Sömürünün ilk 500’ü
20-10-2019 08:30Türkiye’nin geçen yıl sanayi ihracatı yüzde 7 iken bu yıl yüzde 11,3 rakamını yakalamış. Genel olarak karların yükseldiği kesin ancak listede olan firmalar istihdama yüzde 3’lük bir katkı yapmış. Yani karlar yükselmiş ancak emekçilerin payına daha çok fazla mesai ya da 2 ya da 3 kişilik işlerin tek bir kişi tarafından yapılması sonucunu doğurmuş.
Mehmet Emin
İstanbul Sanayi Odası tarafından her yıl yapılan ISO 500 araştırması 2018 raporu geçtiğimiz günlerde yayınlandı. ISO 500 Türkiye’nin 500 Büyük Sanayi Kuruluşunu belirlemek için her yıl yapılıyor. 1968 yılından beri yapılan bu araştırma, Türkiye’de sanayisinin en büyük kuruluşları tespit edebilmek, bu kuruluşlara ait büyüklükleri göre sanayinin gelişimini belirlemek için yapılıyor. Raporun amacı bu ve Türkiye ekonomisinin gücünü ve büyüklüğünü gösteriyor. Ama tabi bizim amacımız raporun arka planına bakmak. Patronlar ne kadar kazandıklarına bakıyor. Bizim bakış açımız bu değil patronlar kazanırken işçilerin ne kazandığına bakmaya çalışıyoruz. Ayrıntısına girmeden kabaca bakıldığında bile derin bir sömürü hemen göze çarpıyor. Bu yazıda amacımız patronların karlarının işçi ücretine yansımaları. Ancak başka verileri de sunan bir rapor çıkıyor her yıl.
İlk 10 büyük sanayi kuruluşunun sıralamasına bakarak başlayalım.
- Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (Kamu)
- EÜAŞ Elektrik Üretim A.Ş. Genel Müdürlüğü (Kamu)
- Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları T.A.Ş. (Özel)
- İskenderun Demir ve Çelik A.Ş. (Özel)
- Aselsan Elektronik San. ve Tic. A.Ş. (Özel)
- TÜPRAŞ-Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş. (Özel)
- TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (Özel)
- Enerjisa Enerji Üretim A.Ş. (Özel)
- Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü (Özel)
- PETKİM Petrokimya Holding A.Ş. (Özel)
Öncelikle listedeki firmaların önemli bir kısmı devletin iştirakleri, bunların dışında kalanlar ise yine devlet tarafından kurulmuş ama özel şirket olarak gözüken firmalar var. Burada en önemli olan konu ise enerji/demir çelik/savunma sanayisi olarak 3 kategoride faaliyet gösteren firmalar olması dikkat çekici. Enerji firmalarının bir özelliği de daha önce devletin olan firmaların özelleştirme yolu ile el değiştirmiş olması. Yani yıllarca maaşlarından kesilen vergilerle ve ödedikleri faturalarla bu şirketleri büyüten işçi sınıfı kendisinin olması gereken enerji şirketlerinin bir sermaye grubuna peşkeş çekilmiş olması gerçeği ile karşı karşıyayız.
Yukarıdaki sıralamanın bir verisi de iki firmanın savunma sanayisi içinde olması ve en büyük alıcısının Türk ordusu olması. Buradaki durum uzun uzadıya değerlendirilmeyi hak ediyor. Ancak kısaca şunu söylemek gerekiyor. Birincisi dış politika hamleleri ile ülkeyi bir savaş bataklığına çekenler bir savaş bütçesini yine vergilerle emekçilere ödetiyor, bu savaşta da tabi sadece emekçi çocukları ölüyor. İkincisi bu büyük bütçe 100 Milyon dolar bulamadıkları gerekçesi ile satılan Sakarya’daki tank palet Fabrikasının satışına engel olamıyor. Tabi amaç fabrikayı Arap sermayesine peşkeş çekmek olduğu için bahsettiğimiz sadece bir bahane.
Şimdilik ilk on firmayı değerlendirdik. Listenin devamında dikkat çeken diğer firmalar ise sürekli olarak devlet ihaleleri ile semirmiş inşaat firmaları, inşaat malzemeleri satan firmalar şeklinde devam etmekte. Bu firmaları bir önemli özelliği ise çoğunda aktif bir sendika olmaması ya da olan sendikaları hemen hepsini sarı sendika olması. Bu 500 firmalık listenin ilk 50 firmasında dikkat çeken veriler bunlar. Bir başka konu ise ilk 50 firmanın içinde kamuya ait olan firmaların özelleştirilmeleri gündemde. Yine karlı kamu kuruluşları yerli ya da yabancı sermayeye peşkeş çekilmek için hazırda tutuluyor.
Patronlar kazanırken işçi sınıfı kaybediyor
Türkiye’nin en büyük 500 şirketinden 381’i 2018 yılını kâr ederek kapattı. Kriz ortamına rağmen bunun çok büyük bir başarı olduğuna dair bir dolu köşe yazısı ve değerlendirme bulmak mümkün. Ekonomik kriz ve dolar kurunun fırlaması şirket karlarını çok etkilememiş durumda. Dolar kurunun fırlaması bu listede olan ve çoğunluğunun ihracatçılar oluşması sebebi ile hem ihracat rakamları hem de ihracat ile elde edilen karlar artmış durumda. Türkiye’nin geçen yıl sanayi ihracatı yüzde 7 iken bu yıl yüzde 11,3 rakamını yakalamış. Genel olarak karların yükseldiği kesin ancak listede olan firmalar istihdama yüzde 3’lük bir katkı yapmış. Yani karlar yükselmiş ancak emekçilerin payına daha çok fazla mesai ya da 2 ya da 3 kişilik işlerin tek bir kişi tarafından yapılması sonucunu doğurmuş. Ekonomik krizle birlikte gelen işsizlik tehlikesi emekçilere karşı bir sopaya dönüşmüş durumda.
Listede yer alan firmaların artan karlarına karşılık işçi ücretleri genel olarak bu karlılık ile orantılı bir şekilde artmamış. Örneğin geçtiğimiz yıl sonunda asgari ücret yüzde 14 artmıştı. Reel enflasyon TÜİK verilerine göre bile yüzde 16’ya şimdiden dayanmış vaziyette. Belirtmekte fayda var; son iki ayda doğalgaz ve elektriğe gelen zammın yaklaşık yüzde 30 olduğu düşünülürse ücretlere yapılan zamlar yılın sonuna gelmeden ermiş durumda.
İki örnekle devam edelim. Listedeki firmaların önemli bir kısmı metal ve tekstil sektörü bu iki sektörde genel olarak ihracat yapan firmalar ve bu firmalar kur farkı nedeniyle karlarını arttırmış vaziyette. Örneğin toplu sözleşme dönemi yaklaşan metal sektörü için patronlar tarafından önerilen zam oranı yaklaşık yüzde 6 ya da 8 civarında. Diğer örnek olan tekstilde ise ilk yıl için yüzde 4 ikinci yıl için yüzde 6 olarak kesinleşmiş durumda.
Sayısal verilerden biraz uzaklaşıp değerlendirme yapmak gerekirse ki yukarıda belirttiğimiz veriler kazançlı çıkan tarafın kim olduğunu ortaya koymakta. İlk 500 firmanın azımsanamayacak bir kısmında sendika hiç yok yine aynı oranda var olan sendikalar hareketsiz ve sarı sendika kapsamında değerlendirmemiz gereken sendikalar. Sektörde çalışan işçilerin örgütsüz kaldıkları ortada. Örgütsüzlük halinin üstüne gelen bir kriz dolayısı ile gelen bir baskı da var bu baskılar işsizlik tehdidi ya da işsiz kalmama pahasına zam yapılmamasının kabul gömesi.
Kriz tehdidi emekçi sınıfları daha fazla sindirmekte ve yalnız bırakmakta. Emekçi sınıflar üzerindeki bu karanlık tablonun dağıtılması gerekiyor. Bu karanlık hali hazırda var olan yapılarla dağılacak gibi de gözükmemekte. Sınıfa düşen daha fazla birlikte mücadele etmek. Bu sınıfın öncüsü olduğunu iddiasının sahiplerinin de sahte hayallerden vazgeçip hızla sınıfla buluşmanın yollarına kafa yormak.