Cumhur İttifakı’nın “Pirus Zaferi” mi?
07-04-2019 09:00Tek adamlık ya da başkanlık rejiminde “mutlakiyetçi” bir yönetim tarzına sahip olan AKP’nin mutlak çoğunluğa sahip olmaması aslında AKP’nin en büyük çelişkisi.
Ali Ateş
31 Mart seçimleri üzerine yapılan değerlendirmelere bakıldığında herkes fili tuttuğu yerden değerlendiriyor. Özellikle AKP, MHP ve yandaş cenahtan gelen değerlendirmelere bakıldığında üzerine basarak vurguladıkları en önemli argüman “Cumhur İttifakı’nın oylarını koruduğu” ya da “yüzde 51,6 ile birinciyiz” tezi. Bununla birlikte Ankara, Adana, Mersin, Eskişehir, Antalya başta olmak üzere bir dizi büyük kentin kesin olarak CHP tarafından kazanılması Cumhur İttiakı’nın başarılı mı yoksa başarısız mı olduğu tartışmalarının en hassas noktası. Bu yazı yazıldığı sırada İstanbul oy sayımı tartışması devam etmekle birlikte AKP’nin İstanbul’u da kaybetmesi eklenince ortada Cumhur İttifakı’nın kendine avutan tezi boşa düşüyor.
AKP çoğunluk değil
Başkanlık rejimine geçişle birlikte ittifaklar sistemi burjuva siyasetin yeni olgusu olarak karşımıza çıkıyor. 9 ay önce yapılan 24 Haziran seçimlerinde ortaya çıkan ittifaklar, 31 Mart yerel seçimlerinde de devam etmiş, AKP’nin bugünkü konjonktürde MHP olmadan tek başına mutlak çoğunluğu sağlayamayacağı bir kez daha görülmüş durumda. Son yerel seçimlere bakıldığında AKP’nin yaklaşık yüzde 44 gibi bir oy oranına sahip olması, AKP’nin burjuva siyasette hala en güçlü parti olması gibi okunabileceği gibi; aynı zamanda toplumda mutlak çoğunluk olmadığını da göstermektedir. Tek adamlık ya da başkanlık rejiminde “mutlakiyetçi” bir yönetim tarzına sahip olan AKP’nin mutlak çoğunluğa sahip olmaması aslında AKP’nin en büyük çelişkisi. AKP’nin toplumda kurduğu baskıcı ve totaliter yönetimine dayanak oluşturduğu ve ağzına pelesenk olmuş “milli irade” kavramı arasında bu bakışa göre büyük açı var. AKP’nin çoğunluğu temsil etmediği 31 Mart seçimlerinde açık bir gerçek olarak karşımızda dururken, AKP’nin hala “çoğunluk beni destekliyor” demesinin bir yerden sonra meşruiyet sorunu yaratacağı, düzen siyasetinin önemli gerilim noktası olacağı açık olarak karşımızda.
Asıl vesayet AKP rejimi
AKP tarafından dile getirilen “vesayete karşı millet iradesi”nin tecellisi olarak kendisini görmesi bugünkü siyasal tabloda ters yüz edilmiş bir gerçek olarak değerlendirilmeli. AKP’nin tek başına kazanamayacağı en başta kendisi tarafından biliniyor ve can simidi olarak MHP’ye sarılması tam da bu nedenle. Ancak bugün MHP destekli ve manipülasyona dayanan iktidar zemini, aslında AKP’nin yeni bir vesayet rejimi kurduğunun da göstergesi. AKP, bugün bir burjuva söylem olarak “millet egemenliğine” dayanan bir çoğunlukla iktidarda bulunmuyor. Popülizme rağmen ve devletin bütün olanaklarını kullanarak elde ettiği iktidar tekeli, toplumun yüzde 40 civarında kalması nedeniyle, söz konusu başkanlık rejimi olunca gerçek bir vesayet rejimine dönüşüyor.
Ortada kurulan Cumhur İttifak’ın sağladığı yüzde 51’lik oran ise gerek düzen siyaseti açısından gerekse siyaset sosyolojisi açısından “mutlak iktidar” formunu ortadan kaldıran başka bir olgu. Çünkü tersinde toplumun yarısının onay verdiği yarısının vermediği bir tabloda, toplumun yarısının yok sayıldığı ve düşman olarak görüldüğü bir burjuva düzenin yaşayacağı sıkışma açık olsa gerek. Düzen siyasetinin bugünkü gerilimli halinin en büyük nedeni bu iken, AKP kendisini hep saldırgan ruh hali içinde buluyor . Bu ruh hali AKP’nin her yerde komplo aramasını getiriyor; son 31 Mart yerel seçimlerde ortaya çıkan duruma bile darbe diyecek bir akıl yitiminin yaşanmasının nedeni bu olsa gerek.
Belirleyici olan kentlerdir
Azınlık-çoğunluk tartışmaları bir yana kapitalist düzende bakılması gereken yerlerden birisi de kent-kır ayrımı. Buradaki kastımızın klasik manada kırlar olmadığı malum. Türkiye kapitalizminin ve siyasetinin gelişimi bakımından değerlendirildiğinde siyaseten belirleyici olan yerler hep büyük kentler olagelmiştir. 31 Mart seçimlerinde Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Mersin, Adana gibi yerlerin AKP’den CHP’ye geçmesi önemsenmesi gereken bir durumdur. Özellikle Ankara ve İstanbul’un AKP tarafından kaybedilmesi Türkiye’nin yakın dönem siyasetinde önemli etkileri olacaktır.
Ama bununla birlikte tek tek büyükşehir babında değil onun bir alt düzlemine indiğimizde,2 ilçeler bazında bakıldığında ise AKP’nin verili gücünü koruduğu da görülecektir. Aynı zamanda Türkiye kapitalizmi ve işçi sınıfının yoğun yaşadığı kentlerden Antep, Kocaeli, Denizli, Bursa gibi illerin hala AKP yönetiminde kalması, İstanbul ve Ankara’nın kaybedilmesi kadar önemli görülmesi gereken diğer olgudur.
Buradan mutlak anlamda AKP’nin kaybetmeye başladığı çıkmadığı gibi AKP’nin mutlak gücünü koruyup kendisini güçlendirdiği sonucu da çıkamaz. Yıpranan bir AKP ile düzenin sıkışmasının yol açtığı yeni nefes delikleri Millet İttifakı ile açılmış, AKP eliyle kurulan İkinci Cumhuriyet rejiminin yerleşme sorunu sağa yatmış düzen siyasetinin Millet İttifakı ile dengelenmesi ile giderilmişe benzemektedir.
Cumhur İttifakı’nın yükselttiği milliyetçilik
Son olarak 31 Mart seçimlerine baktığımızda işaret etmemiz gereken bir başka şey de milliyetçilik üzerine yapılan vurgu ve bu vurgunun özellikle MHP tarafından iyi değerlendirilmesi. Seçimlerde Millet-Cumhur İttifakı arasındaki yarış konuşulurken; konuşulmayan bir başka şey ise AKP ve MHP’nin ayrı ayrı girdiği seçim çevrelerinde ağırlıklı olarak MHP’nin galip gelmesi. Erzincan, Bartın, Çankırı, Bayburt gibi illerde AKP ve MHP arasında yarışta MHP’nin önde olması AKP’nin sağ muhafazakar toplumsal kesimlerin yoğun olarak bulunduğu illerde de üzerinde durduğu eğik düzlemi göstermesi bakımından önemli sayılmalı.
31 Mart seçimleri Pirus Zaferi mi?
31 Mart yerel seçimleri, herkesin fili tuttuğu yerden tarif eden bir sonuç çıkarmıştır. Cumhur İttifakı, oy oranını koruduğu üzerinden kendisine pay çıkarırken büyükşehirleri kaybetmesine dönük bir politik açıklama getirmemektedir. 31 Mart seçimleri oy çoğunluğunu koruyan Cumhur İttifakı için bir Pirus Zaferi sayılıp sayılmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.