Tarım çöktü, yerine yenisini veremiyoruz
24-02-2019 09:40Tarımda yüksek teknolojiye ve genetik gelişime erişim için çok uzun süre araştırma geliştirme ve yatırım maliyeti gerekiyordu, bunun yerine kolay olana yönelim gösterildi; devletin elindeki kamu kaynaklarının sermayeye açılmasına yani kısacası özelleştirmeye.
VEDAT ALTAN
Son dönemde büyükşehirlerde kurulmaya başlanan tanzim satış noktaları ile temel gıdaya erişim ve maliyetlendirilmesi tekrar tartışılmaya başlandı. 1980’lerin sonuna kadar kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri iken ne oldu da temel besin kaynaklarını ithal eden ülke konumuna geldik, bu gelinen noktadan dönüş var mı? Tarımsal gelişim mümkün mü?
Sorunun kendisini başa yazarak başlayalım; özellikle reel sosyalizmin çözülüşünden sonra pazar genişleme ihtiyaçları daha fazla artan sermaye sınıfının, tarımsal ürünler ve bunların oluşturduğu hammadde/ana pazara kayıtsız kalması mümkün olamazdı. Peki, bu işe nasıl gireceklerdi? Tarımda yüksek teknolojiye ve genetik gelişime erişim için çok uzun süre araştırma geliştirme ve yatırım maliyeti gerekiyordu, bunun yerine kolay olana yönelim gösterildi; devletin elindeki kamu kaynaklarının sermayeye açılmasına yani kısacası özelleştirmeye.
Devletin elindekilere bir göz atalım, kısacası neler kaybetmişiz bu güne kadar.
Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğü (TİGEM)
1937 yılı sonlarında çiftçiye alet ve ekipman, zirai ilaç temini amacıyla boş ve ıslah gerektiren araziler üzerine 14 adet çiftlik, Zirai Kombinalar adıyla kuruldu. 1983 de TİGEM olarak diğer yapılar ile birleştirildi. Görevleri arasında “damızlık hayvan, tohum, fide, fidan benzerlerini yetiştiricilere intikal ettirmek; bitkisel ve hayvansal üretim, yetiştirme ve ıslah konularında araştırmalar yapmak” olan kuruluş şu an damızlık hayvan, fide, fidan üretim ve dağıtımında nerdeyse sıfıra indi. Tohumda ise sadece sertifikalandırılma dağıtımını yapabilmektedir
Türkiye Gübre Sanayi Anonim Şirketi (TÜGSAŞ)
1954 yılında AZOT sanayi ismi ile kurulan kuruluş 1984’de KİT statüsüne geçti. Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 18.08.1998 tarih ve 98/58 sayılı kararı ile özelleştirme kapsamına alındılar. Pazar payı %20’lere kadar düştü. Özel sektörünki ise ithalata dayalı %80’lere çıktı. Özel sektörün piyasayı belirlemesi nedeniyle çiftçiler gübreyi %150’nin üzerinde zamlı fiyatla satın almak zorunda kaldı.
Türkiye Zirai Donatım Kurumu (TZDK)
Amacı üreticinin ihtiyaç duyduğu tüm tarım makine, araç ve gereçleri ile diğer girdileri üreterek veya sağlayarak karşılamak olan kuruluş 1944 yılında kuruldu. IMF ve Dünya Bankası’nın buyruğu ile daha önce 256 şube müdürlüğü ve 5 bölge müdürlüğü kapatıldı. Bugün ise TZDK tamamen kapatıldığı için hiçbir fonksiyonu kalmamış durumdadır.
Süt Endüstrisi Kurumu (SEK)
Sütün üretimi ve işlenmesi konusunda kooperatifleşmeyi teşvik etmek ve benzeri birçok amacı gerçekleştirmek amacı ile 1963 yılında kurulan teşekkül özelleştirme süreci öncesi süt ve süt ürünleri sanayiinde kurulu kapasitenin yüzde 27,4’üne sahip olan SEK, özelleştirme sonrası diğer işletmeleri de alarak tekelleşme adımları atmaktadır. Bugün ise üreticiden düşük fiyat alımı yapan firmalardan birisi haline gelmiş bulunuyor.
Yem Sanayi Türk A.Ş
1956 yılında Yem Sanayi Türk A.Ş adı ile kurulmasına karar verilen bu fabrikalar ilk kurulduklarında 600 bin ton yem üretilirken, özelleştirme öncesinde yıllık üretim 4 milyon tonu aşmıştır. Yem sanayi; yurt geneline yayılmış 26 yem fabrikası, 1476 işçisi olup, 744.000 ton/yıl kapasitelidir. 1992 yılında Yem San’ın özelleştirilmesine karar verildi. İsmi de Yem Sanayi ve Ticaret A.Ş olarak değiştirildi. Satışından bu güne yem pazarı küçüldü. İthal saman dahil dışa bağımlılık arttı.
Et ve Balık Kurumu (EBK)
Et ve Balık Kurumu 29 et kombinası, 2 et sanayi işletmesi, 2 tavuk kombinası, 1 adet balık mamulleri fabrikası, 1 taşımacılık işletmesi ve 1 adet soğuk hava depo sahibiydi, zincir market pazarında 300 mağazanın et reyonlarını işleterek halkın ucuz ete ulaşımını sağlanıyordu. Özelleştirilmeden önce canlı hayvan ve hayvansal ürün ihracatçısıyken, özelleştirildikten sonra Türkiye dünyada canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalinde ilk sıralara yerleşti. Gıda sağlığı konusunda yakın dönemde yaşanan skandallarda düşünüldüğünde EBK gibi kamu kurumlarının sadece düzenleme değil sağlık konusunda da ne kadar ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha gösterdi.
TMO tasfiyesi, kooperatiflerin tasfiyesi
Üreticilerden tahıl satın almak, alınan tahılları iç ve dış pazara sürmek, devlet tahıl yedeklerini oluşturmak, iç pazarda ürün fiyatlarını düzenlemek, tahıl standardizasyonunu izlemek, un değirmenleri, ekmek fabrikaları, tahıl ambarları kurmak ve benzeri görevler TMO’nun ihtiyaç duyulduğu alanlardı. Kısa süre önce fındık taban fiyatlarının açıklanamamasında, tekellerin fiyat kırmak konusunda nasıl çalıştıklarını göstermesi, üreticilerin ne ile karşı karşıya kaldıklarını bir kez daha gösterdi. Durum o kadar felaket noktaya evrildi ki AKP milletvekilleri üreticilerin yanında yer almak durumunda kaldılar. Oluşturulan kooperatiflerin bölge tüccarlarının eline geçmiş olması, büyük tekeller karşısında onlarında direnecek bir unsur olamayıp işbirliğine gitmesi, durumun vahametini göstermesi açısından bir köşeye yazılması gerekmektedir.
TEKEL
Tarihi 1841 yılına kadar giden kuruluş Türkiye’nin en büyük ve hacimli KİT’i durumundaydı. İhracatta 1. sırada, brüt katma değerde 2. sırada, 500 büyük firma sıralamasında 3. sırada idi özelleştirmeden önceki yıllarda. TEKEL’in özelleştirilmesi sonrasında Türkiye’de tütün üretimi iyice azaldı. Tütün üreticisi çiftçilik mesleğinin dışında alanlarda çalışmak zorunda bırakıldı. Soma’daki maden kazasında ölenlerin çoğunluğu geçmişte tütün üreten, TEKEL’in özelleştirilmesi sonrasında üretemeyen çiftçilerdi. TEKEL’in alkollü içki bölümü 17 fabrika, hammadde, stok ve varlıklarıyla, 2004 yılında 292 milyon dolara (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab ortak girişim grubu) MEY İçki Sanayi ve Ticaret AŞ’ye, MEY İçki’de iki yıl sonra 2006 yılında bu kez 810 milyon dolara ABD’de kurulu bir ortak gruba (Texas Pacific Group) satıldı. İbretlik olması ve tarımdaki özelleştirmelerin ne ifade ettiğini göstermesi açısından sürekli anlatılması gereken durumdur. Özelleştirmek için öldürülen, dip noktalara indirilen genel ideolojik saldırıdan en çok pay alan kuruluşun sadece bir kısmının satılmasının ardından 5 kat daha fazlaya başka bir şirkete satılması yaratılan değerin sadece parasal ifadesini göstermesi açısından bile utanç vericidir. Bizim aklımıza ise işçilerinin büyük TEKEL direnişi kaldı.
ÇAY-KUR
Çay tarımı yapan aile sayısı 204 bin, 45 yaş çay işleme fabrikası, 3 paketleme fabrikası, 1 çay enstitüsü, 2950 alım yeri ve 1403 eksper çalışmaktadır. ÇAY-KUR, bilindiği üzere Varlık Fonuna devredildi. Akıbeti bilinmemektedir. Tarımın geleceği de ÇAYKUR’un durumu gibi.
***
Özelleştirmeler açısından kapitalizm bir geri gidişe izin vermeyecektir. Gelinen noktada tarımsal ürünlerin büyük bir kısmı ithal edilir duruma gelmiştir. Aynı zamanda bu bir cari açığı besleyen temel nedenlerdendir. Köprü ve otoyollarda yapılan teminat vermek gibi dış ödemelerde de sürekli açık oluşturmaktadır. Denetleyici kurum özelliğinin kaybedilmesi ile her yıl ihraç edilen gıdanın ciddi bir kısmı boykot yemekte ya da hastalık taşıması ile iade edilmektedir. Geri gönderilen ürünlerin akıbeti ise bilinmemektedir. Özelleştirmelerden en büyük sonuçların başında sağlığımız ile oynanması gelmektedir. Saymakla bitiremeyeceğimiz bu zararların ortadan kaldırılması kapitalizmin tedricî piyasacı tepkici yaklaşımları ile çözülemeyeceği bilinmektedir. Tanzim satış noktalarının bile seçimlere kadar kalacağının açıklanması bile yapılan işin ne kadar popülist bir uygulama olduğunu göstermektedir. Derinleşen yapısal sorunları ile tarım üretimi planlama/denge organik ve sağlıklı ürünler ile halka hizmet için ancak sosyalizmde yapılabilir.