RÖPORTAJ | Tiyatrocu Ersin Umut Güler Manifesto'ya konuştu: 'Susmak koruyabilir belki ama üretmek bizi güçlü kılar...'
Hakkında 'Cumhurbaşkanına hakaret' ve 'terör örgütü propagandası' iddiasıyla dava açılan ardından soruşturmanın sonucunda 'terör örgütü propagandası yapmaktan' 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan tiyatro emekçisi Ersin Umut Güler Manifesto'ya konuştu.
Röportaj: Murat Uzun
Yolcu Tiyatro oyuncularından, oyuncu ve yönetmen Ersin Umut Güler hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek ‘Cumhurbaşkanı’na Hakaret’ davası açıldı.
Sosyal medya hesabından 2016 yılında yaptığı bir paylaşım gerekçe gösterilerek yargılanan sanatçı, geçen yıl mayıs ayında savcılık tarafından ifadeye çağrıldı. Güler’e, “Cumhurbaşkanı’na hakaret” ve “terör örgütü propagandası yapmak” suçlaması olmak üzere 2 ayrı dava açıldı. 25 Haziran’da ilk duruşması gerçekleşen davanın son duruşması geçtiğimiz ay görüldü. 8 Temmuz’da yapılan üçüncü duruşmayla karara bağlandı. ‘Terör propagandası’ davasında 1 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan Güler, ekim ayında da ‘hakaret’ten yargı önüne çıkarılacak.
Anayasa Mahkemesi’ne itiraz etme hazırlanan Güler’le dava sürecini, sanatçılar üzerindeki baskıyı ve bu karanlıktan çıkış yollarını konuştuk:
Merhabalar, öncelikle röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Geçmiş olsun dileklerimizi ve dayanışma duygularımızı iletiriz… Bütün yurttaşların üzerinde sallanan ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ sopasının sanatçıların da üzerinde sallanması hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu bütün topluma da bir mesaj mı aynı zamanda?
Binlerce insan bu davalarla karşı karşıya şu anda. Toplumun pek çok kesiminden ve meslek grubundan insanın üzerinde baskı var. Sanatçıların üzerinde olmaması anormal olurdu böyle bir devirde. Sesi, sözü olan üretimleri takip edilen sanatçıları susturup toplumun kuraklaşmasını hızlandırmak istiyorlar. Davaları ve cezaları ortaya atıp üç kişiye dava açtıklarında bunun yüzlerce sanatçıyı tedirgin edip korkutup susturacağını düşünüyorlar. Maalesef düşündüğünü beyan edemeyen, üretimlerinde oto sansür uygulayanlar var. Yarattıkları korku ve suskunluk dalgası toplumun pek çok kesimine hakim. Bu koca suskunluğun yanında hala sesini yükseltip, lafını esirgemeyip üretimlerine devam edenler var. Düşünün ki yüzlerce gündür her gün aynı yerde inatla, inançla direnen bir insan var. Tek bir insan. Umutlu olmak için sebeplerimiz var.
İktidarın sanatçılara yönelik baskıcı tutumu hepimizin malumu… Bu dava süreci ve sonucu hakkında düşünceleriniz neler? Sanatınızı icra etmenize dönük bir yansıması olacak mı?
Bana dava açılmadan önce Yolcu Tiyatro’da altı yıldır beraber çalıştığımız oyuncu arkadaşım Cenk Dost Verdi’ye sosyal medya paylaşımlarından dolayı dava açıldı ve 2,5 yıl ceza verildi. 11 ay yattıktan sonra geçen ay denetimli serbestlik ile tahliye oldu. Cenk içerdeyken bu seferde beni ifadeye çağırdılar ve sosyal medya paylaşımlarımdan dolayı hakkımda Cumhurbaşkanına-Kamu Görevlisine hakaret ve terör örgütü propagandası yapmak iddiası ile iki ayrı dava açtılar. 25 Haziran’da ilk duruşması görülen davanın 3. ve son duruşması 8 Temmuz’da görüldü ve 1 yıl 3 ay ceza verildi. Toplam 2 haftalık bir sürede 10 iş günü içinde 3 duruşma yapıp ceza verdiler.
Savcı ilk duruşmada savunmayı yapmamın hemen ardından önceden hazırladığı mütalaayı yazılı olarak verdi. Usulen beni dinleyip sonra yazması gereken mütalaayı önceden hazırlamış ve mütalaada “sanığın savunmasında beyan ettiği…” ile başlayan ve ceza verilmesini talep eden ifadeleri var. Savcının beni dinlemeden duruşma öncesinde yazdığı mütalaada sanki beni dinlemiş de yazmış gibi cümleler kullanmış ama hepimizin göz önünde savunmamın hemen sonrasında önceden hazırlanmış kağıdı uzattı heyete. Yine 2. duruşmada avukatımın savunma için süre istemesi üzerine heyet başkanı hakim sinirlenip yapın savunmanızı kararı verip bitireceğim davayı dedi.
‘Sonra adliyeler yavaş çalışıyor’ diyorlar bakın ne kadar hızlılar, savunmayı dinleyip süre vermeye ne kadar istekliler!
Yolcu Tiyatro olarak hep toplumsal meselelere değinen oyunlar sahneledik. Bundan sonrada böyle devam edecek. Yaşadığımız, hissettiğimiz, anlatmak, paylaşmak istediğimiz oyunları sahneliyoruz. Yeni sezonda Cenk tutuklandıktan sonra ara verdiğimiz “Joko’nun Doğum Günü” adlı oyunumuza devam edeceğiz. “Kürklü Venüs” adlı oyunumuz devam edecek ve yeni oyunlarımız geliyor. Biz yine sahnelerde sesimizi yükselteceğiz. Davayla, cezayla, hapisle susup durmak mı, hadi canım.
Bu baskıya maruz bırakılan sanat camiasına ve genel olarak yurttaşlara ne söylemek istersiniz?
Öncelikle yaptığımız işleri, üretimleri iyi, daha iyi yapmaya devam etmeliyiz. Vasatlığın iktidarına ve bunun yansımalarına hayatın her alanından verilecek en iyi cevaplardan biridir bu. Susmak bizi bireysel olarak fiziken koruyabilir belki ama fikren çürümemize sebep olacaktır ama direnmek, mücadele etmek, üretmek güçlü ve diri kılar bizi. Hepimiz becerebildiğimiz, yapabileceğimiz ölçüde nefes alıp verdiğimiz her yerde sözümüzü söylemeye, sanatımızı icra etmeye devam etmeliyiz.
Hakkınızda verilen mahkeme kararından sonra icra ettiğiniz meslekle ilgili ne gibi değişiklikler oldu?
Herhangi bir değişiklik olmadı. Biz oyunlarımızla ulaşabildiğimiz her semte her şehre giden bir tiyatroyuz. Böyle olmaya devam edecek. Hız kesmeden yeni üretimler yapmaya, oyunlarımızı oynamaya devam edeceğiz. Çok sevdiğim bir sözde dediği gibi “Taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir.”
Sanat çevresi tarafından dava süresince veya bitiminde desteğini açıklayan oldu mu?
Ceza aldıktan sonra kararı duyurdum ve pek çok kişi dayanışma mesajları gönderdi. Sanat çevresinden de çok sayıda mesaj aldım.
2016 yılında attığınız tweetlere sizce neden 3 yıl sonra dava açıldı?
Ekim ayına ertelenen hakaret davasındaki paylaşımlarda 2013 yılına ait olanlar var. Sesiniz çıkıyorsa, sözünüzü sakınmıyorsanız, üretiminiz devam ediyorsa sizi susturmak için türlü yollara başvurabilirler.
Sizin gibi baskılara uğrayan sanatçılar sizce nasıl tutum sergilemeli?
Yukarıda anlattığım dava süreci başlı başına bir sanat eserinin konusu olabilir. Anlatacak çok fazla hikayemiz var ve bunları gün yüzüne çıkarıp paylaşmalıyız. Baskıya uğrayan ya da uğrayabileceğini düşünen sanatçılar için en büyük tehlike oto sansür yapmaktır. Üretimlerimiz sonucunda aman başımıza bir şey gelmesin hissiyatıyla; şu oyunu oynamayalım, şu filmi çekmeyelim, şu cümleyi söylemeyelim, sahne üstünde şu kostümü kullanmayalım… dersek bunun sonu gelmez. Haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve sevgisizliğin iktidarına karşı bu cezalar onurdur bizim için. Cezalardan çok daha ağırdır sanatçının kendi sözünü esirgeyip bastırması.
Fotoğraflar: Orhan Cem Çetin, Saygın Serdaroğlu