Sanayi 4.0 meselesi
28-12-2019 08:59Robotlaşma iç ekonomide olduğu kadar, merkez sanayi ekonomilerde de piyasa sorununu derinleştireceğinden bir yandan finansallaşmayı yükseltirken diğer yandan da yaşadığımız küreselleşme üzerinde baskısını arttırarak merkez ülkelerden çevre ülkelere sarkan emperyalist eğilimi daha da güçlendirir.
Prof. Dr. İzzettin Önder
Sanayi 4.0 ve yapay zeka gibi konular, ilk halleriyle hayli eski olmakla beraber, bir yandan günümüzün sanayi üretiminde devreye sokulan araçların giderek girift hale gelmeleri, diğer yandan da yol açtıkları olağanüstü işsizlik nedeniyle konu gündemde en üst sıralara çıkmış bulunmaktadır. Oysa tarımda basit sapandan traktöre çıkmak da sanayi devrimi idi, sanayileşmenin ilk aşamalarında emekçilerin kırdıkları makinelerin üretime sokulması da sanayi devriminin yansıması idi. Ne var ki, ilk dönem makineleri bugünkülere göre fevkalade basit ve işsizlik konusunda dikkati çekmeyecek düzeydeyken, günümüzün bilgisayar sistemleri ile donatılmış çok girift makineleri çok çeşitli sosyo-ekonomik ve politik sorunları tetikleyici özelliktedir. Kısacası, zaman içinde yaşanan süreç özde değişmemekle birlikte, geçmişten farklı olarak, karar verme niteliği de dâhil, teknik düzeyi ve iş yapma kapasitesiyle fevkalade girift günümüz robotları tüm toplumsal alanı kapsayıcı potansiyele sahiptir.
Makineleşmenin ilk aşamalarında da istihdam kuşkuları vardı, ancak bu kuşkuları giderici çareler de vardı. Şöyle ki, geçmiş dönemde makineleşme nihai ürün üretiminde istihdamı kısıcı etki yaparken, bizzat makine üretiminde istihdam artışı sağlanabilmekteydi. Böylece, mekanizasyonla istihdam hacminde fazla bir değişiklik olmayıp, istihdam alanlarında değişiklik öngörülüyordu. Bugünkü koşullarda ise, bu durum da değişmiş olarak, artık makine üretiminin de bizzat makineler tarafından yapıldığı görülmekte, dolayısıyla sürecin istihdam kapasitesi üzerinde çok daha ezici etki yapacağı düşünülmektedir. Nitekim sanayi 4.0 aşamasında günümüzün ileri ekonomilerinde görülen direngen işsizlik salt sistem krizinin sonucu olmayıp, birbirini tetiklercesine, ekonomik kriz ve teknolojik işsizlik bir arada yaşanmaktadır.
Günümüzün ileri düzey makinelerinin tekâmülünü ve işleyişini teknik elemanlara, üretimde konuşlanma biçimini ise ekonomi yöneticilerine bırakarak, ben meseleye üretim süreci ve sömürü ilişkileri bağlamında ele almak istiyorum. Tarımda kara sabandan traktöre geçişte ya da el ile çalışan makinelerden buharlı veya elektrikli makinelere geçişte olduğu gibi, sanayi 4.0 üretim sistemine geçişte de üretim güçleri ile üretim ilişkileri şiddetle sarsılır. Robotlaşma bir yandan emeğin yerini alırken, diğer yandan da sermaye alanında da temerküz ve monopolleşmeye yol açar. Süreç salt emek-sermaye çatışması alanında yaşanmayıp, sermayeler arasında da yaşanarak, yetersiz ve niteliksiz sermaye değersizleşip piyasadan silinir ya da yerini büyüyen güçlü sermayeye bırakır. Teknoloji üretimi iç ekonomilerde üst katmanlarda, uluslararası düzlemde ise ileri merkez ülkelerinde tekelleşir. Sonuçta, gelir dağılımı hızla emekçiler aleyhine sermaye sahipleri lehine bozulurken, sermaye alanındaki temerküz nedeniyle de toplumun üst katmanlarında daralan dilimlerde yükselen varsıllık karşısında alt katmanlarda yaygınlaşan ve derinleşen yoksullaşma yaşanır. Kısacası, robotlaşma aşamasında üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çatışma önceki dönemlerde yaşananlardan çok daha ciddi ve toplumu sarsacak boyutlara ulaşabilir. Robotlaşma teknoloji avantajına sahip sanayileşmiş merkez ülkeler ile çevre ülkeleri arasında da birinciler lehine fark yaratarak, uluslararası ekonomik ve siyasi baskı yoğunlaşır.
Robotlaşma iç ekonomide olduğu kadar, merkez sanayi ekonomilerde de piyasa sorununu derinleştireceğinden bir yandan finansallaşmayı yükseltirken diğer yandan da yaşadığımız küreselleşme üzerinde baskısını arttırarak merkez ülkelerden çevre ülkelere sarkan emperyalist eğilimi daha da güçlendirir. Böylesi can yakıcı sosyo-ekonomik sorunlar olmamış olsaydı makineleşmeye hiçbir itiraz yöneltmeden, Paul Lafargue’ın hayali olan “tembellik hakkı” mızı kullanırdık. İşin düğüm noktası da buradadır. Bir yanda robotlaşmanın sunduğu olanaklar, diğer yanda da kısaca açıklanan sosyo-ekonomik ve politik sorunlar karşısında konuyu iki sistem bağlamında ele alacağım.
Meseleyi kapitalist üretim ilişkileri bağlamında ele alarak, robotlaşma sonucunda yaşanacak gerileyen kâr oranlarının kriz oluşturarak kapitalist sistemi sonlandırabileceği yaklaşımını tarih geçersiz kılmıştır. Zira yaşanan krizlerle sistem yara almakla beraber, sosyal demokrasi vb çeşitli yollarla krizlerin aşılması başarılabilmiş ve her seferinde de umutlar kursakta kalmıştır. Öyle gözüküyor ki, bu kez aşırı robotlaşma ekonomik sistemi daha da sıkıştırmakta ve olası olumsuzluklara karşı sistem yandaşlarının bazı çarelere başvurmasını zorlamaktadır. Bu bağlamda sistem içi çözüm olarak “vatandaşlık ücreti” önerisi geliştirilmektedir. Şöyle ki, makineleşme toplumun bir kesimini zenginleştirirken bu kesimden alınacak vergilerin vatandaşlık aylığı olarak tüm topluma dağıtılmasıyla, hem işsizlik meselesinin sorun yaratmasının engellenmiş olacağı, hem de yükselen üretime piyasa yaratılacağı ileri sürülmektedir. Bu çözüm tipik bir sermaye faşizmi yaklaşımıdır. Toplumun az sayıda çok güçlü sermaye kesimi tarafından her alanda yönetilir olması demokrasi ya da özgürlüklerle ilgili görülemeyeceği gibi, sahte sosyal devlet görüntüsü altında toplumun çok büyük kesiminin de azınlık hâkimiyeti altına alınması anlamına gelir. Ne var ki, herkese verilmesi tasarlanan vatandaşlık ücreti, bir yandan çalışma koşuluna bağlı olmadan sağladığı gelir, diğer yandan da bunun “vatandaşlık” adı altına yapılıyor olmasının köleliği de perdelemesi nedeniyle, maalesef, büyük kesimler tarafından makul görülebilir, hatta arzulanır dahi olabilir. Demokrasi ve insan hakları konularına duyarlı sol çevrelerin bu konu hakkında detaylı projeler üreterek, halklara köleliğe değil, özgürlüğe giden yolu açma gayretine girmesi gerekir.
Kapitalist sistem içinde kısmî kamu mülkiyeti çerçevesinde bazı çareler üretiliyor olabilir, ancak bir yandan makineleşmenin önü tıkanmadan, diğer yandan da hızlı üretim denetim altına alınarak doğayı tahrip etmesinin önlenmesi sağlanarak, bu muazzam olanağı toplumsal gereksinimleri karşılamaya yönelik hızlı ve yanlışsız üretime sokup, üretimin hakça paylaşımının sağlanması amaçları kapitalist sistem içinde gerçekleştirilemez. Söz konusu sürecin insanı ve doğayı tahrip etmeden hizmete sokulması için mülkiyet sisteminin değiştirilmesi şarttır. Diğer bir deyişle, kapitalist sistem içinde makineleşme ile ortaya çıkacak doğayı tahrip edici, insanları işsizliğe mahkûm ederek ultra-köleliğe itici ekonomik destekli siyasi faşizmi önlemenin sistem içi çözümü olası görülemez. O nedenle, robotlaşma ve yapay zekâ konularını mutlaka üretim biçimi, yani sistem konusu ile birlikte ele almak kaçınılmazdır. Makineleşme ve yapay zekâ konuları kesinlikle reddedilmeden, ancak insan aklına hükmedecek boyutlara ulaşması engellenip, aklın ve basiretin emrinde kullanılarak, nimetlerinden yararlanılması mutlaka sistem bağlamında tartışılmalıdır. Mesele salt bir ülke meselesi olmayıp, uluslararası konu olarak da küresel önlemleri çağrıştırır. Ekoloji sorunları konusunda nasıl ileri ülkeler gelişmekte olan çevresel ülkeleri baskı altına alabiliyorlarsa, robotlaşma süreci de ileri ülkelere bu olanağı çok daha güçlü olarak sunma gücünü haizdir. Hal böyle olunca, sistem içinde kısmî koruma amacıyla gelişmekte olan ekonomilerde kamusal politikalar eğitim ve AR-GE çalışmalarına ileri ülke oranlarını da aşacak şekilde yönelmek durumundadır. Böylesi planlama ve yöneliş ise, maalesef, kapitalist temsili demokrasi(!) sisteminde olası görülemez.