AVM’ler modern ekonominin en parlak kısmını oluşturuyor. Renkli mağaza afişleri, her yerde yanan spot ışıkları, sterillik hissiyatı veren ortamlarıyla AVM’ler “kentlerdeki” insanın tercihi. Ancak bu parlak ışıkları ve paketleriyle AVM’ler, aynı zamanda sömürünün parlak yüzünü oluşturuyor. Uzun çalışma saatleri, bitmek bilmeyen satış baskısı, ayakta durmanın ve stresin sonucunda oluşan kas-iskelet ve sindirim hastalıkları…. Hepsi AVM’lerin görünen, bilinen ama konuşulmayan yüzünü oluşturan emekçilerin “ortak sorunları.”
Bitmek bilmeyen temposuyla emekçileri öğütme kalesine dönüşen AVM’lerin içinden son dönemlerde bir ses yükseliyor. Bu ses, krizle beraber özellikle mağazacılık sektöründeki işçileri kapsamış durumda. Baskının, düşük ücretlerin, bitmek bilmeyen çalışma sürelerinin ve işsizlik baskısının altında eriyip giden emekçiler, bu duruma “Artık yeter” deme iradesinde bulundu.
Sektörün ünlü mağazalarında bir bir örgütlenme hamlesine girişen emekçilerin bu rüzgarı, Koton’da “fırtınaya” dönüştü. Koton işçilerinin örgütlenme hamlesi, patron tarafından sertçe karşı konulmak istendi. Örgütlenmeyi gerçekleştiren işçiler baskı altına alınıp işten atılırken, bu durum sosyal medyada ciddi tepkiye neden oldu.
“Yeter söz işçinin” diyerek yola çıkan Sınıf Tavrı olarak, Koton işçilerine sorduk. Nasıl örgütlenmek istemişlerdi, neyi talep ediyorlardı ve neler yapmak istiyorlardı. Biz sorduk, onlar cevapladı. Yaşça genç olan ama uzun süredir çalışmakta olan iki emekçi, sözü aldı ve örgütlenme sürecinin detayını bizlere anlattı.
“Hepimizin odağı aynıydı, çünkü çelişkilerimiz aynı”
İlk cevabı, Ümraniyeli Koton işçisi veriyor. Örgütlenme isteğinin nasıl geliştiğini, Koton işçisi şöyle anlatıyor:
“Aslında örgütlenme isteği bilinçli değil de kendiliğinden olan bir meseleydi. Bir arkadaşımızın sosyal medyadan yaşadığımız sömürüyü anlatmasıyla başladı ve bu durum Koton içinde hızla yayıldı. Bölge müdürleri, insan kaynakları vs. bu durumun peşine düştüler. Tabi böylelikle herkesin bu durumdan haberi olmuş oldu. Herkes gizliden gizliye o hesaba mesajlar attı.
Hepimizin bir anda ilgi odağı orası oldu. Çünkü çelişkilerimiz aynıydı. Orada yazılanlar sadece bir kişinin yaşadıkları değil, hepimizin yaşadığıydı. Böyle olunca kendi aramızda dayanışmamız arttı. Ve daha da güçlenmek ve bir yere taşımak için sendika ihtiyacı doğdu. Birer birer kendi aramızda örgütlenmemizi sürdürüyoruz.”
“Yasak olanı değil, yasal olanı istiyoruz”
Neler talep ettiklerini diğer Koton işçisi şöyle cevaplandırıyor:
“Biz Koton işçileri insanca yaşam için taleplerimizi oluşturduk. Herkesin bildiği gibi shiftlerimiz birebir uygulanmıyor. 10 çıkış yazıyorsa 11’de çıkıyoruz. Shiftlerimizin birebir uygulanmasını istiyoruz. Aslında bu bir istek bile değil. Yasak olanı değil, yasal olanı istiyoruz. Çıkış saatimizi uygulanmasını, eğer 11’e kalırsak da mesai olarak işlenmesini istiyoruz. Yemek ücretlerimizin artmasını istiyoruz, her gün aynı şeyi yemek istemiyoruz. Full olduğumuzda tek öğün yemek ile durmak istemiyoruz.”
Ayrıca mobbingin önüne geçilmesini istiyoruz. Gece çalışmasına kaldığımızda gündüz shiftine eklenmesini değil, çift mesai sayılmasını istiyoruz”
Söyleşimiz devam ederken, iki Koton işçisi de bundan sonrası için ortak cevap veriyor:
“Yılmayacağız, mücadele edeceğiz. Herkesi destek olmaya çağırıyoruz.”
Bu ortak cevap sonrasında işlerine geri dönen işçiler, aslında herkesin arkasında duracağı temel meseleyi söylemiş oluyor. Yılmamak ve meşru mücadeleye devam etmek işçi sınıfının tek çıkar yolu.
*Bu röportaj ilk olarak Sınıf Tavrı bülteninde yayımlanmıştır.