklaşık 220 bin metrekarelik arazi 49 yıllığına Medipol Üniversitesine kiralandı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi arazinin imar planları değiştirdi ve yapılaşmanın önünü açtı. Dev bir kampüsün inşa edilediği arazi ile Medipol’ün çapı da büyümüş oldu. 8 yılda metrekare bazında 62,2 kat büyüyen Metropol Üniversitesi’nin öğrenci sayısındaki artış dikkat çekici. 2012’de yalnızca 1.689 öğrencisi bulunan Medipol’ün Mayıs 2019 itibariyle 30 bin 232 öğrencisi bulunmaktadır.
Anayasaya göre kâr amacı gütmemesi gereken vakıf üniversitelerinin büyük bölümünün, yüksek kârlar elde ederken eğitim için sınırlı kaynak ayırmaları dikkati çekiyor. İki önemli vakıf üniversitesini örnek olarak inceleyebiliriz. Vakıf üniversiteleri içerisinde en çok öğrencisi olan İstanbul Aydın Üniversitesi öğrenci başına 40 bin TL’ye varan ücretler alırken, öğrenci başına harcadığı para 8 bin 257 TL’de kaldı. Ünlü İstanbul Medipol Üniversitesi’nde de durum farklı değil. Medipol Üniversitesi öğrencilerden kişi başına 15 bin ile 80 bin TL arasında ücret talep ederken, eğitim için öğrenci başına yalnızca 9 bin 219 TL harcıyor.
Sonuç olarak; devletin yavaş yavaş elini çektiği, kendi kurumlarında niteliksizleştirdiği eğitim alanı sermayedarlar için oldukça kârlı ve büyük bir sektör. Bir de devlet desteğini esirgemeyince kâr oranı daha da artan sermaye sektöre tabiri caizse hücum etti. Her köşe başında özel okullar türedi, bir bina edinebilen vakıflar üniversiteler açtı. Son dönemde bazı sermayedarlar daha kârlı olan inşaat gibi sektörlere yönelseler de AKP’nin hedefi 2023 yılında özel okul sayısını artırmak. MEB’in 2023 Stratejik Planı’na göre eğitim kurumları içinde özel okul sayısını eğitim kademelerine göre okul öncesinde %15,8’den %16.2’ye, ilkokulda % 4.7’den % 5.1’e, ortaokulda % 6. 1’den % 6.5’e, ortaöğretimde %13,1’den %13.5’e yükselecek. Bu hedefi tutturabilmek için de AKP’nin sermayedarlara ve yandaş vakıflara tam destek vereceği tahmin ediliyor.
Bu haber en son değiştirildi 21 Aralık 2019 09:03 09:03
NNA’daki habere göre “Kurtarma ekipleri, düşman savaş uçaklarının bir konut binasını hedef aldığı ve çok…
Türkiye Komünist Hareketi Tunceli İl Örgütü ,Tunceli ve Ovacık belediyelerine kayyum atanması üzerine bir açıklama…
İçişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre Tunceli Belediye Başkanı Cevdet Konak ve Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül…
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Rusya'nın nükleer olmayan hipersonik ekipmanlarla donatılmış bir balistik füzeyi fırlatarak, Batı'ya…
Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jean-Pierre yaptığı açıklamada ne ABD'nin ne de Ukrayna'nın bölgedeki gerilimi arttırmada…
Eski CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyetiyle 11 yıl 8 ay hapis…