Burjuvazi Cumhuriyet’e ihanet etti!

Burjuvazi Cumhuriyet’e ihanet etti!

26-10-2019 18:19

CHP, Türkiye’de kapitalizmin kuruluşunu, milli burjuvazi yaratma hedefini hayata geçirmiş, Demokrat Parti kapitalizmin gelişmesinin önündeki engelleri bertaraf etmiş, Özal emperyalizmle bütünleşmenin önünü açmış ve AKP ise burjuvazinin çıplak gerici diktatörlüğünü kurmuştur.

Ali Ateş

 

Yürüttüğümüz Cumhuriyet tartışması aynı zamanda rejim tartışmasıdır. Kuşkusuz bugün kapitalist sistem, AKP iktidarı ile birlikte kendi gerçek yüzünü daha fazla gösteriyor. Emek sömürüsünün yoğunlaştırıldığı, gericiliğin siyasi tahakkümünün her geçen arttığı ve padişahlık yetkilerine benzer bir başkanlık modelinin kurulduğu bir sonuç karşımızda. Kapitalist yolun, emperyalist sisteme bağlanmanın ve gericileşen burjuva sınıfının tercihleri olarak karşımıza çıkan bu durum, aynı zamanda 1923 yılında kurulmuş Cumhuriyet’in bütün değerlerini de ayaklar altına almıştır.

Emperyalist işgal ve saltanat yıllarında kurulan Cumhuriyet, bugün AKP iktidarı ile birlikte geriye götürülmüştür. Osmanlıcılık, padişahlık yetkileri, emperyalizmle işbirliği, hilafet hayranlığı, bugün 1923 Cumhuriyeti ile taban tabana zıttır. Bu zıtlığın kaynağında ise 1923 yılında kurulan Cumhuriyet’in kuruluş dinamiklerinin özgünlüğü ve sonrasında kapitalist yolun tercih edilmesi ve bu yolun sahibi burjuvazinin çıkarları ve politikaları bulunmaktadır.

1923 Cumhuriyeti, tarihsel olarak ileri bir adım. Aynı zamanda Türkiye’nin burjuva devrimidir. İktidarın sınıfsal karakteri, burjuvazi tarafından belirlendikçe Cumhuriyet’e ihanet kaçınılmaz olmuştu. Bugün AKP iktidarının gerici dönüşümünün altında yatan işte bu ihanet sürecidir. Burjuva sınıfı emek sömürüsü üzerine kurduğu iktidarını, adım adım diktatörlüğe taşımış, gericilik bu diktatörlüğün ideolojisi haline gelmiş, sonuç ise AKP tarafından bütün Cumhuriyet değerlerinin tasfiyesi olmuştur.

Özgünlük

1923 Cumhuriyet’in özgünlüğü, Birinci Paylaşım Savaşı’nın içinden çıkmasıyla ilgilidir. Dönemin büyük emperyalist devletleri İngiltere, Fransa ve İtalya olmak üzere Rus Çarlığı ile anlaşmış, büyük bir emperyalist paylaşım savaşının hedefine Osmanlı oturtulmuştu. Osmanlı Birinci Paylaşım Savaşı ile birlikte parçalanmış, emperyalistler Osmanlı’yı paylaşmış, başkenti İngiltere tarafından işgal edilmişti. Anadolu toprakları İngiltere, Fransa ve İtalya işgaline uğramış, emperyalizm destekli Yunan kuvvetleri Anadolu’ya girmişti.

Özgünlüğün ikinci yanı ise, emperyalist işgalin başarısızlığını bütün boyutlarıyla üzerinde taşıyan ve emperyalizmle boyun eğen saltanat ve hilafete karşı Cumhuriyet ilan edilmesidir.

İşte Cumhuriyet, emperyalist işgal koşullarında, bu işgale ve emperyalizme hayır diyerek kurulmuştu. Cumhuriyet, emperyalizme teslim olan hilafet ve saltanat makamına karşı direnişin adı olarak ortaya çıkmıştır. Bu anlamıyla 1923 yılında kurulan Cumhuriyet’in kuruluş paradigmalarında hilafet, saltanat ve emperyalizm karşıtlığı önemli bir yer tutar.

Özgünlüğün bir diğer yanı ise Birinci Dünya Savaşı’nın bir emperyalist paylaşım savaşı olarak Rusya’da komünistlerin 1917 devrimidir. Bu devrim, emperyalizmin hesaplarını bozmuş, emperyalizmin işgali ve sömürgesi altında yaşayan mazlum ulusların kurtuluş umudu haline gelmişti. Rusya’daki Lenin önderliğindeki Bolşevik Devrim, Anadolu’da Mustafa Kemal’in önderliğinde başlayan ulusal kurtuluş mücadelesinin başından itibaren yanında yer almış, Anadolu topraklarının işgalden kurtarılması için gerekli mali ve askeri desteği sağlamakta tereddüt etmemişti. Cumhuriyet’in kuruluşu ve Lozan ile birlikte Cumhuriyet’in kuruluş döneminde de Sovyet etkisi Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dinamiklerinde hep etkili olmuştu.

Cumhuriyet sola doğmuştu.

1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş dinamikleri görülmeden, Cumhuriyet’in kuruluş paradigmaları anlaşılamaz. Aynı zamanda AKP tarafından başkanlık rejiminin bir “hükümet sistemi değişimi” değil tersine Cumhuriyetin temel paradigmalarında köklü bir değişim olarak karşı-devrim ve rejim değişikliği anlamına geldiği görülemez.

Burjuvazinin tarihsel gericiliği

İşaret edilen bu özgünlük ile Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının tercih ettiği yol arasındaki çelişki, Cumhuriyet’in bütün kazanım ve değerlerinin adım adım tasfiyesinin altındaki gerçek olarak okunmalı. Cumhuriyet’in kurucu kadroları kapitalist bir yolu seçerek milli burjuvazi yaratmayı önlerine koydular. CHP, Türkiye’de kapitalizmin kuruluşunu, milli burjuvazi yaratma hedefini hayata geçirmiş, Demokrat Parti kapitalizmin gelişmesinin önündeki engelleri bertaraf etmiş, Özal emperyalizmle bütünleşmenin önünü açmış ve AKP ise burjuvazinin çıplak gerici diktatörlüğünü kurmuştur.

İzmir İktisat Kongresi ile birlikte genç Cumhuriyet’in tercih ettiği kapitalizm ve yaratmış olduğu burjuva sınıfı kendisine ihanetin adı olmuştur. 1929 yılına kadar liberal bir siyaset izlemeye çalışan, ancak ekonomik krizin ortaya çıkmasıyla birlikte Sovyetler Birliği’nden esinlenen devletçi ekonomi Türkiye Cumhuriyeti’nin ayakta durmasını sağlayan çok büyük başarı örneğidir. Devletçilik politikası, bir yandan ‘ürkek ve zayıf burjuvazinin yapamadığını devlet yapsın’ görüşü olarak ortaya çıksa da son kertede devlet mülkiyeti örneği göstermesi bakımında değerli bulunmalıdır. Hatta bugün AKP’nin satıp satıp bitiremediği işte bu devletçi ekonominin yaratmış olduğu değerlerdir.

Burjuvazi kendi sınıfsal çıkarları için emperyalizmle işbirliğini her geçen gün artırarak işçi sınıfının mücadelesini bastırmak için gericiliği beslemiştir. Sadece ülkemizde değil bütün dünyada burjuva sınıfı iktidara gelir gelmez gerici güçlerle ittifak etmekten çekinmemiştir.

1923 Cumhuriyeti, Türkiye’nin burjuva devrimi olurken, burjuvazinin tarihsel olarak gericileştiği bir dönemde ortaya çıkmıştır. Tarihsel olarak gerici bir sınıf olan burjuvaziye bırakıl Cumhuriyet, adım adım kendi zıttına dönüşmüştür.
İşte bütün bu süreç, 1923 Cumhuriyeti’nden bugün karşımızda bulunan AKP rejimine geçişin kaba özetidir.

AKP’nin karşı-devrimi

AKP gökten zembille inmedi. Türkiye kapitalizminin gelişme dinamikleri ve sermaye sınıfının çıkarları düşünülmeden AKP’yi sınıflar üstü ve tarih üstü bir yere oturtarak büyük yanlış yaparız. 1923 yılından bugüne burjuva sınıfının ranta, yağmaya ve emek sömürüsüne dayanan iktidarı, çıkarları, tercihleri ve politikalarının kesiştiği yer AKP iktidarı olmuştur. Başkanlık sistemi tek başına Erdoğan’ın hevesleriyle değil aynı zamanda sermaye sınıfının merkezileşme talebiyle de örtüşür.

AKP, gerici kimliği kadar en fazla sermaye partisi olarak değerlendirilmelidir. AKP’yi iktidara getiren süreç Türkiye kapitalizminin ihtiyaçları, burjuva sınıfının çıkarları ve emperyalist dünyanın tercihleridir.

Cumhuriyet, emperyalizme karşı kurulmuştu. AKP, emperyalizme göbekten bağladı. Yabancı sermayeye bütün değerler peşkeş çekildi. Ortadoğu politikası ortada. Bugün AKP iktidarı, aslında tarihsel olarak bir karşı-devrim süreci olarak görülmeli. Birinci Cumhuriyetin tasfiyesi yerine gerici, emek düşmanı, tek adam yönetimine dayanan ve emperyalizme göbekten bağlı ikinci cumhuriyetin kurulması. AKP, ne derse desin, bugün Türkiye’de bir rejim değişikliğine imza atmıştır.

Cumhuriyet’in evrensel değerleri

Sadece ülkemizde değil dünyada da bütün burjuva devrimleri benzer bir süreç izledi. Cumhuriyet fikrini bütün dünyaya yayan 1789 Fransız Devrimi sonrasında burjuvazinin tarihsel olarak gericileştiğini görüyoruz. 1848 devrimlerinde burjuvazinin krallara karşı mücadelesinin yerini işçi sınıfına karşı mücadele almıştır. Gerici sınıflarla müttefiklik burjuva sınıfının temel karakteri haline gelmiştir.

1789 yılının anayasa, Parlamento, seçim ve örgütlenme özgürlüğü olarak öne çıkan Cumhuriyet’in değerlerinin, burjuva sınıfının iktidarı söz konusu olduğunda Avrupa tarihi ayaklar altına alındığı onlarca örnekle doludur.

Bugün de ülkemizde benzer bir süreç AKP iktidarının son noktayı koymasıyla vuku buldu. Başkanlık rejimi aslında tek adam yönetimi olarak anayasayı simgesel bir metne indirgemiş, Meclis’i bir tasdik kurumuna dönüştürmüş, yargıyı tamamen kendisine bağlamış, seçimler gerektiğinde iptal edilebilir hale gelmiş, seçilmişler yerine atanmışlar siyasetine geçilmiş durumda. Adı Cumhuriyet olan ancak Cumhuriyet’in evrensel değerleriyle uyuşmayan bir burjuva diktatörlük karşımızda.

Cumhuriyet’in yerel değerleri

AKP iktidarının rejim değişikliği aynı zamanda 1923 Cumhuriyeti’nin temel paradigmalarının tasfiyesi şeklinde gerçekleşmiştir. Saltanat ve hilafet yeniden gündemdedir. Ülkenin yer altı ve yer üstü bütün zenginlikleri emperyalist şirketlere teslim edilmiştir. Hanedanlık yönetimine karşı Ankara’da kurulan Meclis, bugün tek adam yönetimiyle birlikte geriye çektirilmiştir.

AKP, hilafet yanlısı, Osmanlıcı, işbirlikçi ve tek adam yönetimi ile birlikte yeni bir rejimin temellerini atmış, 1923 Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigmalarını ortadan kaldırmıştır.