Faşizme karşı Demokrasi Cephesi mi, emperyalizme karşı Milli Cephe mi, gericiliğe karşı İlericilik Cephesi mi? Nasıl “cepheleneceği” konusunda kafaların karıştığı bir siyasal konjonktürde “doğruda durmanın felsefesi” büyük önem taşıyor.
Çünkü bugün “büyük siyaset” namına uzunca süredir Türkiye solunda ve genel olarak siyasette kalem oynatan bazı kesimler, “strateji oyunlarıyla” iştigaller. Bunun kadar masa başında klavye konuşturan örgütsüz solculuğun da baskın olduğu bir siyaset tarzı türemiş durumda. Sanal ortamda savaş oyunları oynayan “ordusuz karargah kurmayları” gibi davranan ve sanal siyaset oyunlarıyla siyaset, solculuk ve devrimcilik “yaptığını” zanneden bir tarzın sağına soluna bakmadan, önünü arkasını getirmeden, “siyaset algoritmaları” üretmesinde bir keramet aramayı sorgulamak gerekiyor.
Sermaye düzeninde yaşanan sıkışmanın yaratmış olduğu gerilimin ve güncellik baskısının üzerine uzun süredir devam eden solun sıkışması eklenince her yerden “büyük siyaset teorileri” ya da “büyük stratejiler” ortaya çıkıyor: Cepheler kuruluyor, ittifaklar oluşturuluyor, bugünkü tablodan çıkışın yolu gösteriliyor. Ancak ortaya çıkan “fikirlerin” düzenin temel olgularının ve bu olguların koordinatlarının oluşturduğu fasit dairenin dışına çıktığını söylemek ise mümkün gözükmüyor. Düzen siyasetine varan “açılımlara” karşı bir kez daha Marksist bir bakış açısı gerekiyor: Doğruda durmak için.
YSK kararının ters köşe yaptığı Türkiye İttifakı
Üzerinde durulması gereken ilk noktalardan birisi “Türkiye İttifakı”na yönelik çağrı. Erdoğan tarafından dile getirilen ve MHP tarafından “Cumhur İttifakı dışında ittifak bilmem” denilerek kadük bırakılan “girişimden” sonra kraldan çok kralcı bir yaklaşımla ele alınan Türkiye İttifakı, bugün Türkiye’nin en acil ihtiyacı olarak sunulmuş, solun “Erdoğan tepkisi”ni bırakması, meselenin Erdoğan’dan daha büyük olduğu tezi üzerine dayandırılarak AKP destekçiliğine vardırılan bir önerme haline getirilmişti. Birileri tarafından AKP-MHP ittifakına CHP’nin de katılmasını vaaz edilirken, birileri MHP çıksın CHP girsin diyerek sol adına söz söylemeyi kendilerinde hak görüyordu. Kıbrıs gündemi, Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge, IŞİD liderinin “Türkiye vilayeti fotoğrafının servis edilmesi”, S-400 gündemi üzerinden Türkiye’nin emperyalizmin büyük tehdidi altında söylemine sarılarak “baş çelişki emperyalizmdir” yaklaşımıyla yeni bir “milli cephe” kurulmasını salık veriyorlardı. Aslında düpedüz söylenen AKP milli bir güç ve biz de destek verelim idi.
AKP’nin işbirlikçi kimliği, üzeri örtülemeyecek kadar açıkta duruyor. Suriye’de AKP’nin başından beri giriştiği politika, bugün Suriye’nin bölünmesini getirdiği gibi emperyalist planlarının dışında bir boyut taşıdığını kimse iddia edemez. NATO’nun uçaklarının Konya’dan “hala” havalanması, İncirlik üssüne yeni nesil atom bombalarının daha iki yıl önce konuşlandırılması ya da bugün AKP’nin arkasında duran devlet bürokrasinin çok önemli bir bölümünün NATOcu kimlikleri AKP’den nasıl bir milli güç çıkartıldığını doğrusu merak konusu haline getiriyor. AKP’nin “milli bir güç” olarak sunulup Türkiye İttifakı söylemi altında AKP ile aynı gemide yer alalım önermesi, İstanbul seçimlerini AKP-MHP blokunun talimatıyla YSK tarafından iptal ettirilmesiyle tuz buz oluyor. Sadece ideolojik ve teorik yanlışlığının ötesinde bugün ortaya çıkan durum maddi olarak bu önermenin yanlışlığını ampirik olarak fazlasıyla göstermiştir. Emperyalizmi, kapitalizmin bir aşaması ve kapitalist dünya sisteminin bir sonucu olarak görmeyen anlayış, ulusalcı bakışın bütün sınırlarını üzerinde taşıyor. Türkiye kapitalizminin ve sermaye sınıfının bir bütün olarak dünya kapitalist sistemiyle organik ilişkisini yok sayan, sermaye devletinin bu sistemdeki yerini bulamayanların bu değerlendirmesi ne yazık ki gerici-faşist bir ittifakın çağrısını yapacak kadar ileriye gitmiştir.
Sınıf ve sınıf siyaseti sadece kitaplarda mı yazıyor?
Sosyalist hareketin, siyasete, topluma, gelişmelere ve süreçlere bakarken merkeze koyduğu temel anahtar kavram sınıf ve sınıf siyasetidir. Bugün neredeyse kendisini sol olarak tanımlayan bir dizi kesim, sınıf ve sınıf siyaseti kavramlarını kitap sayfalarında unutmuş, söz konusu gerçek yaşam olunca bu kavramları “gömmüşe” benziyor.
AKP gericiliğinin, otakrasisinin, baskısının, hukuksuzluğunun ve adaletsizliğinin bir karabasan gibi toplumu sardığı içinden geçtiğimiz kesitte bu unutma hali düzen siyasetinin gemisine binmeye varıyor. Bugün ister milli cephe ister demokrasi cephesi isterse ilericilik cephesi kodlamalarıyla gündeme getirilsin “salt AKP karşıtlığı ve AKP’nin geriletilmesinden ibaret” bir siyasal yaklaşım, sınıf uzlaşmacılığına varacak ve eninde sonunda burjuva liberalizmine ve restorasyonuna meyledecek bir siyasal tutuma yol verecektir. Düzen siyasetinin ekseninin daha da sağa kaydığı bir tabloda, solun da adım adım düzen partilerine benzeyerek liberalleşme sürecinin zemini tam da buradan aranmak durumunda.
Bu yaklaşım örneğin AKP’yi bir ucube olarak görüp, onun demokratik olmadığını – sanki burjuvazi demokratik olurmuş gibi – ya da TÜSİAD açıklamasına bakarak “sermaye ve sermaye sınıfı” dışı ve “sınıflar üstü” bir yere yerleştirmeye kadar varabiliyor. AKP köküne kadar bir sermaye partisidir, hatta bizatihi bakanlarına bakarsak doğrudan burjuvanın yönetimde olduğu bir parti ve burjuvazinin ya da sermaye sınıfının bir kanadının doğrudan ve çıplak temsilcisidir. AKP’yi bir ucube gibi sınıflar üstü göstermek bizim işimiz değil. Tersine sermayenin gerçek yüzünü göstermek ve bugün AKP’nin sermaye sınıfının bir parçasının temsilcisi olarak seçimleri bile iptal eden bir partinin doğrudan sermayenin temsilcisi olduğunu daha fazla söylemek gerek.
Hangi cephe?
Bir yanda AKP gericiliğinin ve MHP faşizmin oluşturduğu Cumhur İttifakı diğer yanda liberalizme bulaşık düzen solunun ve MHP kırması başka bir faşist hareketin – İYİP’in- yer aldığı Millet İttifakı, düzen siyasetinin temel güçleri olarak belirirken emekçilerin ve toplumun ilerici, cumhuriyetçi, yurtsever kesimlerinin arasında sıkıştığı bir mengene işlevi görüyor. AKP ve MHP’nin karakterine dönük bir tartışma bizler için yok. Ancak karşısında duran Millet İttifakı’nın “bir umut ve kurtuluş” olarak gösterilmesi de yanıltıcı bir durum.
Hukuk literatürünün çok sevdiği “usul ve esas” kavramlarıyla analoji kuracaksak eğer; usulen hata yapan AKP-MHP ile usule uyan Millet İttifakı’nın esastan farkları nedir? İşte bu soru bütün tartışmaların bam teli. Emperyalizm ve sermaye söz konusu olduğunda düzenin iki ittifakının da “aynı gemide” olduğunu söylemek bile zahmetli bir iş sayılmalı.
İki cephe arasında sıkışan sol
Birine karşıyız, diğerinin yanında mı olmalıyız? Genel olarak gerici-faşist AKP-MHP ittifakının karşısında yer alan milyonlarca insan düzen siyasetinin kutuplaşmasında kendilerini diğer cephenin yanında bulması şaşırtıcı sayılmamalı. Ancak sol, sosyalist hareket, eğer kendisini seçmen psikolojisiyle belirlemiyorsa, bir siyasal hareket olarak karşısında yer aldığı güçler kadar yanında durmayacağı güçleri de belirleyebilme niteliklerine haiz olması beklenir.
Bugün Türkiye sosyalist hareketi, ısrarla kendi yolunu açmalı. Kimi zaman milli cephe, kimi zaman demokrasi cephesi ve kimi zaman ilerici cephe adlarıyla düzen siyasetinin kavgasının destekçisi ve meşruiyet kaynağı olmanın ötesine geçebilen bir özneleşme sorunu bugün solun en önemli başlığı olarak görülmeli. Demokrasi cephesi adıyla faşist İYİP’in yanında durmanın “demokrasiyle” nasıl bir ilgisi kurulabilir? Ya da emperyalizmle işbirliğini savunanlarla “demokrasi cephesi” içinde bulunmak nasıl açıklanabilir? Gericiliğe karşı çıkıp laikliği savunup tıpkı AKP gibi dini siyasete alet edilmesine “demokrasi cephesi” içinde suskun mu kalınmalı?
Uzatılabilir. Düzen dışı değiliz ancak düzen karşıtıyız. Bugün sermaye düzeninin gericilik, işbirlikçilik ve sermaye yanlısı nitelikleri birbirlerinden ayrılamayacak ölçüde iç içe geçmiş bulunuyor. Ya da laiklik, bağımsızlık ve emek olgularından herhangi birisinin geriye çekilmesi, solu sol olmaktan çıkartacaktır.
Bu haber en son değiştirildi 12 Mayıs 2019 13:14 13:14
Bornova İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından okullara gönderilen yazı ile ÇEDES projesinin uygulanması istendi ve…
Emlak Konut GYO A.Ş'nin KAP'a yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan'da şirket kuracağını belirtti.
Güney Kore Devlet Başkanı Yoon Suk Yeol, ülkede sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdu.
Diyarbakır'da Narin Güran'ın cansız bedenini dereye sakladığını itiraf eden tutuklu sanık Nevzat Bahtiyar'ın "suçu üstlenmesi"…
AFAD verilerine göre Bursa, Mudanya'da 3.6 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Sarsıntının derinliği 7.01 kilometre…
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Cesur olacağız, yeni adımlar atacağız'…