Diyanet, tarikatları aratmıyor!
28-09-2019 08:40Ali Erbaş, FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan Kültürlerarası Diyalog Platformu’nun (KADİP) Yönetim Kurulu üyesi ve örgütün meşhur “Abant Toplantıları” katılımcılarından olmasıyla veya örgütle iltisakı sebebiyle kapatılan “Kimse Yok Mu Derneği” etkinliğinde örgüt üyeleri için “gönül erleri” demesiyle koltuğuna oturur oturmaz gündeme geldi.
Nevzat Kalenderoğlu
Dini ‘doğru’ bir yerde konumlandırma, onu siyasi ihtiyaçlarından azade kılma ve bireylerin inanç farklılıklarını koruma altına alma niyetiyle kurulan Din İşleri Kurulu, daha sonra hem çoğunluk inancının propagandisti hem de siyasal yönlendirmelerin dini referansı olma görevine evrildi.
Dev bütçesi ve dev kadrosu ile devlet programından bağımsız düşünülemeyecek kurum, siyasi erk ve devletin bütünleşmesi ile en siyasal kurum haline geldi. Merdiven altı tarikatların çürümüş fikirlerine, onların çocuk ve kadın istismarına son vermesinden, farklı inanç gruplarının ya da inanmayanların yaşam garantilerinin sağlanmasından, hurafelerin inanç dünyasında mahkum edilmesinden, din istismarının en çok da siyasi olarak önüne geçilmesinden başka ne beklenebilirdi ki böyle bir kurumdan. Tabii ki böyle olmadı. İktidarın kullanageldiği gericiliğin bir varyantı sayılabilecek siyasal İslamcılığın hamiliği ve sözcülüğü Diyanet tarafından üstlenildi, bu kesimin çıkarları için propaganda faaliyetine hız verildi.
AKP ile Siyasal İslam serüveninin evreleri Diyanet kurumunun da daha siyasal bir misyon taşınmasını zorunlu kıldı. ‘Ümmeti bölmeyin’ yollu yurtta ve coğrafyada ümmet hamiliğini üstlenen bir ‘Başkan’ figürünün Diyanet’i de ümmetin azami kesiminin sesiymişçesine onları ‘bir ordu gibi’ sımsıkı birleştirme ideasıyla yeniden kuruldu.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez emeklilik dilekçesiyle koltuğundan ve lüks aracından ayrılırken ve halefi Ali Erbaş makamı devralırken memleket ‘FETÖ’ ismi verilen din menşeili bir sarmalla cebelleşiyordu.
2015’te ‘FETÖ’ tarafından kuşatılmış ilan edilen Diyanet, takvimler 2017’yi gösterdiğinde yani darbe girişiminin üstünden henüz 2 yıl geçmişken; cemaat ve tarikatları mercek altına almış gibi gözüküyordu. Diyanet’in başına atanan Erbaş bütün cemaatleri, tarikatları topluyor, kabul günleri yapıyor ya da ziyaretlere koşuyordu; ancak yakın geçmişiyle medyatik selefine de rahmet okutuyordu.
15 Temmuz’un ardından, yoğurdu üfleyerek yemesi gereken iktidar; tam aksine yaraya tuz niyetine boşluklara cemaat bastı. Kuşkusuz tek başına ‘Diyanet İşleri Başkanı’ olmak, hele ki Türkiye gibi bir ülkede tek başına o kurumu belirleyebilecek kudrette olmak anlamına gelmez; henüz atlatılan darbe girişimi de cabası…
Erbaş, daha birkaç ay önce, ‘3. Uluslararası 15 Temmuz Sempozyumu’ isimli bir aktivitede açılış konuşmasını yaptı ve “Hain darbe girişimi ki darbe girişimi yeterince ifade etmiyor. Vatanımızı işgal girişimi diyoruz buna, bu işgal girişimi Allah’ın inayeti, yöneticilerimizin dirayeti ve aziz milletimizin cesareti ile bütün dünyaya örnek olacak şanlı bir direnişle bertaraf edilmiştir” diye konuştu.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül de ‘FETÖ’den arınma dönemi tamamlandı’ demişti. Birkaç yıl önce, ‘FETÖ tarafından kuşaltılan’ Diyanet; en azından bugün Başkanı nezdinde tıpkı Adalet Bakanı gibi ‘mücadelenin başarı ile tamamlandığı’ müjdesini veriyordu.
Kamuoyundaki yaygın kanının aksine bu müjdeyi veren Ali Erbaş, FETÖ’nün en önemli platformlarından biri olan Kültürlerarası Diyalog Platformu’nun (KADİP) Yönetim Kurulu üyesi ve örgütün meşhur “Abant Toplantıları” katılımcılarından olmasıyla veya örgütle iltisakı sebebiyle kapatılan “Kimse Yok Mu Derneği” etkinliğinde örgüt üyeleri için “gönül erleri” demesiyle koltuğuna oturur oturmaz gündeme geldi.
Muhabbeti bu kadarla da sınırlı değildi üstelik; firari Adil Öksüz, Suat Yıldırım ve Ali Erbaş Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde mesai arkadaşıydılar. Adil Öksüz’ün doktora tez jürisinde Yıldırım ve Erbaş’ın olur imzası bulunuyordu.
Oysa Erbaş, ‘FETÖ’ ile mücadeleden daha tarihi görevlere soyunmuştu bile. “Sekülerizm kıskacında debelenen insanlık” için birşeyler yapmak istiyordu Ali Erbaş. “Allah ve resulunün ezeli ve ebedi çağrısını sekülerizm, yani dünyevileşme ve hiçbir değer tanımama kıskacında debelenen insanlığa ulaştırmak için her zamankinden daha çok çalışmamız gerekiyor.” mesajını paylaşıyordu ilk gününde.
Ülke sathında ‘örgütlenen’ kurum
“Cami Gençlik Kolları” öneriyordu Erbaş binlerce cami için, “Özellikle üniversite camilerimizde çalışmalarımız devam ediyor” diyerek kampüslerdeki cami açılışlarına katılıyordu.
Erbaş, “Medrese akademiden, akademi medreseden istifade etsin. Yani bu şekilde daha güzel ilmi faaliyetlere adım atılmış olsun” diyordu. Diyanet, üniversite akademi programlarının işleyişini de takip etmeye soyunuyordu.
Kurum, her cami görevlisine 10 genci örgütleme görevi verirken; KYK yurtlarına ‘manevi rehberlik’ adı altında memurlar istihdam etmek istiyordu.
Mahalle ve köylerde de “gençlik sorumluları” görevlendirerek bir ‘eğitim faaliyeti’ murad ediyordu Diyanet, kuruma bağlı personelden de değil, “genç gönüllü”lerden seçecekti bu ekibi.
Diyanet, Türkiye genelinde her ortaokul ve lisenin tüm kademelerindeki tüm sınıflarında da birer “temsilci” belirleyecek, bunların da üzerinde birer “okul sorumlusu” atayacaktı.
Örgütlenme asgari yaşı burada bitmiyordu; Erbaş, “4-6 yaş kuran kurslarını açtık. Sizlerden gayret bekliyoruz, destek bekliyoruz. Her mahallede nasıl ki Ali Ulvi kurucu döneminde, onun döneminin bir miktarında Sıbyan Mektepleri varsa şimdi Sıbyan Mektepleri’ni ihya edelim yeniden. Bu fırsatı iyi değerlendirelim” diyordu.
Aynı Diyanet’in açtığı Diyarbakır Kulp’taki yatılı Kuran kursunda gece çıkan yangında 6 öğrenci yanarak öldü, ne gam…
Yine aynı Diyanet İşleri Başkanlığı, “Kızlar 9, erkekler 12 yaşında buluğ çağına girer” ve “Buluğ çağına giren kişiler evlenebilir” diye buyurdu.
‘Beden mahremiyeti ve tesettür’ başlıklı hutbesinde, ‘Özellikle erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymaz’ deniliyordu.
Diyarbakır Bağlar’da Ali İhsan Çelebi Eser Erkek Yatılı Kuran Kursu’nda 40 çocuk kahvaltıda yediği yemeklerden zehirlendi, ‘çocuklara kıymayın’ fetvası yoktu.
Diyanet bir rapor hazırladı, ‘Kurslarda dernek, vakıf, cemaat hâkimiyeti ortadan kaldırılmalı’ dedi. Aynı kurumun 2018 raporunda, 0-4 yaş arasında 16 bin 370 bebek ve çocuğun Kuran kursuna gönderildiği açıklandı.
“Bir çocuğun ‘din’ perdesi altında istismarı için de merdiven altı bir tarikat bulması gerekmiyor” denilmedi.
Fetvalar ve Diyanet
“Kendisini Müslüman olarak tanımlayan insanlardan nereden baksanız en az 20 milyon kadarı kulaktan dolma dini bilgiler alıyor” diyen Erbaş, “Keşke Yunan yenseydi, şeriat kalsaydı” diyen Fesli Kadir’i ziyaret etti; taraflarından Şeyhülislam bile ilan edildi.
“Şeyhülislam geliyor ziyaretime. En korkak müessese Diyanet’ti. Şu Şeyhülislam’ın beni ziyarete gelmesi var ya tarihi bir hadisedir. Ben vebalıydım. Kemal ilah. Ona karşı laf söyleyen birisini nasıl ziyaret edersin?” dedi Mısıroğlu Kadir.
Diyanet’in Cuma Hutbesi’nin konu başlığı, “Çanakkale Zaferi ve Birlik Ruhu” iken hutbede Çanakkale Anafartalar komutanı Gazi Mustafa Kemal’in adı bile geçmiyordu. Kendi uydurduğu teamüle uyup 30 Ağustos’ta da es geçecekti Mustafa Kemal’i.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, “Ateizm Tanrı’yı da dini de her şeyi inkar etmek ama deizm çok enteresan bir tuzaktır. Bu tuzağa gelme noktasında olan arkadaşlarınız olursa onları uyarınız” diye buyurdu.
Erbaş, “Kendi aklıyla güya Tanrı’yı bulacakmış, Tanrı da o anlayışa göre, özellikle Allah demiyorum bakın çünkü böyle bir felsefeyi anlatırken yüce Allah kavramını da kullanmaktan sakınırım. Güya Tanrı da insanı yaratmış kenara çekilmiş” sözleriyle yükselen deist rakamlarına ateş püskürdü.
Tarikatlar, Diyanet’in eline su dökemez…
“Bir Müslümanın dinî görevlerini yerine getirmesi için herhangi bir tarikata, cemaate girmesi veya bir şahsa bağlanması şeklinde bir zorunluluk yoktur” derken ne kadar haklıydı Ali Erbaş. Diyanet varken merdiven altı tarikatlara, FETÖ’ye, türlü cemaatlere ne hacet.
150 bini aşkın kadrosu, 90 bin civarında camisi, 30 bini aşmış Kuran Kursu ve benim diyen Holdinglere taş çıkartacak 10,4 milyar liralık dev bütçesiyle işte Diyanet:
“Her nerede Kuran’dan bahsedilirse, Kuran okunursa, orada bulunan insanların üzerine melekler kanatlarını gererler. Sürekli şekilde rahmet yağdırırlar… Çocuklara 7 yaşına girdiklerinde namaz kılmayı öğretmeliyiz. Önce doğru temel dini bilgileri yavaş yavaş öğretmeye başlayacağız. Bu şekilde çocuklarımızın şahsiyet kazanmalarına vesile olacağız. Karakterlerini kazanırken, Müslüman bir şahsiyet olma özelliğine sahip olacak çocuklarımız”
“Babanın kızını kalın elbiselerden tutarak ya da vücuduna bakıp düşünerek, şehvet duyması, bu tür bir haramlık oluşturmaz. Babanın kendi öz kızını öperken şehvet duyması durumunda nikâhın ne olacağı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bazı mezheplere göre, babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur.”
(Alevilerle evlilik caiz mi?) “Müslüman olanla evlenilir, Müslüman olmayanla evlenilmez”
“Bir kimse, yüzüne karşı ‘seni boşadım, benden boş ol’ gibi boşamayı ifade eden sözleri şifahî olarak söylemek suretiyle, eşini boşayabileceği gibi, bu sözleri telefon, mektup, mesaj, internet ve faks yoluyla bildirerek de boşayabilir. Söz konusu iletişim vasıtalarıyla boşamak, sözlü olarak yüz yüze boşamak gibi geçerlidir. Ancak, bu durumda kocanın, boşamış olduğunu inkar etmemesi gerekir.”
“Feminizm, ahlaki ve sosyal bakımdan çok olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bir kere, feminizm hareketine ‘kapılan’ kadın, genel olarak kayıtsız şartsız özgürlük düşüncesiyle aile için vazgeçilmez olan birçok kural ve değerleri hiçe saymaktadır.”
“Kefen olarak kullanılacak bez, çok basit ve adi veya çok pahalı olmamalı, ölünün mal varlığına uygun olarak alınmalıdır”
(Engelliler camide sandalyede namaz kılabilir mi? “Dini açıdan zorunlu ve meşru bir sebep bulunmadıkça camilerde sandalyede namaz kılmak, göze hoş gelmeyen bir görüntü ortaya çıkarmakta ve cemaat arasında tartışmalara sebep olmaktadır. Özellikle üzerinde namaz kılmak amacı ile camilerde sıralar halinde sabit oturakların yapılması, cami doku ve kültürüyle bağdaşmamaktadır. Bu sebeple hastalık ve özürlülük gibi herhangi bir rahatsızlığı bulunan kimselerin, zorunlu olmadıkça namazlarını sandalyede değil, yere oturarak kılmaları uygundur.”
(Grev fetvası) “İşi gereğinden fazla yavaşlatmak ve işyerine zarar vermek, karı ve karlılığı azaltıcı davranışlarda bulunmak, çalışanı ağır dini mesuliyet altına sokar.”
“Şeker bayramı diye bir bayram yok, bu Ramazan Bayramı’dır. Çocuklara şeker verildiği için bayramın adı şeker bayramı olmaz.”
“Kameralar bir ömür boyu kayıtta kalacak, en başarılı ‘YouTuber’lar hesap günü tespit edilecektir”
“İzni olmadığı halde bir başkasına ait herhangi bir fotoğraf ya da bilgiyi sosyal medya hesaplarında paylaşmak, bu şekildeki paylaşımları beğenmek ve retweet etmek kul hakkı ihlalidir.”
“Nişanlıların flört etmeleri, dost hayatı yaşamaları, dedikoduya mahal verecek şekilde baş başa kalmaları, el ele tutuşmaları ve benzeri İslam’ın onaylamadığı davranışlardan uzak durmaları gerekir.”
“Kürtaj yaptıran 5 deve ceza tazminatı öder: İslam annenin hayatını doğrudan etkileyecek bir zaruret bulunmadıkça anne karındaki çocuğun düşürülmesini ve aldırılmasını kabul etmemektedir. Cenine karşı bir cinayet işlenmesi halinde gurre denilen bir ceza tazminat ödenir. Gurre miktarının sünnetteki tatbikat örneğinden yola çıkarak 5 deve, altın ve gümüş (212 gram altın) olduğu görülmektedir.”
İşte, sapkın tarikatlara, din tacirliğine, siyaset simsarlarına geçit verilmesin diye kurulmuş Diyanet kurumunun hal-i pürmelali…