Ülkemiz sendikal tarihine bir bakış

Ülkemiz sendikal tarihine bir bakış

03-02-2019 09:10

"Sarı sendikacılık Türkiye’de işçi sınıfının kuşatılmışlığında çok önemli bir görev üstlenmektedir. AKP iktidarı ile beraber Türk-İş içerisindeki ilerici sendikalara operasyonlar yapılmış ve tamamı tasfiye edilmiş, genel anlamda bir kaç tane ilerici sendika dışında bu gün sendikal harekete sarı sendikacılık hakim hale gelmiştir."

KEMAL PARLAK

Sendikalar çeşitli adlarla anılır; sınıf sendikacılığı, anarko-sendikacılık, kızıl sendikacılık, sınıf ve kitle sendikacılığı, toplumsal muhalefet sendikacılığı, sarı sendikacılık gibi. Bu yazıda ise sınıf ve sarı sendikacılığı tarihsel olarak kısaca ele almaya çalıştık.

Tarihin oluşumundan itibaren sömürenlerle sömürülenle arasındaki mücadele  hep devam etmiş, ezilenler sömürenlere karşı mücadele ederken çeşitli örgütlenme biçimlerini ilk çağlardan itibaren denemişlerdir. Sanayi devriminden sonra, kötü çalışma koşulları, uzun çalışma saatleri, muazzam sömürü ve açlığa karşı işçiler baş kaldırmış, eylemler ve grevler gerçekleştirmiş ve aynı zamanda örgütlenmeye başlamışlardır.  İlk zamanlar sandıklar ve birlikler şeklinde gerçekleşen örgütlenmeler, 1850’lerden itibaren günümüzdeki sendikalar şeklini almaya başlamış, o tarihlerden itibaren sendikaların rolü üzerindede  tartışmalar ortaya çıkmıştır.

SARI SENDİKA KAVRAMI İLK NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI?

1.Enternasyonal’in en önemli tartışma başlıkların birisi desendikalar olmuştur. Sınıf sendikacılığının temeli de I. Enternasyonal’de atılmış, 1800’lerin sonlarına doğru sendikalar kitleselleşmiş, eylemler ve grevlerde kitlesel boyutlara ulaşmıştı. 1899’da Fransa’nın kuzeyinde maden ocaklarında kitlesel bir grev gerçekleşmiş, greve çıkan işçi sendikasına karşı patronlar hamle yaparak uzlaşmacı ve işbirlikçi başka bir sendika kurdurmuştu. Patronlar tarafından kurdurulan bu sendikanın binasının cephesinin sarı olması ve aynı zamanda sarı isminde birde gazete çıkarması, sendikal hareketin literatürüne ilk kez “sarı sendika” kavramının girmesine neden olmuştu. Sarı sendikacılık tipi daha sonra bütün ülkelerde ortaya çıkmış, mücadele eden işçi sendikalarına karşı, işbirlikçi,uzlaşmacı ve işçileri satan sendikacılık “anlayışı” meydana gelmiştir. Bu aynı zamanda bir dönem dünya ölçeğinde uluslararası bir örgütlenmeye de dönüşmüş, sınıf sendikacılığını WFTU’nun, sarı sendikacılığı ETUC’un temsil etmeye başlamasının da ayrım noktası olmuştu.

ÜLKEMİZDE SENDİKACILIK VE TÜRK-İŞ

Ülkemizde sınıf örgütlenmelerinin ilk biçimleri 1800’lı yılların sonrasına dayanmaktadır. 1908 grevlerinde var olan örgütlenmeler, 1925’lere kadar çeşitli sendikal birlikler şeklinde parçalı da olsa devam etmiştir. 1925’de çıkarılan Takrir-i Sükun yasasıyla beraber her türlü sınıf esasına dayalı örgütlenme, sendika, dernek yasaklanmıştır.

2.Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin emperyalist blokta yer almasıyla beraber, “demokrasicilik” anlamında kimi göstermelik adımlar atılmış ve sınıf esasına dayalı örgütlenmelerle ilgili yasak kaldırılmıştı. Yasağın kaldırılmasından itibaren Türkiye’nin her tarafında sendikalar ve sendika birlikleri kurulmuş, sınıf sendikacılığı temelinde kurulan bu sendikaların öncülüğünü ise TKP kadroları yapmıştı. Zeki Baştımar, İdris Erdinç, Rasih Nuri İleri ve tanınan daha bir çok isim 1946 döneminde ortaya çıkan sendikal hareketin içinde yer alan isimlerdi. İktidar anacak üç ay dayanabilmiş, ilan edilen sıkıyönetimle beraber tüm sendikalar kapatılmış ve sendika kadroları hapse atılıp sürgüne gönderilmiştir.

1947 Şubat ayında sendikalar kanunu çıkarılmış, devlet eli ile işbirlikçi sendikalar kurulmaya başlanmıştır. CHP il örgütlerinde oluşturulan işçi bürolarına bağlı çalışıyordu bu sendikalar. 1946 sendikacılarının tamamı hapis ve sürgünde iken işbirlikçi sendikalar ise yasallaşmıştı. 1946-1947 sendikacılığı ile arasındaki farkı, Türkiye sendikacılık tarihinin en işbirlikçi sarı sendikacılardan biri olan Türk-İş Başkanı Seyfi Demirsoy, Türk-İş’in 6. Kongresi’nde “biz sendikaları komünistlerin elinde döve döve aldık” sözleri fazlasıyla anlatıyordu.

Türkiye’nin NATO’ya girmesi ve yerini emperyalist devletlerin yanında seçmesi ile birlikte, emperyalizm tüm toplumsal alanlara müdahale etmeye başlamış, 1952 Eylül’ünde CIA’ye bağlı AAFLI (Asya-Amerika Hür Çalışma Enstitüsü) öncülüğünde, devlet güdümlü, işbirlikçi sarı Türk-İş’in kuruluşu gerçekleştirilmişti.

DİSK’İN KURULUŞU

1960’larda yükselen işçi sınıfı mücadelesi sendikalara da yansımış; Türk-İş’in içerisinde mücadele eden sınıf sendikacılığını savunan sendikalar oluşmaya başlamış, 1966 Paşabahçe grevini satan Türk-İş’e karşı mücadele eden sendikacılar 13 Şubat 1967’de Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’i kurmuşlardı. DİSK, Türk-İş’in AAFLI-emperyalizmle ilişkilerini eleştiriyor ve Türkiye’nin kapitalist olmayan gelişme yolunu savunuyordu.

1960’larda sınıf mücadelesi, aynı zamanda sendikalar içerisindede sınıf sendikacılığı ile sarı sendikacılık arasında devam etti. 1970’e gelindiğinde sarı sendikalar ve devlet daha fazla DİSK’e tahammül edemez hale gelmişlerdi. Sendikalar kanununda yapılacak bir değişikle DİSK’i tasfiye etmek istediler. (Kanun önergesini verenlerden ve Meclis oylamasında evet diyenlerden biride CHP milletvekili sendikacı Abdullah Baştürk’tür. Ne yazık ki daha sonra 1977’de DİSK Genel Başkanıolacaktır.) Sermaye devleti tarafından DİSK’in ortadan kaldırılması için atılan bu adım, işçi sınıfı tarihinin en büyük kalkışması olan, 15-16 Haziran ile durdurulmuştu.

1970’li yıllarda sınıf mücadelesi tepe noktasında olması nedeni ile her iş kolunda kurulan sarı sendikalar çok etkili olmamasına rağmen faaliyetlerini sürdürüyorlardı.

1977 DGM direnişinin hemen ardında yapılan DİSK GenelKurulu’nda, DİSK’e yenikatılan sosyal demokrat sendikalar tarafında Kemal Türkler genel başkanlıktan indirilmiş, yerine Abdullah Baştürk seçilmiş, başta Maden-iş olmak üzere onlarca komünist sendikacı onur kurulu tarafında ihraç edilmişti. Sınıf sendikacılığının tasfiyesinde önemli bir adımdır bu genel kurul. Fakat mücadele devam ediyordu. Yükselen sınıf ve toplumsal mücadeleye karşı bu kez 12 Eylül 1980’de faşist askeri darbesi yapılacaktı.

12 EYLÜL SONRASI TÜRKİYE’DE SENDİKAL HAREKET

Darbeden sonra tüm sendikalar kapatıldı, ancak 1983’te Türk-İş ve Türk-İş’e bağlı sendikalara tekrar izin verildi. DİSK ve DİSK’e bağlı sendikalar kapatılarak mal varlığına elkonuldu. Sınıf sendikacılığına karşı devlet ve sermaye sınıfı önlemler almaya başladı,sarı sendikalar ise korundu-kollandı. Bu dönem özellikle metal işkolunda mafyatik-sarı sendika Türk-Metal’e karşı sınıf sendikacıları bağımsız Otomobil-İş sendikasında örgütlendiler. Otomobil-İş sendikası hangi fabrikayı örgütlemeye kalktıysa patronlar ve sermaye devleti devreye girip sarı Türk-Metal’i çağırdılar. 1984-1992 aralığında AAFLI Türk-İşe bağlı 4000 sendikacıya eğitim verdi.

1989 Bahar eylemleri ile birlikte beraber sınıfa bir canlılık geldi, Türk-İş’in içerisinde ilerici sendikacılar seslerini yükseltmeye başladılar. 4 Ocak 1991’de yüzbinlerce madenci Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyüşe geçti, sendikanın başkanı Şemsi Denizer idi ve işçiler başkanlarına yoğun tezahüratta bulunuyorlardı. Sendikal alanın çok kaygan bir zemin olduğundan dolayı, sınıfın tarihsel penceresinde bakamayanlar çok kolaylıkla karşı saflara geçebildikleri bir kez daha bu örnekte de ortaya çıkmıştı. Denizer önce yürüyüşü yarı yolda bıraktı, sonra Türk-İş sekreterliğine getirildi. (1)

1992’de DİSK ve bağlı sendikaların faaliyetleri AYM tarafında serbest bırakıldı, mal varlıkları ise iade edildi. Ne yazık ki 1977’de yapılan operasyon başarıya ulaşmış, DİSK, seçilen yeni yönetim ile birlikte kuruluş misyonu ve ilkelerinde uzaklaşmıştı artık. DİSK çatısı altındada mafyatik-sarı sendikalar mevcuttu artık. DİSK çatısı altındaki bir kaç ilerici sendika ile bunların çatışması genel kurullara ve faaliyetlere yansımış, DİSK içerisinde sarı diyemeyeceğimiz ama renksiz sendikalarla mafyatik-sarı sendikaların ilerici sendikalara karşı genel kurullara yansıyan ittifaklar görülmeye başlanmıştı. (2)

BUGÜNÜN SENDİKACILIĞI ÜZERİNE

Sarı sendikacılık Türkiye’de işçi sınıfının kuşatılmışlığında çok önemli bir görev üstlenmektedir. AKP iktidarı ile beraber Türk-İş içerisindeki ilerici sendikalara operasyonlar yapılmış ve tamamı tasfiye edilmiş, genel anlamda bir kaç tane ilerici sendika dışında bu gün sendikal harekete sarı sendikacılık hakim hale gelmiştir. Örneğin bugün mafyatik-sarı Türk-Metal sendikacıların işçi aidatları ile sürdürdükleri safahat bilinmektedir. Tarım-İş sendikası yöneticileri 47 yurt dışı gezisinde 550 bin dolar harcamış, bu gezilerin Ukrayna ve Kıbrıs’a yapılması nasıl bir çürüme içinde olunduğunu somut olarak göstermiştir. Ukrayna ve Kıbrıs gezilerinin ne anlama geldiği ise sanırız herkesin malumu… Yine bugünkü sendikal tabloyu görmek açısından verilebilecek bir başka örnek ise Dok-Gemi İş sendikası başkanının oğlunu genel sekreter olarak ataması ve maaşların 80 bin lira olduğu açığa çıkmış olmasıdır.

Sendikal zemin kaygandır sınıfın tarihsel çıkarlarından ve sömürüye karşı sınıf iktidarı penceresinden bakmayan herkes bu bataklığa düşebilir.

Bu durum  böyle devam etmeyecektir; sınıfın tavrını öne çıkartan ve sınıf sendikacılığına ısrar eden yeni bir işçi kuşağı bu durumu değiştirecektir. Bunu dert edenlerin bu gün omuzlarında büyük bir yük bulunuyor, bu yükü hakkıyla taşıyıp sınıf mücadelesinde yeni bir dönemin açılacağı ise muhakkaktır.

Dipnot:

1- Sonrasında işçilerin aidatları ile lüks bir hayat kuran ve meşhur Jaguar otomobili ile gündeme gelen ve her sarı sendikacı gibi mafyatik ilişkileri olan Denizer bu ilişkiler sonucunda öldürülecekti.

2- Öylesine ki mafyatik ilişkileri sonucu öldürülen bir sarı sendikacının ardından DİSK genel başkanı yaptığı konuşmada büyük övgüler düzmüş ve mücadele yoldaşımız diye hitap etmiştir. Sınıf sendikacılığı ve sınıfın tarihsel penceresinde bakan birinin yoldaşı olamaz sarı sendikacılar, ancak bunlarla mücadele edilir.