Türkiye’de yerel seçimler, ertelenen İstanbul Büyükşehir Belediye seçimiyle birlikte 23 Haziran’da tamamlanabildi. Seçim duyarlılığı oldukça yüksek bir ülke olduğumuz gerçeği düşünüldüğünde, ayları bulan seçim politizasyonunun toplumun neredeyse her bölmesine ulaştığını söyleyebiliriz.
Seçmen duyarlılığının bu derece etkili olmasının nedenlerinden biri, AKP’nin kendi meşruiyetini sandığa indirgeyerek siyasal alanı yalnızca seçimler üzerinden tanımlamasıydı. Özellikle darbe girişimi ve OHAL’in ardından sokağın AKP eliyle yasaklanması toplumsal alanda sandığa duyulan önemi de zorunlu olarak artırdı.
Diğer yandan sol ve devrimci güçlerin önemli bir bölümü, neredeyse her yıl önlerine getirilen sandıkla birlikte seçim süreçlerinde belirgin sıkışmalar yaşadı. Bu basıncın sonucu olarak düzenin Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı olarak iki kutupta sürdürmek istediği seçimlere, solun bir bölmesinin “stratejik oy” ve “AKP’yi geriletmek” gibi stratejilerle dahil olduğunu görüyoruz.
Bu stratejinin parçası olarak seçimlerde tavır geliştiren Emek Partisi (EMEP), Ocak ayında yaptığı açıklamada seçime dair tutumunu “Tek adam ittifakına oy yok” başlıklı açıklamayla duyurmuştu. Açıklamada seçim dışı bırakılan EMEP’in kayyım atanan yerlerde HDP’yi destekleyeceği, diğer bölgelerde ise ortak adaylar ya da bağımsız adaylarla hareket edeceği belirtildi.
Seçim süreci yaklaştıkça “tek adam rejimini geriletme” stratejisinin bir parçası olarak EMEP’in tutumunu daha da somutlaştırarak İzmir, İstanbul ve Ankara’da CHP listelerinden seçime giren Büyükşehir adaylarına destek vereceği açıklaması yapıldı.
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan Evrensel Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Seçmenlerin iki bloka mahkûm edildiği bir seçim sistemi aritmetiği ve sahadaki durum ile, emek demokrasi güçlerinin mevcut durumdaki zayıf inisiyatifi toplam olarak yerel yönetimlerdeki iktidar pratiğinin geriletilmesi için ortaya böyle bir seçenek çıkarıyor.” diyerek süreci somutladı.
İki blok arasında sıkışan EMEP
Selma Gürkan’ın açıklamasında söylediği “iki bloka mahkûm” olan seçim aritmetiğine ilk önce EMEP’in sıkıştığını söylemeliyiz. EMEP’in uzun süredir HDP’ye uyumlu bir siyaset izlediğini biliyoruz. HDP’nin kendine göre farklı politik hedefleri ve ihtiyaçları olması muhtemeldir. Fakat sosyalist bir program iddiası taşıyan EMEP’e ne demeli?
Siyaseti “durdurmak”, “engellemek” ve “dayanışmak” üzerine kuran bir politik hattın, kendi sınıfsal iddiasını nasıl sürdüreceğini açıkçası merak ediyoruz. Öncelikle EMEP’in yaşadığı sıkışmanın kendi siyasal ufkuyla doğrudan ilgili olduğunu düşündüğümüzü belirtelim. EMEP uzunca bir süredir kendilerinin belirlemediği süreçlerin parçası olarak siyaset yapmaktadır. Belirlenmiş bir sürece dahil olmanın, hatta bunu düzen içine doğru yapmanın devrimci siyasete nasıl bir katkısı olabilir?
EMEP’in seçim bahsinde yaşadığı akıl dağınıklığının yalnızca seçimlerden ibaret olmadığını söylemeliyiz.
EMEP’in AKP ile başlayan İkinci Cumhuriyet sürecine dair kapsamlı bir kavrayışı olup olmadığı kuşkuludur. EMEP kendisini geniş bir muhalefet bloğunun parçası olarak görürken, sınıf mücadelesini öncelediğini düşündüğü birçok başlıkta enerjisini tüketmektedir.
Seçimlerde oluşan “stratejinin” sınıf siyasetiyle nasıl bir bağı olduğu sorusunu EMEP’e sormak isteriz. Ortada koca bir “politik bulamaç” bulunmaktadır ve EMEP’in içinde bulunduğu sol güçlerin “AKP’yi gerilettikten” sonra ne yapacakları sorusuna henüz yanıt üretilmiş değildir.
“Stratejik oy” kimin stratejisi
EMEP’in siyasetteki karmaşası kavram ve söylemlerine de yansımış durumda. Daha iyi anlamak için sadeleştirerek ilerleyelim.
İlk olarak, EMEP’in desteğini sunduğu CHP adaylarının aynı zamanda politik bir ittifakın adayları olduğunu hatırlatmak isteriz. İmamoğlu’nun bir elinden CHP diğer elinden İYİP tutmaktadır. MHP’li geçmişini ve milliyetçi kimliğini bugün dahi övünerek sahiplenen Mansur Yavaş’ın bir elinden CHP diğer elinden İYİP ve ülkücü küskünler tutmaktadır. EMEP’in seçim pratiği, kendisini politik olarak Millet İttifakı’nın parçası haline getirmiştir.
İkincisi, mevcut ittifakın tabanı sanılandan daha renklidir. Saadet’lisi, MHP’lisi, küskün AKP’lisi, HDP’lisi aynı torbanın içerisinde “beş benzemez” olarak bir araya gelmiştir. İmamoğlu’nun bir gün Deniz Gezmiş’i, başka bir gün Demirel ya da Türkeş’i anması başlı başına ilkesizliktir fakat mevcut ittifakın ruhuna en uygun siyasi açılım olarak düşülmelidir.
Üçüncüsü, AKP’yi geriletme stratejisinin sola ait bir strateji olduğunu düşünenler varsa ilk elden düşüncelerinden vazgeçmelidirler. Stratejik oy çağrısı bulunmaz bir nimettir ve AKP’ye duyulan öfkenin kaymağını solcular değil düzen muhalefeti yemektedir. AKP’nin geriletilmesi önemsiz görülemez fakat kimin gerilettiği ve yerine neyi önerdiği bizim açımızdan hayati öneme sahiptir.
Seçimler ve sonuçları bu açıdan değerlendirildiğinde düzen karşıtı cephenin değil, düzen içi alternatiflerin güçlendiğini görüyoruz. Ortaya çıkacak sonucun yakında düzeni kurtarma paketi olarak emekçilerin önüne koyulması kaçınılmaz görünmektedir.
Normalleşme talebi ve devrimci siyaset
Düzenin istediği terbiye edilmiş bir AKP’nin yeni düzen aktörleriyle birlikte yaraları sarması ve toplumsal mutabakatın sağlanmasıdır. Bunun adı “normalleşme” olarak sunulmaktadır.
Normalleşme, AKP’nin içinde “kendini bilmez” bir grubun ehlileştirilmesiyle düzenin aklanması ve sürekliliğinin garanti altına alınmasıdır.
Bugün AKP’yi geriletmek için türlü düzen içi ittifakların parçası olan solun, politik programlarının neresinden durduklarını gözden geçirmeleri gerekiyor. Politik programların çıtası giderek düşerken, devrim fikri zamansız hatta arkaik bir söylem olarak görülürken, başka bir düzen arayışının yerini normalleşme söylemi alırken, solun düzen dışı bir sıçrama yakalaması mümkün değildir.
Seçimlerde AKP’yi geriletme stratejisiyle her şeyin aynı çuvala doldurulması, siyasetin sınıflar üstü bir alan olarak tarif edilmesi demektir.
Bu strateji Davutoğlu, Babacan, Gül gericiliğinin siyasette bir ittifak unsuru olarak görülmesine alan açmıştır. Normalleşme uğruna piyasa sömürüsüne, gerici-faşist NATO artıkları ile solun aynı sepette konulmasına meşruiyet sağlanmıştır.
Devrimciler düzen içi muhalefet projelerinin parçası olamazlar. Bu siyaset tarzı temelden reddedilmelidir. Enerjimizi tam da düzeni kurtarma programlarının karşısına koymak ve bu hattın toplumsallaşmasını sağlamak zorundayız.
Bu haber en son değiştirildi 7 Temmuz 2019 12:25 12:25
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…