GÖKMEN KILIÇ
Yaşadığımız dünyada kentler, gelişmenin ve ilerlemenin hayat bulduğu, cisimleştiği yerler olarak bilinir. Bu genel kanı birçok açıdan doğrudur; kentler, ilerlemenin, bilimsel ve teknik buluşların ve bu gelişkinliği var eden toplumsal birikimin alanlarıdır.
Diğer yandan ülkemizdeki kır ya da köy yaşamının, kentli yaşama oranla daha iptidai bir alan olduğu düşünülmektedir. Tarım ile uğraşmanın, hayvancılık yapmanın, teknik gelişmeden nasibini alamamış, geliştikçe terk edilmesi gereken alanlar olduğu sanılır.
Bu anlayış kapitalist modernitenin çarpık bir tezahürü olarak düşünülmelidir. Kentlerdeki betonlaşmanın gelişme olarak görülmesi ile kırların ilkel bir alan olarak terk edilmesi aynı çarpıklığın ürünleridir.
Oysa bilimsel ilerleme bizlere, hem kentlerin hem de kırların, doğayla ve teknik gelişmeyle uyumlu bir biçimde var olabileceğini göstermektedir.
Bugün ülkemizin içinden geçtiği ekonomik krizin, özellikle gıda fiyatlarındaki yansımasını incelediğimizde, yalnızca teknik yetersizlik ile açıklanamayacak bir bunalım içinde olduğunu görüyoruz.
Ülkemizde hayvancılık ve buna bağlı hayvansal üretim, tüm teknik ilerlemeye rağmen gerilemektedir. Hayvansal gıdalardaki pahalılık, ülkemizin tüm coğrafi avantajlarına rağmen artarak devam etmektedir.
Türkiye’de hayvancılığın durumu
Türkiye hayvansal ürünlerin varlığı ve çeşitliliği bakımından önemli bir potansiyele sahip. Ülkemizin coğrafi yapısı, küçük ve büyükbaş hayvancılığın birçok bölgede yapılabildiğini göstermektedir. Ülkemizin geniş bozkırlarında daha çok koyun, keçi gibi küçükbaş hayvancılık yapılmaktadır. Yaz sıcağından daha az etkilenen, geniş otlakların olduğu Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu Bölgelerinde ise büyükbaş hayvancılığın yaygın olarak yapıldığını görüyoruz. Kümes hayvanı yetiştiriciliği ise daha çok İstanbul, Ankara ve bu illere yakın çevre illerde yaygın olarak yapılmaktadır.
Bu tabloya bakıldığında ülkemizin hayvansal ürünlerde bir bolluk içinde olması gerektiği düşünülecektir. Oysa şimdiye kadar uygulanan politikanın sonuçları hayvansal gıda fiyatlarının gittikçe yükselmesine ve tüketimin düşmesine neden olmaktadır.
Ülkemizde mevcut canlı hayvan varlığının ise son yıllarda istatistiklerde artığı görülmektedir. Verilen sayıların ne kadar gerçeği yansıttığı sorgulanmalıdır ancak geçmişe dönük detaylı bir araştırma yaparsak, mevcut şüpheli istatistiklerin dahi bizi doğru sonuca ulaştıracağını görebiliriz.
TÜİK’in hazırladığı raporlar incelendiğinde dikkat çekici nokta, büyük ve küçükbaş hayvan varlığının, gerçek hayvansal üretim ile ters orantıya sahip olmasıdır. Yani ülkemizde hayvansal üretim giderek azalırken, mevcut varlık üzerinden yapılan hesaplamalarda sayının arttığı görülmektedir. Bunun nedeni son yıllarda yapılan canlı ya da karkas hayvan ithalatlarıdır.
Bu artış rakamlarına rağmen 1980 yılını ölçü aldığımızda nüfusun 44 milyon olduğunu düşünürsek (bugün 81 milyon), hayvancılığın nasıl gerilediğini rahatlıkla görebiliriz.
TABLO 1 – TÜRKİYE’DE HAYVAN VARLIĞININ DEĞİŞİMİ* | |||||||
TÜRLER | 1980 (BİN BAŞ) | 1980 YILINDA HAYVAN VARLIĞI = 100 İSE | 2017 (BİN BAŞ) | ||||
1990 | 2000 | 2005 | 2010 | 2017 | |||
SIĞIR | 15.894 | 71,6 | 67,7 | 66,2 | 71,9 | 92,2 | 14.659 |
KOYUN | 48.630 | 83,4 | 58,6 | 52,0 | 47,5 | 69,0 | 33.562 |
KEÇİ | 19.043 | 57,6 | 37,8 | 34,2 | 33,1 | 57,8 | 11.011 |
MANDA | 1.031 | 36,0 | 14,2 | 10,2 | 8,2 | 15,2 | 157 |
TOPLAM | 84.598 | 59.389 | |||||
(*) 1990-2017 arasındaki değerler 1980 yılı hayvan varlığı 100 kabul edilerek TÜİK verilerinden hesaplanmıştır. |
Tabloda, 1980 yılında 85 milyon olan toplam hayvan varlığının, bugün 59 milyona düştüğünü görüyoruz. (Tablo-1)
Başka önemli nokta ise, yoğun ithalatla birlikte artmaya başlayan canlı hayvan varlığına rağmen toplam et üretiminin düşmüyor olmasıdır.
Et ve Süt Kurumunun 2017 Yılı Sektör Değerlendirme Raporu’na göre, küçükbaş ithalatında yüzde 4581, büyükbaş ithalatında ise yüzde 72 artış gerçekleşti. Yine aynı raporda 2017 yılı kırmızı et üretimi 2016 yılındaki üretimin altına düştüğü görüyoruz. Büyükbaş et üretimi 2016 yılına oranla yüzde 7 azalarak 988 bin ton olurken, toplam kırmızı et üretimi 1 milyon 126 bin ton ile önceki yıla göre yüzde 4 azaldı.
TABLO 2 – YILLARA GÖRE CANLI HAYVAN VE ET İTHALATI (BİN USD) | |||||
YILLAR | CANLI HAYVAN | KIRMIZI ET | GENEL TOPLAM | ||
SIĞIR | KOYUN-KEÇİ | TOPLAM | |||
2010 | 273.755 | 26.920 | 300.675 | 249.257 | 549.932 |
2011 | 848.736 | 148.016 | 996.752 | 511.868 | 1.508.620 |
2012 | 775.413 | 42.605 | 818.018 | 95.992 | 914.010 |
2013 | 300.758 | 15.687 | 316.445 | 24.272 | 340.717 |
2014 | 110.333 | 3.744 | 114.077 | 5.258 | 119.336 |
2015 | 298.797 | 958 | 299.755 | 104.916 | 404.671 |
2016 | 587.384 | 975 | 588.359 | 41.636 | 629.995 |
2017 | 1.159.875 | 37.313 | 1.197.188 | 85.282 | 1.282.470 |
2018* | 1.000.338 | 46.366 | 1.046.704 | 174.210 | 1.220.915 |
TOPLAM | 5.355.389 | 322.584 | 5.677.973 | 1.292.691 | 6.970.666 |
(*) 2018 Ocak – Temmuz Kaynak: TÜİK |
İthalat bedellerine bakacak olursak, 2010-2018 yılları içinde 3,8 milyon büyükbaş, 2,8 milyon küçükbaş olmak üzere yaklaşık 6,6 milyon baş canlı hayvanın ithal edildiğini görüyoruz. Bu yıllarda yapılan ithalat sonucunda büyükbaş canlı hayvanlar için 5,4 milyar USD, küçükbaş canlı hayvanlar için 323 milyon USD olmak üzere toplamda 5,7 milyar dolar bedel ödendi.
Yine aynı dönemde karkas olarak 273 bin ton kırmızı et, 1,3 milyar USD bedel ile ithal edildi. AKP hükümetinin canlı hayvan ve karkas kırmızı et olmak üzere toplam yaklaşık 7 milyar dolar ithalat yaptı. (Tablo 2)
Diğer yandan ihracat rakamlarında durum ise içler acısı. Türkiye, 2017 yılında canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvan ihracatı yapamadı. Yanlış okumadınız, AKP hükümetinin hayvancılık politikası gereği canlı hayvan ihracatı sıfır çekti. Sadece işlenmemiş kırmızı et ürünlerinden 101 ton ihracat yapılabildi.
Türkiye’nin mevcut hayvancılık politikasına baktığımızda özetle durum şudur:
Bu noktaya nasıl gelindi
Türkiye’de hayvancılık konusu kırmızı et ürünleri dışında birçok başlığı kapsıyor. Bu başlıklar kümes hayvanları, süt ve süt ürünleri, balık avcılığı ve besiciliği, arıcılık olarak genişletilebilir. Tüm diğer başlıklarda da canlı hayvan üretiminin yaşadığı sorunları bulmak ve yakın sonuçlara ulaşmak mümkün.
Ülkemizde yaşanan gıda bunalımını anlamamız için şimdiye kadar uygulanan tarım ve hayvancılık politikası incelememiz gerekiyor. Özelleştirmelerle SEK, Et ve Balık Kurumu, Yemsan gibi kamu işletmelerinin tasfiye edilmesi, temel gıda ürünlerinin piyasaya kurban edilmesi anlamına geldi. Özellikle 1980 sonrası başlatılan liberal piyasacı ekonomi politikaları hayvancılık ve tarım başta olmak gıda üretimine ağır darbe vurdu.
Bu gelişmelerin dışında, hayvancılığın ve besiciliğin temel ihtiyaçları olan mera ve otlakların giderek azalması maliyetlerin de artmasına neden oldu. Hayvancılıkta temel gider kalemi olan yem ihtiyacının piyasanın inisiyatifine terk edilmesi, fiyatları artmasına ve üreticinin maliyetlerinin ciddi oranda artmasına neden oldu. Mera alanlarının gittikçe azalması, yem fiyatlarının toplam maliyetteki payını yüzde 70’e kadar çıkardı. Ülkemizdeki mera ve çayırlar son 50 yılda 40 milyon hektardan 12 milyon hektara düşmüş durumda.
Mevcut durum besicilik yapan kır emekçilerini kendi ihtiyaçlarını karşılayamaz hale getirdi. Yeni dönem yem tekellerin ve büyük çiftlik sahiplerinin hüküm sürdüğü bir dönem olarak devam etti. Küçük üreticiler maliyetler nedeniyle zarar ederken, büyük çiftlik sahipleri hükümetler tarafından verilen teşviklerle tekel durumuna getirildi.
2007 yılında yaşanan kuraklıkla birlikte hazır yem fiyatlarının katlanarak artması, bugün yaşadığımız ithalata dayalı sürecin de zirveye çıkmasına neden oldu. AKP hükümeti besiciliğin gerilemesini üreticiye bağlayarak ithalatta zirve sayılabilecek süreci başattı.
Açmazdan nasıl çıkılır
Ülkemizin hayvansal ürünlerdeki dışa bağımlılığını azaltmak için öncelikle mevcut politikanın terk edilmesi gerekiyor. Et ve Balık Kurumu, Yemsan, SEK gibi kamu kuruluşlarının yeniden hayvancılığı destekleyen bir işleve kavuşturulması gerekiyor. Mera ve otlakların başka rant alanlarına teslim edilmemesi, bu alanların genişletilmesi gerekiyor. Mera alanlarının doğru kullanımı hazır yem ihtiyacını önemli ölçüde düşürebilir. Süt üretimi ve besiciliğin yaygınlaşması, doğanın korunmasıyla ve piyasa anarşisinin gıda alanından çekilmesiyle mümkündür.
Temel olarak düşünüldüğünde plansız ve çarpık bir piyasacılık yerine, planlı bir ekonomik kalkınma modeli uygulanmak zorundadır. Emekçilerin temel gıda maddelerine sağlıklı ve ucuz bir şekilde ulaşması, bu kalkınma modelinin uygulanmasına bağlıdır.
*Kaynak: Tablolar ve rakamlar için TÜİK raporları, Ziraat Müh. Odası Hayvancılık 2018 Raporu, Et ve Süt Kurumu raporları, Birgün Gazetesi Dr. Necdet Oral ilgili makalesi, Dünya Gazetesi Ali Ekber Yıldırım ilgili makalesinden faydalanılmıştır.
Bu haber en son değiştirildi 23 Nisan 2020 11:01 11:01
Merkez Bankası, kasım ayında da faiz oranını değiştirmeyerek yüzde 50'de sabit tuttu. Banka böylece üst…
Bir gencin ölümüne ve iki kişinin yaralanmasına neden olduğu için yargılanan eski Kızılay Başkanı Kerem…
Laiklik Meclisi tarafından 150 kapsamlı başlıkta hazırlanan Ekim 2024 Laiklik İhlalleri Raporu yayımlandı.
Türkiye Komünist Hareketi'nin (TKH) 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla yaptığı…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…