İmam hatipler ve Diyanet ile kurulan rejim
28-09-2019 08:30İmam Hatipler ile AKP’nin eğitimi ve geleceği dönüştürmedeki en büyük projesi ilerlemeyi sürdürüyor. Benzer oranda artan niteliksizleşme ise AKP’nin düşündüğü bir husus olmasa gerek. Çünkü, bu konudaki tek hedeflerini bizzat Erdoğan belirtmişti : Dindar ve kindar bir nesil yaratmak!
Berkay Çelen
AKP’nin sıradan bir parti olmadığı artık herkesin malumu. Kurulduğu yıllardaki ve iktidarlarının ilk yıllarındaki hemen yıkılır algısı yapan gayri ciddi yorumları bir kenara koyarsak bu partinin önemli bir misyon ile donanmış olduğunu, bazen iktidar bazen muhalefet olabilecek bir siyasi parti olmanın ötesinde, bizzat yeni bir rejim için “kurucu parti” sıfatıyla donandığını, hatta bu yüzden tek başına iktidarken bile çeşitli sıkıntılar yaşadığını görebiliyoruz.
Yukarıda belirttiğimiz kurucu parti özelliği, AKP tarafından yeni bir rejim kurma hedefinin bir karşılığı olup ortaya adlı adınca “İkinci Cumhuriyet Rejimi” çıkmıştır. 1923 yılında kurulan cumhuriyetin tüm kodlarının ortadan kaldırıldığı bu yeni rejimi kurma görevi, 17 yıllık tek başına iktidar sürecine rağmen hala tam olarak tamamlanamamış olsa da önemli kilometre taşlarının artık geçildiğini söyleyebiliriz.
İşte bu taşları geçerken AKP’nin önemli dayanaklara ihtiyacı olduğu ve bu ihtiyaca göre çeşitli kurumları kullandığı görülmüştür. Bu anlamda, İmam Hatip Liseleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı, bırakın kullanmayı bizzat AKP’nin sembolü haline gelmiş iki kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.
İmam Hatip Bürokrasisi
Ilımlı İslamcı bir parti olarak yola çıkan ve lideri de İmam Hatip mezunu olan AKP, yeni sistemi oturtma konusunda İmam Hatip Liseleri’ne önemli bir misyon yüklemiştir. 2007 yılı ile beraber her alanda yeni sistemini kurmak için düğmeye basan AKP ( Ergenekon, Oda Tv, KCK operasyonlarını hatırlayabiliriz ) eğitim alanında da “vesayeti” sona erdirecek bir adım attı. Meslek liselerinde katsayı uygulamasını kaldıran AKP, böylelikle İmam Hatip mezunlarının başkaca bölümlere de rahatlıkla girebilmesinin önünü açtı. Böylece, salt din görevlisi yetiştirmekten ibaret bir kurum olan ve 1924 yılında da bu amaçla kurulmuş olan İmam Hatip liseleri, artık her kademede “nitelikli kadro” çıkaran bir kurum haline geldi. Yıllar içinde artan kadrolaşmaların sonucunda ise karşımıza İmam Hatip lisesinden mezun hakim-savcılar, valiler, emniyet müdürleri ve önemli kurum ve kuruluşların yöneticileri çıkmaya başladı. Okullarda ise din kültürü derslerine girecek öğretmen bulma konusunda büyük bir açık ortaya çıktı, çünkü din kültürü hocalarının önemli bir kısmı okul müdürü yapılmıştı!
İmam Hatip liseleri, yalnızca mevcut kadrolara yerleşmenin dışında, geleceğin kadrolarını, yeni rejimin kadrolarını yetiştirme misyonunu da üstlenmişti. Bu yüzden, yıllar içinde İmam Hatiplerin kontenjanlarında olağanüstü artışlar yaşandı ve hala da yaşanıyor. En son 2019 yılı kontenjanlarına bakıldığında İmam Hatip liselerine ayrılan kontenjanın, toplam lise kontenjanının %25’ini aştığı görülmektedir.
Bir siyasi parti etkinliğine dönen İmam Hatip lisesi projeleri, açılış törenleri, orta okulları da kapsayacak şekilde her mahalleye yayılma yolunda ilerleyen İmam Hatipler ile AKP’nin eğitimi ve geleceği dönüştürmedeki en büyük projesi ilerlemeyi sürdürüyor. Benzer oranda artan niteliksizleşme ise AKP’nin düşündüğü bir husus olmasa gerek. Çünkü, bu konudaki tek hedeflerini bizzat Erdoğan belirtmişti : Dindar ve kindar bir nesil yaratmak!
Diyanet : AKP’nin Toplum Mühendisliği Aracı
AKP’nin eğitimdeki dönüşüm misyonu ile İmam Hatipleri nasıl kullandığını yukarıda belirttik. Ancak dönüşümün toplumun her alanına yayılması gerekliydi çünkü bahsettiğimiz gibi amaç yeni bir rejimi inşa etmekti. İşte bu inşanın toplumsal karşılığını yaratma misyonu da Diyanet İşleri Başkanlığı’na yüklendi.
Diyanet İşleri Başkanlığı, 3 Mart 1924 tarihinde, o dönemki Şer’iye ve Evkaf Vekaleti’nin yerine, dini işleri devlet kontrolünde tutma amacıyla kurulan bir kurum olarak varlığını sürdürmüştü. Temel amaç, laiklik ilkesi uyarınca, bir başka cemaat veya dini yapılanmalar olmaksızın doğrudan devlet eliyle vatandaşa dini hizmetin sağlanmasıydı. Ancak AKP ile birlikte burada da düzen değişecekti.
AKP’li yıllarda Diyanet’in toplumsal alanda boy göstermesinin ilk örneği “Kutlu Doğum Haftası” etkinlikleri olmuştur. İslami yapılanmaların dahi varlığını tartıştığı bu ‘’kutlamalar’’, yıllarca devletin tüm imkanları kullanılarak ve neredeyse tüm medya organlarında yayınlanarak evlerimize kadar sokulmuştur. Yıllarca propagandanın en önemli aracı olan bu etkinlikler 15 Temmuz sonrasında “FETÖ icadı” olarak yorumlanmış ve kaldırılmıştır. Keza Türkçe Olimpiyatları etkinliklerinde de Diyanet önemli rol üstlenmiş ve uluslararası bir propagandaya öncülük etmiştir. Ancak cemaat ile girilen iktidar mücadelesi bu “etkinliklerin” de sonunu getirmiş ve kaynağının veya yol açanlarının hiç belirtilmediği bir “FETÖ” ithamı ile konu kapatılmıştır.
15 Temmuz sonrasında Diyanet’te, başkanı da dahil olmak üzere, yüzlerce kişi FETÖ bağlantısı öne sürülerek görevden el çektirilmiş ve kurumda büyük bir sirkülasyon meydana gelmiştir. Ancak bu değişim kişilerden ibaret kalmış olup zihniyet aynen devam etmektedir. Yani, sadece ‘’cemaatler arası’’ bir değişim yaşanmıştır; öyle ki, artık İslamcı yazarlar bile Diyanet’in bir tarikatların güç savaşlarının bir parçası haline geldiğini itiraf etmektedir.
Hal böyleyken, toplumsal inşa süreci hala devam etmektedir. Neredeyse her konuda, sanki siyasi bir odakmışçasına, Diyanet tarafından yapılan açıklamalar ile vatandaşların soruları üzerine verilen fetva niteliğindeki cevaplar kurumun niteliğini ortaya koymaktadır. 30 Ağustos’ta Atatürk’ü yok sayan ve neredeyse her sene aynı şekilde yapılan açıklamalar, sürekli olarak yapılan 15 Temmuz vurguları ile siyasi propaganda kısmı bir yana; çocuk istismarını yok sayan tavırlar, annelerin diz kapağından tahrik olunabileceğine dek varan ahlak dışı açıklamalara bakıldığında yeni dini-gerici rejimin bir şekilde oturtulması konusunda büyük bir misyonun ağırlığını bizlere göstermektedir.
Bazı ‘’fetvalarda’’ büyük toplumsal tepkiler oluşmasının ardından AKP’li kalemlerin de yaptıkları tepki açıklamalarını yok saymak gerekir. Çünkü, özellikle Atatürksüz 30 Ağustos ve tükenmek bilmeyen 15 Temmuz vurguları, tüm parti tarafından yekpare olarak savunulmaktadır. Bu yüzden de Diyanet’e AKP’nin “propaganda bürosu” benzetmesi yapmak hiç de yanlış sayılmamalıdır.
Sonuç Yerine
İmam hatip liseleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, AKP’nin 2. Cumhuriyet Rejimi’ni kurma ve oturtma konusunda önemli bir misyon üstlendikleri ve bu misyonun gereğini yerine getirdikleri açık. Bu yeni rejimin oturtulmasında iktidarın bir “başarısı” da muhalefeti de kendi noktasına getirmesi olmuştur diyebiliriz.
Diyanet’in, AKP kurmaylarınca dahi tepki gören pervasız açıklamalarına verilen tepkileri bir kenara koyarsak, muhalefetin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir kurum olarak varlığına bir tepki göstermediğini açıkça görebiliriz. Bu durum İmam Hatip liselerinde ise zaman zaman bir yarışa dönmekte, CHP’nin artan İmam Hatip liselerine ve kadrolaşmalara ilişkin yorumu “İmam hatipleri biz kurduk” sığlığında kalabilmektedir.
Bu nedenle, yeni rejimin kurucu iki kurumuna ilişkin bütünlüklü bir mücadele hattının kurulması elzemdir. Bu iki kurum, rejimin iki sembolü olduğundan verilecek mücadelenin aynı zamanda AKP tarafından kurulan bir rejime karşı mücadele anlamına geleceği açık olmalıdır. Dolayısıyla, mücadele amasız fakatsız bir biçimde, laiklik hedefi ile ve ancak laikliğin gerçekten sağlanabileceği emekten yana, eşit ve özgür bir ülke mücadelesi ile sonuca ulaşacaktır.