RÖPORTAJ | Ruhşen Doğan Nar ile kitabı "İçimdeki Robot" üzerine söyleşi
"Bana kalırsa sanat, dünyayı anlatmanın ve anlamanın en iyi yolu. Sanatın tüm dalları gibi edebiyat da bu yollardan sadece biri. Bilimkurgu ise edebiyat okyanusunun bir parçası. Bilimkurguyu edebiyatın diğer alanlarına göre yüksek bir konumda görmüyorum. Bence edebiyatın her dalı eşit ve değerli. "
Söyleşi: Ege İnanç
Bilimkurgu aslında tanımlaması zor olduğu kadar, okur tarafından sevilmesi de bir o kadar kolay bir tür. Bilimkurgu yazarı Ruhşen Doğan Nar’ın öykülerinden oluşan kitabı “İçimdeki Robot” Yitik Ülke Yayınları etiketiyle çıktı. Ruhşen Doğan Nar ile hem kitabı üzerine hem de Türkiye ve dünyadaki bilimkurgu edebiyatı üzerine söyleştik.
Gazete Manifesto : Kitapta yer alan öykülerinizde “insanca yaşamak “belirgin bir tema olarak dikkat çekiyor. Peki, insanca yaşamın önündeki problem yapay zekâ ve gelişmiş teknoloji mi yoksa sorun bambaşka bir yerde mi?
Ruhşen Doğan Nar : “İnsanca yaşam” tüm halkların, insanların arzuladığı ve ihtiyaç duyduğu bir şey; ancak günümüz dünyasında, çok azımızın elde edebildiği bir lüks durumunda. Kapitalizm, küçük bir azınlığı “insanca” yaşatırken, çoğunluğu “kölece” yaşatıyor. Ne yapay zekâ ne de teknoloji aslında bizim düşmanımız. Kapitalist sistemin yarattığı eşitsizlik, kâr hırsı ve bencillik yüzünden ister istemez elimizdeki bilim ve teknoloji de kötü amaçlar için kullanıyor. Oysa insanlığın yararına ve gelişimine önem verilerek hareket edilse, birçok sorun bunlar sayesinde çözülebilir.
‘HER ŞEY SERMAYE İÇİN’ OLDUĞUNDAN…
G.M. : Hırs, intikam, rekabet ve kâr için hiçbir etik değerlerin gözetilmemesini mizahi bir dil ile işliyorsunuz. Bu duyguların insanlığın geleceğinde de olma ihtimali nedir sizce?
R.D.N. : Kapitalizm yıkılmadığı sürece, insanlığın kötücül duyguları ve karanlık tarafı her zaman ağır basacak. “Her şey sermaye için” olduğundan, etik değerlerin esamesi okunmayacak. “Yeni insan”ın yaratılması gerek. Öykülerim genel olarak yakın gelecekte geçtiği için, bu duyguların bizim bir parçamız olmaya ve bize sorun çıkarmaya devam edeceğini düşünüyorum.
G.M. : Öykülerinizdeki yaratmış olduğunuz karakterleriniz, çevremizde gördüğümüz tanıdığımız insanların tablosu olarak karşımıza çıkıyor; öykülerinizi yazarken neden toplumsal ilişkileri de günümüzde olduğu gibi yansıtmak istediniz?
R.D.N. : Bilimkurgu öykülerim çoğunlukla yakın zamanda başımıza gelebilecek sorunları ele alıyor. Bir yandan gelecekteki olası sorunları işlerken, bir yandan günümüze dair eleştirilerde bulunuyor. Bu yüzden, öykülerimdeki insanlar üç aşağı beş yukarı, şimdinin insanları. Tek fark, teknolojinin ortaya çıkardığı yeni durumlar ve sorunlarla karşı karşıyalar. Şu anda bizim de olduğumuz gibi.
G.M. : Bilimkurgu “gerçek dünya”daki kaygıları olan bitenleri anlatmanın “en iyi yolu mu” ya da Bilimkurgu geleceği öngörebilir mi, böyle bir zorunluluğu var mı?
R.D.N. : Bana kalırsa sanat, dünyayı anlatmanın ve anlamanın en iyi yolu. Sanatın tüm dalları gibi edebiyat da bu yollardan sadece biri. Bilimkurgu ise edebiyat okyanusunun bir parçası. Bilimkurguyu edebiyatın diğer alanlarına göre yüksek bir konumda görmüyorum. Bence edebiyatın her dalı eşit ve değerli.
Bilimkurgu, geleceği öngörebilir; büyük bilimkurgu ustalarının bazı öngörüleri gerçekleşti ve hayatımızın bir parçası hâline geldi. Öngörülerin gerçekleşmesi hoş bir durum. Fakat böyle bir zorunluluk olmamalı; çünkü bilimkurgunun tek amacı, geleceği görüp bir tür müneccimlik yapmak değil. Bilimkurgu yazarları, yeri geldiğinde distopyalar aracılığıyla cehennemsi bir gelecek yaratarak, insanlara uyarılarda bulunabilir veya ütopyalarla hayali kurulan bir geleceği tasvir edebilir. Başka bir zaman paralel bir dünya yaratarak, geçmişi ve geleceği baştan yaratabilir.
G.M. : Bilimkurgu (insan toplumu, savaşlar, çevre felaketleri, insanlar arası eşitsizlikler, yapay zekâya dair endişeler ya da vb…) gibi verili nesnel gerçeklik arasındaki sınırlar üzerine neler dersiniz?
R.D.N. : Nesnel gerçeklik, geçmişte post-modernizm ve şimdiyse post-truth yüzünden darmadağın olmuş bir şekilde. Gözlerimizin önündeki bilimsel, somut gerçeklik bile yıpratılıyor, ayaklar altına alınıyor ve böylece, komplo teorileri dört bir tarafımızı sarıyor. Düz Dünyacılar, Aşı karşıtlığı buna örnek olarak gösterilebilir.
Bilimkurgunun ise genellikle bir ayağı geleceğe basarken, diğer ayağı şimdiye ve nesnel gerçekliğe dayanıyor. Bilim ve teknolojinin ilerlemesi, yeni buluşlar, atılımlar bilimkurguya alan açıyor, ilham veriyor.
NE KADAR TAHRİBİ YÜKSEK SİLAHLAR GELİŞTİRİRSEK, BİLİM O KADAR GELİŞMİŞ OLUYOR ÜLKEMİZDE
G.M. : Türkiye’de bilimin üretimi ve durumu bilimkurguyu nasıl etkiliyor? Veya bir etkisi söz konusu mu?
R.D.N. : Bilime hak ettiği önemi veren ve bilimsel olarak atılım hâlinde olan toplumlarda, bilimkurguya daha fazla değer verildiği bir gerçek. Buna paralel olarak, bilimkurgu edebiyatı da buralarda daha gelişkin ve köklü. Bilimkurgu yazarlarının bir bölümü zaten bilim insanı; bilimkurgu okurlarının çoğu da bilime merak duyan, bilimsel gelişmeleri takip eden kişiler. Kısacası; bilim, bilimkurguyu doğal olarak etkiliyor.
Ülkemiz bu açıdan sıkıntılı; çünkü bilim, üvey evlat konumunda. Bilim denildiğinde ilk aklımıza gelen nedense silah teknolojisi oluyor. Ne kadar tahribi yüksek silahlar geliştirirsek, bilim o kadar gelişmiş oluyor ülkemizde.
G. M. : Bir edebiyat türü olarak ülkemizde bilimkurgunun hem okur hem de yazar açısından durumu üzerine bir yorum yapabilir misiniz? Yine bilimkurguya olan okurun ilgisi başka ülkelerdeki okurla karşılaştırmak mümkün mü?
R. D. N. : Ülkemizdeki bilimkurgu okurları çoğunlukla yabancı bilimkurgu eserleri okumaya meyilli. Bu konuda onları suçlamıyorum. Sonuçta birçok yabancı bilimkurgu klasiği var. Kendini kanıtlamış, milyonlarca okura ulaşmış yabancı bilimkurgu ustaları var. Bilimkurgu okurlarımızı yerli bilimkurgu eserleri okumaya teşvik ve ikna etmeliyiz. Bunun için, hem yayınevleri hem de yazarlar elini taşın altına koymalı. Öncelikle yayınevleri yerli bilimkurgu yazarlarına daha fazla yer ve önem vermeli, yazarlar da daha fazla ve daha kaliteli eserler ortaya koymalı.
Yerli bilimkurgu edebiyatı son yıllarda güçleniyor; yerli bilimkurgunun sesi çok daha renkli ve gür çıkıyor. Bilim ve teknolojinin, geçmişe kıyasla çok hızlı bir şekilde gelişmesi, hayatımıza daha fazla girmesi, hatta hayatımızı baştan aşağı değiştirmesi doğal olarak bizleri bilimkurguya yakınlaştırıyor. Dikkat ederseniz, bilimkurgu filmleri ve dizileri hiç olmadığı kadar revaçta. Bu durum, ister istemez bilimkurgu edebiyatına da güç veriyor. Böylece, bilimkurgu alanında kalem oynatan insanlar da çoğalıyor.
KARA MİZAHA YAKIN, ELEŞTİREL ÖYKÜLERİM YAYIMLANMAYI BEKLİYOR
G. M. : Edebiyat türü olarak sizi bilimkurguya yönelten neydi, yeni yazı çalışmalarınız var mı? Nasıl yazıyorsunuz belli bir plan dâhilinde mi?
R. D. N. : Küçüklüğümden beri, bilime meraklı biriyim. Geçmişte düzenli olarak Bilim Çocuk ve Bilim Teknik okurdum, şimdilerde Popular Science okuyorum. Ama yazmaya başladığım ilk zamanlarda, bilimkurgu öyküleri yazmıyordum. Süreç içerisinde, daha çok bilimkurgu öyküsü yazmaya başladım. Son yıllarda ise ağırlıklı olarak bilimkurgu yazıyorum. Bilimkurgu Kulübü, Kayıp Rıhtım, Lagari gibi sitelerin ve oluşumların bilimkurguya odaklanmamda ve bilimkurgu öyküleri yazmamda emeği çok.
Sadece bilimkurgu öyküleri yazmıyorum. Kara mizaha yakın, eleştirel öykülerimden oluşan bir dosyam hazır, yayımlanmayı bekliyor. Onun dışında, yazmış olduğum bir kısa roman da var. Tabii, diğer yandan bilimkurgu öyküleri de yazmaya devam ediyorum. Bakalım, gelecek neler gösterecek!
Söyleşi için çok teşekkür ederim.
G.M. : Biz teşekkür ederiz.
–
İçimdeki Robot
Yazar: Ruhşen Doğan Nar
Yayınevi: Yitik Ülke Yayınları
Sayfa Sayısı: 88