“Boğaziçi Küresel”: Kimin dijital ofisi?
11-04-2019 08:46Gezi Direnişi’ni gayrı-meşru kılmak için gerek Soros’la gerekse Cemaat’le ilişkilendirerek algı operasyonu yaratmaya çalışacaksınız, ama bir yandan Türkiye Danışma Kurulu başkanlığını yürütecek kadar Soros’un içinde olacaksınız ve bunu da ballandıra ballandıra Cemaat’in yayın organında anlatacaksınız. Ve bundan hiç utanmayacaksınız.
Yalım Oktay
Medyanın; kamuoyu oluşturmak, yönlendirme yapmak, manipülasyon gibi sayısız “meziyet”lerinden bir tanesi de algı operasyonları hiç kuşkusuz. Algı operasyonları söz konusu olduğunda akla gelen ilk isim ise “genç” yaşına rağmen bu konuda oldukça mesafe kat etmiş bir kurum olan Boğaziçi Küresel İlişkiler Merkezi. Bilenler için bir hatırlatma, bilmeyenler için ise bilgi niyetine; bilinen adı ile Boğaziçi Küresel isimli bu “kurum”un arkasındaki güç ise kamuoyunda Pelikancılar olarak bilinen AKP’li klik. 2015 Eylül ayında kurulan ve Berat Albayrak tarafından finanse edilen “kurum”un yönetim kurulu başkanlığını Sabah “yazar”ı Hilal Kaplan’ın eşi Süheyb Öğüt yürütürken, yönetim kurulu ise Can Paker, Sadık Ünay ve Bünyamin Bezci’den oluşuyor. Her yol Bağdat’a çıkar misali, AKP’de her yolun “dış mihrak”lara çıktığının kanıtı olan yönetim kurulu üyelerinin ilişkiler ağı ise oldukça enteresan. Örnek olması açısından, Can Paker ismine bir göz gezdirelim. Mehmet Barlas’ın kayınbiraderi olan Can Paker, AKP’nin tertemiz bir halk direnişi olan Gezi Direnişi’ni gayri-meşru ilan etmek için kendisi ile ilişkilendirdiği Soros tarafından kurulan Açık Toplum Enstitüsü’nün Türkiye Danışma Kurulu üyeliğini yapmış ve hatta danışma kurulu başkanlığını da yürütmüş bir isim örneğin. Sözü Paker’e verelim ve 2013 Temmuz’una giderek Cemaat’in yayın organı Zaman gazetesine verdiği röportajdaki şu ifadelere bir bakalım;
(…) Soros’la hiç iş konuşmadım. Onlar benimle çalışmak için teklifler getirdi. Benim bir şartım vardı. ‘Para aldığım yere yaptığım araştırmanın hesabını vermem.’ dedim. ‘Konuya mutabık kalırız ama bunun dışında hiçbir şeye karıştırmam sizi.’ şeklinde bir şart koştum. Bu, yıllarca böyle sürdü. TESEV’in çok radikal konulara el atması, asker sivil ilişkileri, din, devlet, toplum ilişkilerine yönelmesi, dokunmaya cesaret edemediği konulara girdiği için vakfı yıpratmaya çalıştılar. Benim için paranın nereden geldiği önemli değil (…)
Şaşırtıcı bir özgüven örneği olarak burada dursun; Gezi Direnişi’ni gayrı-meşru kılmak için gerek Soros’la gerekse Cemaat’le ilişkilendirerek algı operasyonu yaratmaya çalışacaksınız, ama bir yandan Türkiye Danışma Kurulu başkanlığını yürütecek kadar Soros’un içinde olacaksınız ve bunu da ballandıra ballandıra Cemaat’in yayın organında anlatacaksınız. Ve bundan hiç utanmayacaksınız.
Can Paker örneğinin bile aslında başlı başına konuyu özetlemek için yeterli olduğu halde biz Boğaziçi Küresel meselesini biraz daha deşelim.
CEMAATLE SARMAŞ DOLAŞ
Bugün Cemaatle mücadele ediyor gibi gözükseler de -ki kendi iddialarına göre Boğaziçi Küresel’in öne çıkan faaliyetlerinden FETÖ Gerçekleri bu nedenle kurulmuş- ekibin bir dönem Cemaat ile ilişkilerinin ne boyutlarda olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Önce Süheyb Öğüt’ün eşi Hilal Kaplan’a sözü verelim;
“Eşim Suheyb Öğüt, 2 Aralık’ta, daha 17 Aralık olmadan, herkes Pensilvanya’ya ricacı olmaya giderken, bu örgütün ipliğini pazara çıkaran ve darbeci olduklarını ilan eden ilk yazılardan birini yazmıştır. Bundan bir yıl önce de, 2012’de Türkçe Olimpiyatları’nı kolonyalist zihniyetle suçlayan bir yazı kâleme almıştır. Ayrıca kendisi, FETÖ’nün Selam-Tevhid kumpası kapsamında dinlediği isimlerden biridir. Şahsımın medya arşivi herkese açıktır ve 17 Aralık’tan itibaren kâlemimde milim sapma olmadan bu örgütle nasıl mücadele ettiğim, hatta ‘FETÖ’yle mücadelede çok merhametli gidiliyor’ dediğim için nasıl linç edildiğim ortadadır. Hal böyleyken, sizin bize attığınız bu çamur tutmaz ama ben sizin nasıl bir bataklıktan türediğinizi tek tek yazacağım. Bataklık sineklerinden başlayarak..”
Hilal Kaplan’ın FETÖ ile nasıl mücadele ettiğine bakalım bir de. 5 Mayıs 2010 tarihinde Kaplan’ın yazdığı şiirden ufak bir alıntı;
“Dağlarına bahar gelmiş memleketimin
Gülen de görse bu güneşi, Ahmet Âbi de Nâzım da
Hrant Âbi de salınsa dağlarında özgürce,
Rakel ve Gülten Abla artık huzur bulsa”
Bu da Kaplan’ın 25 Temmuz 2012’de paylaştığı mesajdan;
“Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın iftarındaydık. Tüm konuklarla beraber Hocaefendi’nin selamını aldık. Dostlarla görüştük, hasbihal ettik”
Bitti mi, bitmedi, bu alıntı da Kaplan’ın 14 Temmuz 2013’de sosyal medyadan paylaştığı mesajdan;
“Hocaefendi’ye edilen sözleri bana edilmiş gibi incitici buldum. Hedef alınan sadece cemaat değil ki, cemaat nezdinde hepimiz”
Kaplan’ın Gülen ve Cemaat hakkında söylediklerinin verdiği desteklerin örneği çok ancak bu ifadeler yeterli diye düşünüyoruz. Zira bugün ATV ekranlarında sabah akşam Gezi Direnişi’nin arkasında Cemaat’in olduğu iftirasını atanların, çocuklarımız, gençlerimiz Cemaat’in polislerince katledilirken nasıl mesajlar yayımlamışlar görülsün istiyoruz.
İSTANBUL’UN KAYMAĞI
Devamla…
31 Mart seçimlerinin ardından AKP’lilerce yapılan zorbalığın “pr” kısmında bu ekibin olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Sosyal medyada sayısız hesap ile trollük yapılırken, resmi yayın organları Sabah-ATV grubunda ise algı-operasyonunun medya ayağı örülüyor. Çünkü bu ekibin merkezinde durduğu Sabah Grubu’nun patronu Kalyon İnşaat İstanbul’un kaymağını yemekle meşgul. Kalyon İnşaat’ın ilişkili olduğu projelerin bir kısmına bakalım;
“Mecidiyeköy-Mahmutbey Metro hattı, Hasköy Tünel inşaatı, Başakşehir Stadyumu inşaatı, Ataköy Atıksu Arıtma Tesisi inşaatı, Taksim Meydanı projesi, 553 villalık Beykoz Dereseki projesi, vesaire, vesaire…”
AKP’nin gasp çabalarının devam ettiği şu günlerde Boğaziçi Küresel ekibinin, ne tarz çalışmalara imza attığı sosyal medyada yapılacak basit bir araştırma ile de anlaşılabilir.
SONUÇ YERİNE
Yeni Türkiye’nin Dijital Ofisi olarak pazarlansa da, aslında Boğaziçi Küresel’in Yeni Türkiye’nin Algı Yaratma Merkezi olduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Cemaatçi eskilerinden, Sorosçulardan devşirme bu kurumun kimler tarafından beslendiği ve kimleri beslediği de herkesin malumu. Bu oyunu tersine çevirecek olan ise hep söylediğimiz gibi; gerçeklerin asıl sahibi olan emekçi halkın örgütlü gücü.