Ensar’a “yürü ya kulum” diyenler

Ensar’a “yürü ya kulum” diyenler

19-05-2019 06:10

Bir yurttaşlık hakkı olan eğitim, devlet tarafından garanti altına alınmadığı içindir ki, aileler çoğu zaman çaresizlikten çocuklarını Ensar Vakfı’na ait yurtlara göndermektedir.

Alev Doğan

Çocuklar bir sınırdır, bir insanlık sınırıdır. Evrensel normlar gereğince de böyledir bu. Ve bu sınırı korumak adına çaba gösterenler, türevleri gibi Ensar Vakfı’nın da, çocukların güvenliği ve sağlığı açısından ne derece tehlike teşkil eden bir “kurum” olduğunu bilirler. Yalnızca Karaman’daki sistematik istismar vakası değil, her şubesinde ayrı skandalın yaşadığı Ensar Vakfı adlı adınca “istismar ve şiddet” üreten bir “kurum”dur.  Ve Ensar Vakfı bugün 165 şubesi, 34’ü kız, 24’ü erkek olmak üzere 60 öğrenci yurdu ile Türkiye’nin dört bir yanını adeta bir örümcek ağı gibi sarmıştır. Bunda AKP iktidarının arka bahçesi işlevi görmesinin yanı sıra, eğitimin ticarileştirilmesinin de büyük payı vardır. Zira Ensar Vakfı’na gönderilen çocukların önemlice bir kısmı ya yoksul ailelerin çocuklarıdır ya da kimsesizlerdir. Bir yurttaşlık hakkı olan eğitim, devlet tarafından garanti altına alınmadığı içindir ki, aileler çoğu zaman çaresizlikten çocuklarını Ensar Vakfı’na ait yurtlara göndermektedir. Kısacası çocukların bir insanlık sınırı olduğunu bilenler için tek başına Ensar ve türevleri ile mücadele etmek yetmez, eğitimin eşit-parasız bir hak olduğu gerçeğinde de ısrarcı olmak gerekir diyerek Ensar’ın siciline biraz göz gezdirelim.

Ensar, 12 Eylül askeri darbesinden az bir zaman önce 1979’da, “din ve ahlak eğitimi” ve “değerler eğitimi” vermek “amacı” ile kurulmuştur. Darbe ile aralarında İlerici Kadınlar Derneği (İKD) gibi yüzlerce kitle örgütünün, derneğin “zararlı faaliyetler” gerekçesi ile kapatıldığı ama Ensar gibi dini örgütlenmelere yol verildiği gerçeği bile AKP’nin 12 Eylül’ün öz be öz çocuğu olduğu gerçeğini görmemize yeter sebeptir. Kısacası AKP ve peşine taktığı liberal koro, AKP’nin vesayet rejimini yıktığını iddia etse de aslında durum bunun tam tersidir. Bu 39 yılda, dinci gericilik artmış, tarikatlara, cemaatlere adeta “yürü ya kulum” denilmiş, Türkiye’nin toplumsal dokuları ile oynanmıştır. 2011’den beri Ensar Vakfı’nın Mütevelli Heyeti Başkanlığı’nı yürüten İsmail Cenk Dilberoğlu’nun aynı zamanda Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu üyesi olduğu gerçeğini de eklersek, ne anlatmak istediğimiz sanırım anlaşılacaktır. Ancak biz devam edelim…

Karaman’daki istismar skandalı

Bilindiği gibi kamuoyu Ensar’ın gerçek yüzü ile Karaman’daki istismar skandalıyla tanışmış, bu skandalın ardından ise vakfın diğer yurtlarında ya da şubelerinde de benzeri vakaların yaşandığı gerçeği ile tanışmıştı. Hatırlayacak olursak; Ensar skandalı kamuoyunun gündemine BirGün gazetesinin internet sitesinde 12 Mart 2016’da Serbay Mansuroğlu imzasıyla yayımlanan “Karaman’da 45 erkek öğrenciye tecavüz!” başlıklı haberiyle girmişti. Bir çocuğun okula gitmek istemeyişi üzerine ablasının psikiyatriste götürmesi, çocuğun kendisine hayvan pornoları izletildiğini söylemesi ve psikiyatristin savcıyı araması üzerine soruşturma açılmış, tecavüze uğradığı ileri sürülen 45 çocuktan 10’u Karaman Devlet Hastanesi’nden tecavüz raporu almış ve raporlar dava dosyasına girmişti.  Söz konusu çocuklar, köy ve mahallelerde oturuyor, okumaları için ilgili vakıfların kurslarına gönderiliyordu. İddianamede savcılık ilgili vakıf ve dernek için de denetim çağrısı yapmıştı. Karaman Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada sanık Muharrem Büyüktürk için “çocuğun nitelikli cinsel istismarı”, “hürriyeti tahdit”, “kasten yaralama” ve “müstehcen görüntüleri izletme” suçlarından 600 yıla yakın hapsi istenmiş, mahkeme sonucunda ise sanık Muharrem Büyüktürk her öğrenci için ayrı ayrı olmak üzere toplamda 508 yıl 3 ay hapis cezası almıştı. İşin bu kısmı bile yeterince trajik iken, skandalın “suçun bireyselliği” kılıfı ile örtülmeye çalışılması Türkiye’nin nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu göstermeye yetti.

Ensar’a kimler destek verdi?

Ensar Vakfı Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu, Ahmet Hakan ile yaptığı söyleşide konuya ilişkin şu ifadeleri kullanarak vakfını temize çıkartmaya çalışacaktı;

“Suçlanan şahıs, 2013 yılında 5 ay süreyle vakfımızda gönüllü etüt öğretmenliği görevinde bulunmuş, bu süreden sonra da vakfımızla hiçbir irtibatı olmamıştır. Savcılığın açıklamasında bu şahsın, ilk suç fiilinin 2014 yılında ve farklı yerlerde işlendiği kanaati oluştuğu beyan edilmiştir. Kanaatimizce vakfımızın bu olayla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.”

Benzer bir açıklama dönemin Aile ve Sosyal Politikalar bakanı Sema Ramazanoğlu tarafından yapılacak ve Ramazanoğlu şu skandal ifadelere imza atacaktı;

“Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz, ama öteki taraftan bunu yapan kişi için de sıfır toleransla hukuki açıdan bütün takibimizi yapıyoruz”

İBB muslukları Ensar için açmış

Hükümet kanadından Ensar’a destek sürerken, sermaye de Ensar’ın üzerinden elini çekmeyeceğini doğrudan gösterecekti. Karaman’daki skandalın ardından, Ensar Vakfı’nın düzenlediği etkinliğe sponsor olduğu için Turkcell’e Twitter’da tepki gösterilirken, firma, tweetlerin toplandığı etiketlere ve tepki gösteren hesaplara “erişimin engellenmesini” isteyecekti.

Kısacası, AKP’si ve sermaye sınıfı eliyle Ensar Vakfı koruma altına alınmış ve daha da palazlanması için bir kez daha “yürü ya kulum” denilmişti. Ensar Vakfı bu süreçte, kapatılmak bir yana dursun, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile protokol imzalayıp, işbirliği yapacak kadar meşru hale getirildi.

İş bununla da sınırlı kalmadı elbette, İstanbul Büyükşehir Belediyesi CHP Meclis Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Tarık Balyalı’nın paylaştığı rapora göre, Ensar Vakfı, İstanbul Büyükşehi Belediyesi (İBB) en fazla yardım alan dördüncü kurumdu. 2018 ve öncesini kapsayan rapora göre Ensar Vakfı İBB’den tam tamına 29 milyon 797 bin 240 lira “yardım” almıştı.

Ebetteki Ensar Vakfı’na muslukları açan yalnızca İBB değil. Türkiye’nin hemen hemen her şehrinde bir şubesi bulunan Ensar’ın kimi belediyeler ile de ilişkisinin ne denli sıkı olduğu bilinen bir gerçek.

Sonuç yerine

Başta yazdığımızı tekrar etmek pahasına, bir insanlık sınırı olan çocukları korumak için tek başına Ensar Vakfı ile mücadele etmek yetmiyor. Ensar ve benzerlerini ortaya çıkartan, onlara “yürü ya kulum” diyen, eşitsizlikler üzerine kurulu bu düzeni de alaşağı etmek gerekiyor. Sonrası zaten iyilik, güzellik.