Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Rosalind Franklin’in öyküsü

Reklam

Yaklaşık on gün sonra (16 Nisan) Rosalind Elsie Franklin’in ölüm yıldönümü. Siz tanıyor musunuz, bilmiyorum ama olasılıkla basında bir anma yazısı çıkmayacaktır; çıksa da, eminim sınırlı olacaktır.  Tırnaklarıyla kazıyarak bilim dünyasına girebilen, bilim ahlakına uymayan bir takım oyunlar zinciriyle Nobel ödülünü alması engellenen, ölümünden sonra bile bilime katkıda bulunmaya devam eden bu bilim kadının öyküsü fazlasıyla anlatılmayı hak ediyor bence.

Rosalind Franklin 1920 yılında İngiltere’de varlıklı bir ailenin kızı olarak dünyaya geldi.  Zamanına göre ileri sayılabilecek okullara gönderildi. İleri dediğime bakmayın,  sadece kız öğrencilere de fen eğitimi verdikleri için ileri sayılıyorlardı; yoksa örneğin, erkekler teorik dersler sonrası laboratuarda fizik ve kimya deneyleri yaparken, kızlar bahçe işleri ile ilgileniyordu. Bunlara karşın Rosalind, okuldan derece ile mezun olup, Cambridge’e girdi. Tahmin edilebileceği gibi burada da az sayıdaki kız öğrenciden birisiydi. 1941 yılında lisans diplomasını alıp, lisansüstü eğitimine başladı.

Savaş yıllarında uzun uğraşlarla kendisine bir kömür araştırma laboratuarında yer bulabildi ve burada kömürün porotik yapısının bir tür elek işlevi göreceğini kanıtlayıp, bugün bile gaz maskesi yapımında önemli yeri olan ilkeleri ortaya koydu.  Savaş sonrası Paris’te x-ışını difraksiyonu kullanarak yaptığı çalışmalar, grafitizasyon ve karbon fiber sektörü için hala önemini koruyan sonuçlar verirken, ileride yapacağı DNA yapısı çalışmaları için de yöntem konusunda deneyimini artırıyordu.

1951 yılında İngiltere’ye döndü ve King’s College’da asistanı Gosling ile DNA yapısı ile ilgili çalışmalarına başladı. Aynı laboratuarda Maurice Wilkins de bu konu ile ilgileniyordu. Yine İngiltere’de Cavendish laboratuarında Watson ve Crick’in de çalışma konusu aynı idi. Bu rekabeti ABD’de iki Nobel ödüllü Pauling’in varlığı da ateşliyordu.

İlk ciddi yayın Pauling’den geldi. Ancak, modelleme konusunda gerçekten bir usta olan Pauling’in modelinin bu kez yanlış olduğu kısa süre içerisinde anlaşıldı. Bu andan itibaren çalışmaların çıkmaza girdiği söylenebilir. Ortaya somut veri sadece Franklin’den, çektiği fotoğraflardan geliyordu. Watson, bu fotoğrafların öneminin farkındaydı ama Franklin elindeki tüm bulguları onunla paylaşmıyordu. Bir gün Wilkins, Watson’a Franklin’in çektiği ve 51 nolu olarak anılan fotoğrafı gösterdi. Watson bu anı, “Resmi görür görmez ağzım açık kaldı; nabzım hızla atmaya başladı, çözüm karşımdaydı” diye anlatır. Sonra hemen Crick’in yanına gider ve bir süre sonra kendilerine Nobel ödülü kazandıracak makaleyi yazarlar.

Ellerinde yazabilecekleri bir verileri olmadığı için ve Franklin de henüz bulgularını yayınlamadığı için, makaleyi daha basit bir şekil olan “editöre mektup” biçiminde hazırlarlar ve çalıştıkları laboratuarın başında olan Bragg’ın araya girmesiyle, hakem değerlendirilmesi yapılmadan yazı hemen yayınlanır. Bu makale ile 1962 Nobel Tıp ve Fizyoloji ödülünü alırlar. Sonuçta, kendi haberi ve izni olmaksızın Rosalind Franklin’in verilerini kullanarak ödülü almışlardır.

Sürece bakıldığında, Franklin’in bulgularını izinsiz kullanan Watson ve Crick kadar, bulguları yine izinsiz olarak onlara veren Wilkins (ki 51 nolu fotoğrafın nasıl onun eline geçtiği de açık değildir), makalenin acele basılması için araya giren Bragg’da etik açıdan suçludurlar. Sonuçta, 20. yüzyılın en önemli buluşunda Rosalind Franklin’in katkısı sadece dar bir çevrede bilinmektedir.

Watson yıllar sonra, bir anlamda kendisini savunmak için yazdığı kitapta Rosalind Franklin’den hakarete varan, cinsiyetçi, aşağılayıcı tanımlamalarla söz etmektedir. Harvard, saydığım nedenlerle kitabı basmayı reddetmiştir. “Kara cadı”, “huysuz” gibi sıfatlardan öte, şöyle bir değerlendirme bile vardır:  “Bir feminist için en iyi yuva, başka birisinin laboratuarıdır”.

Franklin 1958 yılında, 38 yaşında ölmeden kısa bir süre önce, tüm mal varlığını yoksul ve yetenekli öğrencisi Aaron Klug’a bağışladı. Klug, 1982 yılında Nobel kimya ödülünü alırken yaptığı konuşmada, her şeyini Rosalind Franklin’e borçlu olduğunu ve eğer yaşasaydı, olasılıkla onun da hak ettiği Nobel ödülünü alacağından emin olduğunu söyledi.

Rosalind Elsie Franklin gerçek bir bilim insanıydı.

Not: Daha geniş bilgi için, benim de bu yazıyı hazırlarken yararlandığım, İkili Sarmal (J.D. Watson, Tübitak Yay., 1993), Yüz Defa Ölen Adam (B. Karaoğlu Evrim Yay., 2007) kitapları ile G. G. Akay’in Tarihselci Yöntem ve Bilim Tarihi (Editör E. Nalçacı, Yazılama Yay., 2017) kitabındaki yazısına bakılabilir.

Bu haber en son değiştirildi 7 Nisan 2019 08:58 08:58

Reklam

Önceki Haberler

Şamil Tayyar: Ayhan Bora Kaplan soruşturmasında MİT devrede

Eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar, Ayhan Bora Kaplan soruşturmasıyla ilgili edindiği bilgileri paylaştı. Tayyar, "Ankara…

11 Mayıs 2024 15:20

Gençlik beş ilde laiklik buluşmaları düzenliyor: Karanlığa teslim olmayacağız!

TKH Gençliği ve Sosyalist Liseliler Türkiye'nin farklı noktalarında "Laiklik Özgürlüktür" başlıklı etkinlikler düzenliyor.

11 Mayıs 2024 12:00

Laiklik Meclisi’nden “Emperyalizm ve Laiklik” konulu video: Konuşmacı Dr. Alper Akçam

Laiklik Meclisi üyesi Dr. Alper Akçam'ın "Emperyalizm ve Laiklik" başlıklı bir videosu yayımlandı.

11 Mayıs 2024 11:30

Filistin’in BM’ye üyeliği ile ilgili karar: Gözlemcilikten bir adım ilerisine geçildi

BM Genel Kurulu, Filistin'in BM üyeliğinin BMGK'de tekrar görüşülmesi ve gözlemci statüsünde olan Filistin'e bazı…

11 Mayıs 2024 10:55

Yargıtay Başkanlığı seçiminde gelişme: Muhsin Şentürk adaylıktan çekildi

AYM'nin Can Atalay kararını tanımayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk, 35 tur boyunca…

11 Mayıs 2024 10:28

9. Yargı Paketi taslağı ortaya çıktı: Etki ajanlığı ve kadınların soyadı konuları öne çıkıyor

9. Yargı Paketi taslağına göre 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339’uncu maddesinden sonra gelmek üzere…

11 Mayıs 2024 09:47
Reklam