Başta üniversiteler olmak üzere Türkiye’nin her yerinde laiklik, bağımsızlık ve sosyalizm yürüyüşünü hızlandırmak ve büyütmek için mücadelesini sürdüren TKH Gençliği Manifesto’nun sorularını yanıtladı.
Sosyalist Düşünce Toplulukları’ndan, ‘Türkiye Üzerine Tartışmalar’ başlıklı dördüncü SDT oturumu için yapılan hazırlıklara; üniversitelerdeki siyasi atmosferden, 1 Mayıs ve seçimler gündemine dair pek çok soruyu Manifesto sordu, TKH Gençliği üyeleri cevapladı.
Gazete Manifesto: Öncelikle merhaba. TKH Gençliği olarak üniversiteli gençliği Sosyalist Düşünce Toplulukları’na davet ettiniz. Bu sene bir dizi ilde evrim, Marksizm, emperyalizm, Ekim devrimi gibi başlıkları içeren oturumlar düzenlediniz. SDT’lerden biraz bahsedebilir misiniz?
Y.P. : Tabi bu çağrının politik ve tarihsel olarak birbiriyle bağdaşan iki anlamı var. Politik olarak hepimizin malumu karanlık bir dönemden geçiyoruz. Sağ ideolojinin ülke sathında oturmaya çalıştığı bir dönem. Yalnızca Türkiye’de değil dünyada yükselen bir sağ popülizmle karşı karşıyayız. Aslında bu tahakkümün propaganda ettiği yalanlar da etrafımızı çepeçevre sarmış durumda. Biz üniversiteli gençler de bu yalan furyasına bir ışık tutmak istedik. Üniversitelerin üretim merkezi olmasından kaynaklı buralarda sosyalizmin yeniden üretilip yeniden tartışılması bizim için önemli. Tarihsel olarak da Türkiye’deki üniversitelerde Harunların, Denizlerin, Mahirlerin ayak izlerini takip ediyoruz. Bu açıdan Türkiye’de üniversiteli gençliğin AKP’nin biçtiği gömleği de giymediğini biliyoruz. Türkiye’de yeni bir kuşak fikriyatının yeniden üretilmesi ve örgütlenmesi açısından bu çağrı daha da önem taşıyor.
E.T. : Sosyalist Düşünce Toplulukları düzenin karanlığını gören ve buna karşı mücadele eden, yeni bir kuşak yaratılması gerektiğinin bilincinde olan gençliğin bir araya gelmesiyle varlığını sürdürüyor. Bahsettiğiniz gibi evrim, Marksizm, emperyalizm, ekim devrimi gibi başlıklarda yan yana geldik. Tartıştık, öğrendik ve öğrenmeye devam ediyoruz. İçinde bulunduğumuz düzeni daha iyi anlamamız ve buna karşı mücadelenin hangi noktada şekillenmesi gerektiğini iyi öğrenmemiz gerekiyor. Eğitimin içinin tamamen boşaltıldığı, akademisyenlerin tasfiyesini gördüğümüz, üniversitelerin ticari kurumlar haline geldiği bugünlerde bizler verilecek en iyi cevabın sosyalizmin sesini daha gür çıkarmak olduğunu düşünüyor ve Sosyalist Düşünce Toplulukları’nda yan yana geliyoruz.
G.M. : İstanbul’da 4. Oturumunuzu gerçekleştirmeye hazırlanıyorsunuz. İçeriği diğer başlıklara göre biraz farklı, neden böyle bir konu seçtiniz?
Y.P. : Tam olarak bu konu başlığı memleket gündemini ortasından kesiyor aslında. Son seçimlerde görüldüğü gibi sağın sağ ile yarışmasından beklenen umutlar bizi Türkiye sağını ve solunu tartışmaya itmiş oldu. Bu tartışmanın tekrardan açılması gerçek anlamda siyaset sahnesindeki sınıfsal durumun tahlilinin ortaya konması için büyük bir önem arz ediyor. İP-CHP ve AKP-MHP ittifakları arasında yapılacak herhangi bir tercihin sınıfsal olarak burjuvaziye yazacağını ve düzenin meşruiyetini tekrardan sağlayacağını apaçık bir şekilde ortaya koyacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla hem Türkiye’de sağın ve solun tarihine, temellerine değineceğimiz, hem de bugünü anlamak noktasında bizlere ışık tutacak bir oturum olacak.
E.T. : ‘Türkiye Üzerine Tartışmalar’ oturumumuz ‘Antikomünizm ve Türkiye Sağı’ ve ‘Türkiye’de sosyalizm mücadelesi’ alt başlıklarından oluşuyor. Sağ sol kavramların kökenine baktığımızda muhafazakâr olan sağ, günümüzde partilerde cisimleşerek kendisini en sert şekilde hissettiriyor. Bugün iktidarın gençliğe karşı hamleleri bunun en net kanıtı. Ona alternatif olarak bize sunulan seçeneklere baktığımızda ise sağın karşısına ‘sağ’ adayların çıkarıldığı ve dolayısıyla muhalefet gibi gözüküp düzenin içine entegre olanların halkın karşısına seçenek olarak sunulduğu bir dönemden geçtiğimizi görüyoruz. Bu yüzden de Türkiye sağı konusunun mutlaka işlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu başlığın “Antikomünizm, Ülkücü hareket, Türkeş” kitabının yazarı, akademisyen Fatih Yaşlı ve TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer’in katılımıyla gerçekleşmesinin ise ayrı bir öneme sahip olduğunu düşünüyoruz.
G.M. : Üniversiteler ülke gündemine, KHK’ler, bölünme ve taşınma, öğrencilerin yaptığı eylemlere saldırı şeklinde geliyor. Size soralım, üniversiteler ne durumda?
Y.P. : Referandum, başkanlık seçimleri ve yerel seçimler derken düzenin ideoloji krizi devam ettiğini gözlemliyoruz. Siyasi ve ekonomik krizlerden geçerken, burjuva iktidarı esasında Türkiye’nin ilerici birikiminin bulunduğu alanlara saldırıyı da arttırmış oldu. Bunun başat hedef tahtası ise üniversiteler. Üniversiteler toplumsal bağlamda ele alındığında bilimsel ve ideolojik üretimin merkez üssü olarak da adlandırılabilir. Liselerde müfredata yönelik yapılan saldırıları nereye koyuyorsak üniversitelere yapılan saldırıları oraya yerleştirmek gerekir. Daha ileriye de gidersek; liselerde toplumsal formasyonu sağlayarak iktidarını güçlendirmek isteyen rejim üniversitelere yaptığı müdahaleyle de devlet kadrolarına güvenebileceği kadrolar yetiştirmek istemektedir. Tabi bu, işin bir yanı diğer yanı ise Türkiye’de üniversitelerin devrimci öğrenci geleneğidir.
E.T. : Ülkemizde her geçen gün gençliğin oyalanması ve eğitimin ticaret haline dönmesi adına yeni bir üniversite açılıyor. İktidar, bulunan üniversitelerde eğitimin nasıl olması gerektiği konusuna değinmezken üniversitelerimizi bölmek veya gençliği bastırmak üzerine bir politika izliyor. Atanan gerici rektörler, tasfiye edilen akademisyenler ve gençliği memleket gündeminden koparma çabaları bugün bulunduğumuz üniversite ortamını en kısa şekilde özetlemektedir. “Bedavacılığa alışmayın, burs değil kredi al” söylemlerine baktığımızda ve özel üniversitelerin sayısının bu denli artmasıyla birlikte iktidarın üniversiteleri ticaret kurumu olarak gördüğünü bir kez daha ortaya koyuyoruz.
G.M. : Bir dizi tartışma olmasına rağmen 31 Mart yerel seçimleri geride kaldı. Bu sürecin üniversitelere etkisi nasıl olacak?
Y.P. : Ülkemizde bir seçim daha tezgahların kurulduğu, emekçilere, kadınlara ve öğrencilere umudun pazarlandığı işportacılığın önüne geçemedi. Bu süreç içerisinde üniversite gençliği seçimlerden umutlarını kaybettikleri zaman diliminde sağcı bir figür olarak öne çıkan İmamoğlu ile tekrardan düzenin siyasal kanallarından düzen meşruiyetini ilan etmiş oldu. Fakat siyasal düzlemin sağa yatık hali CHP’yi tamamıyla bir merkez sağ haline getirmiştir. Bunun yansıması ise seçimlerin politik rüzgarının dindiği andan itibaren daha iyi anlaşılacaktır. Mutabakatçı bir siyasi çizginin seçim sonrasında kazanması veya kaybettirilmesi durumunda da “gençlik inandı” hayalinin bir safsata olduğu görülecektir. Başkanlık rejiminin getirdiği siyasi düzlemin üzerine yerleşen CHP’nin AKP gibi gençliği kapsayamadığı bir durum kuvvetle muhtemeldir. Neden çok açık görülmeli, CHP’nin sınıfsal yapısı ve siyaseten merkez sağa kayması. Gençliğin işsizlik ve gelecek kaygısına yanıt veremeyen yalnızca R. Tayyip Erdoğan karşıtlığından beslenen bir hattın kısıtları bellidir. Yaratılan suni sol varlığının dahi son bulması gençliği yeni bir sol odak arayışına götürecektir.
31 Mart seçimlerinde iktidar da muhalefet de gençliği oy deposu olarak görmüştür. Gençliğin sorunlarını gerçek anlamda masaya yatıran ve çözümü tartışan bir yaklaşımı yalnızca komünistler sergiledi. Fakat bu seçimlerin göstergeleri önemlidir. AKP’nin gençliği kapsama sorunu devam etmekte, sosyalistlerin üniversitelerden çekilişi ise bu dinamiği düzen içi kanallarda biriktirmiştir.
G.M. : 1 Mayıs yaklaşıyor. Türkiye’de gençlik ve özellikle de üniversiteler açısından bakıldığında bu 1 Mayıs için ne söyleyebilirsiniz?
Y.P. : Öncelikle 1 Mayıs ve üniversiteli gençliği yan yana duyunca aklımıza ilk şu gelmeli; öğrenci gençlikle işçi sınıfının kader ortaklığı. 1 Mayıslara her yıl ayrı bir siyasal gündem damgasını vurmaktadır fakat özünde işçi sınıfının politik söylemlerinin yükseltildiği gündür. Bunu şundan dolayı söyleme gereği duyuyorum; başta söylediğim gibi kader ortaklığı meselesiyle tamamen bağlı olduğu içindir. Çünkü gençliğin her sene daha fazla işçi sınıfıyla iç içe geçtiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Liberal ekonominin bir sonucu olan paralı eğitim ve emekçi çocuklarının çalışmak zorunda kaldığı şeklinde somutlanan bir durumdur bu. Bu sömürünün çarkı öğrenci gençlik için iki defa dönmektedir. Hem iş yerinde sömürülen hem de özel üniversite taksidini ödeyen binlerce genç arkadaşımız var. İşte 1 Mayıs tam da bu gündemin dillendirileceği gün ve bayramdır.
E.T. : 1 Mayıs’ın biz sosyalistler açısından tarihsel bir önemi olduğunu söylemek gerekiyor. Bu bayramın işçilere atfedilmesi işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki mücadelede burjuvazinin yaptığı katliama dayanıyor. 1 Mayıs her şeyi unutup kutlayacağımız bir bayram değildir, emekçi sınıfların bilincini, umutlarını ve örgütlülüğünü göstermesi gereken bir gündür. Bugün üniversitelerde baskının arttığı, gericilerin okullarımızda kol gezdiği ve gençliğin sorgulamayan ve sönümlenmiş bir hale getirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Tanzim satış noktaları okullarımıza kadar giriyorken, rektörler hukuka değil de siyasi nedenlere uygun olarak göreve getiriliyorken bizlerin vermesi gereken cevap çok açıktır. Gençlik bu karanlık düzene ve onun devamcısı güçlere inanmayacak, yanıtını 1 Mayıs’ta alanlarda olarak verecektir.
G.M. : Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Y.P: Esasında bu siyasi tabloda tüm üniversitelileri SDT’lerde sosyalizmi tekrar tartışmaya çağırıyoruz. 4. Oturumumuz akademisyen yazar Fatih Yaşlı ve TKH MK Üyesi Kurtuluş Kılçer’in katılımıyla gerçekleşecek, bütün arkadaşlarımızı davet ediyoruz. Aynı zamanda Fen Edebiyat, iktisat, iletişim, siyasal öğrencilerinin çıkartmış olduğu Kuvve, Altyapı, Sansüre Karşı, Üstyapı fanzin de etkinlikte yeni sayılarıyla yerini alacak.
1 Mayıs’ta da “yolumuz işçi sınıfının yoludur!” diyen TKH Gençliği kortejinde buluşalım. Umut, gençte, kadında, emekçide, umut insanda diyelim. Üniversitelerdeki, memleketteki tablo böyle gelmiş böyle gitmez demek için, insana dair ne varsa diri tutmak için, üretmek, bilmek, tartışmak ve kavramak için örgütlenin diyoruz. Örgütlü mücadeleye inanın diyoruz.
Bu haber en son değiştirildi 19 Nisan 2019 13:47 13:47
GSS prim borçları için düzenleme geliyor. Buna göre yaklaşık 2 milyar TL'lik prim borcu silinecek.
AKP Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta, aile hekimlerince verilen raporların ücretlendirilmesiyle ilgili düzenlemeye gidileceğini belitti.…
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, "Kreşlerle ilgili hiçbir yazımız yok. Bahsettikleri yazı anaokulu ve anasınıfları ile…
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, belediyelere kreşler konusunda gönderilen ve tepkilerin ardından…
Eğitim-İş Genel Özlük-Hukuk ve TİS Sekreteri Yeliz Toy tarafından yapılan açıklamada "Belediyeler kreş açtığında yoksul…
Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne ilişkin 61 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Savunma yapan sanık…