Makedonya: İskender’in paylaşılamayan ülkesi

Makedonya: İskender’in paylaşılamayan ülkesi

13-01-2019 08:45

İki ülkede de milliyetçiliği körükleyen isim tartışmasının resmi olarak bitmesini dahi beklemeden başlayan NATO üyeliği görüşmeleri, Balkanlar'da NATO ve AB’nin yayılması ve reel sosyalizmin çözülmesinden bu yana sürdürülen Rusya'nın çevrelenmesi politikasının son halkasını oluşturuyor.

Taylan Yılmaz

Özünde coğrafi bir bölgenin adı olan Makedonya isminin etrafındaki tartışmaların çözülme süreci esas olarak emperyalizmin bölgedeki planlarının işletildiği bir çerçeveye oturdu. Yunanistan’ın uzun yıllar sürdürdüğü inat neticede NATO’nun çıkarları söz konusu olunca kırılmış oldu.

Yunanistan, Sırbistan, Bulgaristan, Kosova ve Arnavutluk ile komşu olan ve böylece Balkan yarımadasında merkezinde yer alan Makedonya, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ni meydana getiren altı federe cumhuriyetten biriydi.

Makedonya, 8 Eylül 1991 tarihinde yapılan referandumun ardından Makedonya Parlamentosu’nun 17 Eylül 1991 tarihinde aldığı kararla “Makedonya Cumhuriyeti” ismiyle bağımsızlığını ilan etmişti. Makedonya Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ve büyükelçilik seviyesindeki ilk diplomatik temsilciliği açan ülke ise Türkiye olmuştu. Türkiye Makedonya’ya her alanda tam ve koşulsuz destek verdi.

Ancak Makedonya komşuları ile aynı şekilde ilişkiler kuramadı. Makedonya’nın, Yunanistan ile isim ve bayrak, Bulgaristan ile dil, Sırbistan ile sınır ve haleflik ve Arnavutluk ile bu ülkedeki Arnavutların talepleri nedeniyle sorunları vardı. Bu sorunların büyük kısmı zaman içinde aşılsa da talepleri nedeniyle bayrağını değiştirdiği güney komşusu Yunanistan ile isim sorunu devam etti.

Yunanistan, bağımsızlığını ilan ettiği günden itibaren Makedonya Cumhuriyeti’ni anayasal ismiyle tanımadı. Yunanistan’ın, Makedonya Cumhuriyeti’nin bayrağı, anayasası ve adı hakkındaki yaklaşımı, bu ülkenin, diğer ülkeler ve IMF, Dünya Bankası, Avrupa Birliği ve NATO gibi uluslararası kurumlarca tanınmasını da geciktirdi. Sonuçta Makedonya Cumhuriyeti’nin “Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya” olarak tanınması ile sorun fiilen engelleyici bir hal almaktan çıksa da devam etti.

Güç dengeleri

Yugoslavya’nın cumhuriyetlerinden biri olan Makedonya, 1992 yılında Federasyon dağıldıktan sonra ‘Makedonya’ adını almak istedi. Makedonya’nın tarihsel olarak Antik Yunan İmparatorluğu’nun bir parçası olduğunu ve günümüzde de Yunanistan’a ait olduğunu ileri süren Yunan milliyetçileri Makedonya isminin kullanımını engellemeye yönelik hamleler geliştirmeye başladı. Yunanistan’ın baskıları sonucu, Makedonya’nın adı Birleşmiş Milletler’in de aralarında olduğu birçok uluslararası kuruluşta ‘Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya’ (FYROM) olarak kullanılmaya başladı. İki ülke arasındaki isim krizi böyle başladı.

İki ülke arasındaki güç dengeleri açısından Yunanistan’ın öne çıktığı bir gerçek. AB ve NATO üyeliği sayesinde Batı ülkelerinin desteğini almasının yanı sıra, aynı zamanda Makedonya’nın en büyük ticari partneri konumunda ve Makedonya bankalarındaki mevduatların yaklaşık yüzde 20’si Yunan bankaları tarafından kontrol ediliyor.

Yunanistan’ın elinin bu denli güçlü olduğu bir ortamda, Makedonya’daki iktidar taviz üzerine taviz vermeye devam ediyor. Son olarak 2016 yılında Makedonya’daki Rusya yanlısı hükümetin iktidardan düşmesiyle birlikte AB ve NATO bloğu, Makedonya’ya yöneldi.

Sorun çözülüyor

Geçtiğimiz Haziran ayında ise Makedonya ve Yunanistan arasındaki ‘isim krizinin’ çözümünü sağlayan Makedonya Cumhuriyeti adının “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” anlamına gelen “Republika Severna Makedonija” olarak değiştirilmesini kabul eden Prespa Anlaşması yapıldı. Anlaşma kapsamında Makedonların pasaportlarında sadece Makedon değil, “Makedon / Kuzey Makedonya Vatandaşı” ibaresinin yer almasında da anlaşılmıştı.

Anlaşmaya karşı Makedonya Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov’un muhalefeti ve Yunanistan’daki muhalefet partilerinin hükümet aleyhine güven oylaması istemesine rağmen sonuçta Makedonya’nın Avrupa Birliği ve NATO üyeliğinin önünü açan Prespa Anlaşmasının kabulüne ilişkin referandum ise geçtiğimiz Eylül ayının sonunda yapıldı.

Ülkenin AB ve NATO üyeliğinin önünü açan referandum, aralarında sosyalistlerin de bulunduğu birçok parti tarafından boykot edildi. Makedonya’nın adının “Kuzey Makedonya Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesini öngören anlaşmanın kabulüne ilişkin bu referandumda halka “Makedonya ve Yunanistan arasındaki anlaşmayı kabul ederek Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyeliğine var mısınız?” sorusu yöneltilirken kayıtlı seçmenlerin sadece yüzde 34’ünün sandığa gittiği referandumdan yüzde 91 oranında “evet” oyu çıktı.

Öte yandan katılımın referandumun geçerli sayılabilmesi için gerekli olan yüzde 50’ye ulaşamaması nedeniyle ülkenin NATO’ya üyeliği görüşmelerin resmen başladığı 19 Ekim’den bir gün sonra parlamentoda yapılan oylamayla Anayasa değiştirildi.

Sorunun çözümü emperyalizme yarıyor

Özünde coğrafi bir bölgenin adı olan Makedonya isminin etrafındaki tartışmaların çözülme süreci esas olarak emperyalizmin bölgedeki planlarının işletildiği bir çerçeveye oturdu. Yunanistan’ın uzun yıllar sürdürdüğü inat neticede NATO’nun çıkarları söz konusu olunca kırılmış oldu.

İki ülkede de milliyetçiliği körükleyen isim tartışmasının resmi olarak bitmesini dahi beklemeden başlayan NATO üyeliği görüşmeleri, Balkanlar’da NATO ve AB’nin yayılması ve reel sosyalizmin çözülmesinden bu yana sürdürülen Rusya’nın çevrelenmesi politikasının son halkasını oluşturuyor.

Referandum sürecinde bu çekişme bir kez daha gündeme gelmişti. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve ABD Savunma Bakanı James Mattis referanduma destek için ülkeyi ziyaret ederken Yunanistan ise anlaşma aleyhindeki protesto gösterilerini kışkırttıkları iddiasıyla iki Rus diplomatını sınır dışı edip iki eski Rus diplomatın da ülkeye girişini yasakladı. Hatta Rusya’nın referandum ve anlaşmaya karşı çıkan partilere maddi destek verdiği dahi iddia edildi.

Çözümün tarafı olan Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın NATO’nun genişlemesine imkan sağlaması ise bir zamanlar ülkemiz de dahil olmak üzere tüm dünyada “solun umudu” olarak pazarlanan bu ismin de gerçekte ne olduğunu göstermesi açısından not edilmeli. Yine bu çözüm süreci, Yugoslavya’nın parçalanması sürecinde yıllarca aktif rol oynayan Türkiye’nin NATO’ya bağımlılığının sonuçlarını göstermesi açısından açıklayıcı sayılmalı.