Ezberini unutan sol, ezber bozabilir mi?
16-06-2019 08:40Evet "sol bu haldeyse çıkış nasıl olacak?" sorusu cevaplanmayı bekliyor. Kısa yoldan değil nasıl cevaplanması gerekiyorsa öyle cevaplanmalıdır ve cevaplanacaktır.
Mir Güney Kartal
Sosyalizmin çözülüşüyle birlikte emperyalist-kapitalist sistemin ideolojik, siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel alanlarda yoğun bir taarruza geçtiği dönem, Türkiye sermaye sınıfı açısından da ”yeni bir milat” olmuştu.
Emperyalizmle uyum ve merkezileşme arayan Türkiye kapitalizminin son kırk yılı ve özellikle AKP dönemi bu miladın siyaseten ne anlama geldiğini göstermiştir. Sermaye’nin, AKP eliyle giriştiği rejim değişikliğiyle birlikte 1917 Ekim devriminin yarattığı siyasi iklimin ürünü olan 1923 Cumhuriyeti ortadan kaldırılmıştır.
Bu gerici tasfiye sürecinde AKP’nin ittifak unsurlarından liberallerse hem toplumsal ve örgütsel olarak daralan hem de ideolojik üretimi askıya alan solun bir bölümünün akıl tutulması yaşaması ve düzen siyasetine yönelmesi açısından önemli rol oynamıştı.
İdeolojik mücadelenin zayıflaması, sosyalist solun kendi ‘’bağımsız gücünü’’ kurmak ve güçlendirmek yerine kırmızı çizgilerini silikleştirmesini de beraberinde getirmiştir.
Bu durumun ortaya çıkardığı tabloyu biraz açmak gerekiyor. Bunun için ilki ikincisinin de önünü açan iki noktaya değinmek yerinde olur.
İktidar perspektifinden uzaklaşmak ve “büyük siyaset” adıyla sınıftan kaçış…
İktidar perspektifinden uzaklaşan nereye yaklaşıyor?
Bugün sosyalist hareketin önemlice bir bölümü, Bolşevikleri 1917 Ekim devrimine götüren sürecin yol göstericiliğine sırtını dönmüştür. Öncesi ve sonrasıyla Bolşeviklerin tartışmasız bir şekilde merkezde tuttuğu en önemli şeylerden biri iktidar perspektifiyken, bugün bu sadece söylemsel düzeyde hatırlanmaktadır.
İktidar perspektifi kavramına genel bir tanımla işçi sınıfına öncülük iddiasındaki öznenin, burjuva iktidarını olabilecek en kısa zamanda alaşağı etmek üzere kuşatmaya çalışması, iktidar alındıktan sonraysa devrimi muhafaza edip sürekliliğini sağlama iradesidir diyebiliriz. Bu iradenin siyasi mücadele içinde kırmızı çizgilerini doğru yere çekmesiyse büyük önem taşımaktadır.
Peki bu kırmızı çizgiler, öncülük iddiası taşıyan öznenin güncel siyasal gelişmelere müdahale etmek yerine sırtını dönmesi anlamına mı gelir?
Aksine, düzenin krizlerine ve bunların sonucu olarak ortaya çıkan toplumsal hareketlere, işçi sınıfının ve sosyalist devrimin tarihsel çıkarlarını en başa yazarak müdahalede etmekten bahsediyoruz.
Seçimler de dahil olmak üzere düzen içi gerilimlerin ortaya çıkaracağı her güncel siyasal gelişmenin ”içinde” olmak, düzen karşıtlığına örgütlenmesi hedeflenen işçi sınıfını ve toplumsal dinamikleri, dönüştürmeye yetmekte midir? Solun içinde bulunduğu durum yetmediğini açıkça göstermektedir.
Temel sorun buradadır ve açılması gerekir.
Verili nesnelliğin düzen karşıtı bir noktaya taşınması ve dönüşmesi öznenin işçi sınıfı içindeki örgütlülüğüne ve bağımsız bir güç olarak siyasal ve toplumsal alanda yaratabileceği etkiye bağlıyken, kendi gücüne ve düzen aktörlerinin nesnellik üzerindeki belirleyiciliğine/etkisine bakmaksızın girişilen ”müdahaleler” emekçilerin düzen karşıtı bir çizgiye çekilmesi, sosyalizme örgütlenmesi ve siyasete ağırlık koymasına katkı sağlamıyor.
Sosyalist hareketin yakın tarihinde ve günümüzde, teorik olarak da arkası doldurulmaya çalışılan aşamacı tezlerin kaynaklık ettiği bu ‘’müdahaleci’’ tarz, tabloyu sosyalistler lehine değiştirmemekle beraber tezi ortaya atanları daha da geriye götürmektedir.
İktidar perspektifinden ve doğalında sosyalizmin bağımsız hattından uzaklaşmayı büyük ”devrimci” arayışlara uygun şekilde teorize eden siyasal hareketlerin yaklaştığı yer, düzen partilerinin veya aktörlerinin makam odalarıyla iftar sofralarında aynı kadraja girmek oluyor.
Daha ötesi değil…
Yukarıda değinilen sosyalist iktidar perspektifinin altını kalınca çizerek ve deyim yerindeyse komünist hareketin devrimci ezberlerinden olduğunu hatırlatarak devam edelim…
”Büyük siyaset”: sınıf mücadelesinin devrimci görevlerinden kaçışın anahtarı
Sosyalist hareketin örgütsel gövdesinin daraldığı, siyasi ve toplumsal etkisinin zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz.
Öte yandan sermaye düzeninin siyasi/ekonomik krizlerine, emekçiler adına müdahale edebilmenin biricik koşulunun, siyaset sahnesinde gerçek sosyalist bağımsız bir güç haline gelinmesine ve buna emek verilmesine bağlı olduğu gerçeğiyse ertelenemez bir devrimci görev olarak karşımızda durmaktadır.
Devrimci görevler açıkken, solun bir bölümü “büyük siyasetin” bir parçası olarak buraya yön vereceğini zannetmekte, haliyle düzen partileriyle ‘’cepheleşmeyi’’ sürekli gündeminde tutmaktadır. Gerçekte kolay siyasete yönelmenin ürünü olarak karşımıza çıkan bu tutum, sınıftan kaçışın kapısını da sonuna kadar açmaktadır.
Kolay siyasete yönelenlerin, sermaye sınıfı ve emperyalizmle ilişkileri silikleştirilmiş bir AKP karşıtlığı üzerinden düzenin başka bir partisiyle rahatça buluşabilmenin yolunu yaptıklarını da söylemeliyiz.
Özellikle bol seçimli son yıllarda, düzenin iki ‘’muhalefet’’ partisi CHP ve HDP arasında mekik dokuyan, biri olmazsa diğerinin yanında soluk alan o da olmadı iki düzen partisinin arasında “köprü” olmayı devrimci bir görev sayan garabet bir siyasi tabloyla karşı karşıyayız.
İkinci cumhuriyete geçişin yarattığı düzen içi ‘’gerilimlerin’’ sıkça ‘’şiddetlendiği’’, rejimin yerleşmesi için aranan uyum zemininin ise bu ‘’gerilimlerin’’ yarattığı düzlemde ortaya çıktığı görmezden geliniyor, kafalar kuma gömülüyor.
Bu uyum arayışının son örneğini 19 Mayıs günü Samsun’da Erdoğan’ın kanatları altında verilen aile fotoğrafına bakınca görebiliriz. Yaklaşık iki ay önce linç edilmek istenen ana muhalefet partisi lideri Kılıçdaroğlu, bindiği o gemide yalnız değildi. Burada kastettiğimiz Erdoğan ve düzen partilerinin diğer temsilcileri değil.
Kadraja girmese de solun önemlice bir bölümü aşağıda örneklerini vereceğimiz tutumu nedeniyle Kılıçdaroğlu ile birlikte o geminin güvertesinde yerini almıştır.
Gericiliğin toplumsal yaşamın her alanında arsızlaştığı bu dönemde, Kürt mele’ler ile iftar sofralarına kurulanlara, cihatçı çetelerle ilişkisi tartışmasız olan gerici İHH’yı meşru görenlere, Komünist Nâzım’ın “milletimin en talihsiz gecesi ana rahmine düştüğünüz gecedir” diye seslendiği Adnan Menderesi demokrasi kahramanı ilan edenlere, TÜSİAD ile her fırsatta bir araya gelenlere oy örgütleyenlerin, CHP liderini ”eleştirmesi” veya yükünü hafifletmeye çalışması, trajikomik bir durum ortaya çıkarıyor.
Düzen partilerinin siyasal ve toplumsal alanı da belirleyen gerici-sağcı adımlarına gözlerini kapayarak meşruiyet katan “sol” artık bununda ötesine geçip iftar sofralarına kurulup, bizzat ramazan sohbetleri düzenler hale gelmişlerdir.
Yeri gelmişken aynı çevrelerin Kürt siyasi hareketinin yönelimlerine kendini uydurma arayışının ortaya çıkardığı başka bir arızi duruma da değinmek gerekir. 31 Mart seçimleri öncesi DDHD ittifakının HDP ile işbirliğine gitmemesi üzerine ittifakın Dersim Belediye Başkan adayı Maçoğlu’na HDP eksenli ittifakın bir parçası olarak söylenmedik söz bırakmayan bu çevreler, bugün ise liberal ve ulusalcıların antikomünist hezeyanlarını da barındıran Dersim-Tunceli tartışmaları açılınca soluğu Maçoğlu’nun yanında alıp dayanışma ziyaretinde bulunabiliyorlar.
Ezberini unutan, tutarsızlıklarıyla itibarını kaybeden, liberal bir bakış açısıyla siyaset okuyan ve yapan, bırakın ilerlemeyi gerileyen “sol” makus talihine kopyalanmış bir sayfa daha ekliyor.
Sınıf mücadelesinin devrimci görevi: Kendi ezberimizi örgütlemek
Evet “sol bu haldeyse çıkış nasıl olacak?” sorusu cevaplanmayı bekliyor. Kısa yoldan değil nasıl cevaplanması gerekiyorsa öyle cevaplanmalıdır ve cevaplanacaktır.
Sosyalist iktidar perspektifine ve devrimin güncelliğine bağlı kalarak sosyalizm mücadelesinin zorluklarına göğüs geren, kararlılık ve sabırla doğru yere emek verenler tarafından cevaplanacaktır.
Sermaye egemenliğinin devamından yana olanlarla yan yana gelmek için değil, sınıfın öncüsü olarak işçi sınıfının örgütlenmesi için strateji üretip ısrarla sınıfın içinde derinleşenler tarafından cevaplanacaktır.
Gericilikle mücadelede tutarlı olarak, AKP’nin gerici hamlelerine ses çıkarıp CHP ya da HDP bunu yapınca kafayı kuma gömmeyenler tarafından cevaplanacaktır.
Anti-emperyalizm bayrağını, söz konusu Kürt siyasi hareketinin çıkarları olduğunda indirenlerce değil, Türkiye işçi sınıfının ve dünya emekçi halklarının çıkarları için her daim yukarıda tutanlar tarafından cevaplanacaktır.
Bu cevapları verecek özne mi?
Marksist-leninist ezberini bozmadığı için zaman alacak belki ama o özne de yukarıdaki cevapları vere vere gelişip serpiliyor zaten…