Rotayı çizmek ya da iskele alabanda*
Eğer tek bir gemi varsa, bu gemideki herkes aynı kısımda mı yer alıyor? Gemi batarsa, herkesi kurtarmaya yetecek bir plan var mıdır? Bu geminin ya da filonun kaptanı kim ve rotayı kim nasıl belirliyor?
Ekonominin genel gidişatıyla ilgili olarak denizcilik ya da meteoroloji terimlerine başvurulması genel kabul gören anlatım biçimlerinden biri. Çoğu zaman kötüye gidişin “fırtına”, “kış”, “girdap” gibi meteoroloji ya da denizcilik kavramlarıyla açıklanması anlatımı çoğu zaman rahatlatıyor. Öte yandan, kimi benzetmelerin soyut ve karmaşık durumu somutlaştırmak bir yana, “ayrıntıları boğmasından” ötürü ciddi bir sorgulanmaya ihtiyacı var. Bu sorgulamaya en çok bir ülke ekonomisinin “gemiye” benzetilerek tasvir edilmesinde ihtiyaç duyuluyor.
“Aynı gemideyiz” cümlesi, çoğu kez ekonomik ya da sosyal gidişatın yönüne ilişkin doğrultunun tartışılmasının önüne geçerken, insanın aklına ister istemez bazı sorular geliyor. Bu sorulardan ilk akla gelenler şöyle:
Bir ülkedeki insanlar tek bir geminin içinde mi yaşamak zorunda, yoksa bir ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik görünümü bir gemiden çok, gemi filosunu mu andırıyor?
Eğer tek bir gemi varsa, bu gemideki herkes aynı kısımda mı yer alıyor? Gemi batarsa, herkesi kurtarmaya yetecek bir plan var mıdır?
Bu geminin ya da filonun kaptanı kim ve rotayı kim nasıl belirliyor?
Belli ki bu soruları sormadan “gemi metaforu” ile yapılacak bütün benzetmeler olsa olsa Edebiyat dersinin konusu olan mecaz-ı mürsel örneği olabilir. O da başarısız bir örnek. Hâlbuki bu soruları sorduğumuzda ülkemizin ya da dünyanın diğer ülkelerindeki toplumların bir ve aynı gemide yaşamadığını, eğer bir gemide yaşıyorlarsa aynı kısımlarda bulunmadıkları sonucuna rahatlıkla varabiliriz. Eğer tek bir gemide yaşıyorsak bilinmelidir ki; bu gemi batarsa, Titanik’ten beter olur!
***
Ekonomik, sosyal ve siyasal tablo ister tek bir geminin farklı bölmeleriyle, isterse de birden çok farklı gemiyle açıklansın, çelişen çıkarları ve bu çıkarların rotasını görmeden bir açıklama geliştirmek çok zor. O nedenle üzerinde mutabık olabileceğimiz tek soru, “bugünkü koşullarda rotamız nereye gidiyor?” sorusudur. Bize göre bu rotanın gideceği yön, önümüzdeki dönemin siyaseti ve bu siyasete şekil veren sınıfların kendi içlerindeki ve aralarındaki ilişkiyle belirlenecektir. Bir tutum belirlemeden önce, bu ilişkilerin nereye çıktığını biraz daha açmak gerekli.
Geminin ya da filonun kaptan köşkünde bulunan siyasi iktidar ve sermaye sınıfı, bir fırtına içinde geminin rotasını çizmeye çalışıyor. Genel olarak bu fırtınadan az hasarlı bir biçimde çıkılması gerektiği, bunun için ise “iç ağırlıkların azalarak” yola devam edilmesi gerektiği konusunda bir görüş birliği mevcut. Ayrıca, ekonomik ve sosyal yapıda sermaye birikiminin ihtiyaç duyduğu tempoyu sağlayacak ortamın hazırlanması gerektiği düşüncesi yaygın olarak bugün kabul ediliyor. Sağlanan ortaklık, sermaye sınıfının farklı yönelimlerinin bir bileşkesini önümüze koymaktadır.
Ancak belli ki; bu bileşkenin çıktığı doğrultu konusunda bir ortaklık henüz kurulmuş değil. Daha önce 31 Mart seçimleri öncesinde yaptığımız “kararsız denge” benzetmesi ve bu dengenin en ufak bir itki ile bozulacağı gerçeği, bugün kendini net bir biçimde ortaya koymuş durumda. Kararsız denge bizzat sermaye sınıfının içindeki eğilimlerin baskın çıkmasıyla bozulmuştur.
Siyasi iktidarın, sermaye sınıfının genel eğilimlerinin temsilciliğinden daha dar bir kesimin çıkarını savunmaya iten şey; sermaye birikiminden kimin yararlanacağı çekişmesinden kaynaklanıyor. 25 yıl içinde başta toprak (rant) gelirleri ve devlet ihaleleri yoluyla sermaye biriktirme fırsatı yakalayan kesimlerin, yerel seçimlerde düştüğü daralma, ekonomik kriz düşünüldüğünde sermayenin el değiştirme sürecini tek taraflı olarak belirleyecek bir ortama neden olmaktadır. Bundan “büyük ihale beşlisinin” de içinde bulunduğu kesimler zarar görmektedir.
Bu zararın telafi edilmesi için atılan her adımın sermaye içi gerilimleri kuvvetlendirdiği açık. Gerilimlerin çözümü olarak gösterilen “hukukun ve demokrasinin korunması” çağrıları ise başta TÜSİAD olmak üzere farklı sermaye çevrelerinden destek görmüş durumda. Ancak belli ki; tartışmanın esas odak noktası krizden çıkış için ihtiyaç duyulan kaynağın nereden temin edileceği ile ilgili. Sermaye sınıfı bu konuda henüz net bir görüş ortaya koymazken, ilk net çıkış TOBB’a bağlı TEPAV’ tarafından “IMF ile anlaşılmalı” şeklinde yapıldı. [1]
IMF çağrısının yapılması, sermaye sınıfının bir kesiminin görüşünü bizlere sunmaktadır. Gerçekten IMF vb. uluslararası sermaye kuruluşları Türkiye için tek çıkış noktasını kendi programlarından geçtiğini uzunca bir süredir ve açık bir biçimde belirtiyorlar. Ekonomideki gerilemenin düzeyini yüzde 2 düzeyinde gerçekleşeceğini saptayan Moody’s ve OECD, TEPAV’ın raporuna benzer açıklamalar getiriyor. [2]
Öte yandan, Moody’s ve OECD benzeri kuruluşların çağrılarının bir sınırı bulunuyor. Emperyalist sistem içindeki ticaret gerilimleri ve parasal genişleme döneminin sona ermesi, Türkiye gibi “dış kaynak bağımlısı” bir ülke için işleri zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla sermaye içi gerilimlerin ana mantığı kendini bir süre daha korumak zorunda.
***
Sermayenin rotasını bir kenara bırakıp, “emekçilerin rotası nereyi gösteriyor?” sorusunun cevabını arayacak olursak ise karşımızda çok yalın bir soru bulunuyor: “geminin dümeni nereyi gösteriyor?” Geminin dümeni belli ki henüz bir kararsızlık içinde. “İskele alabanda” diyerek rotayı sola doğru mu kıracağız, yoksa “yelkenler fora” çağrısı yaparak fırtınanın göbeğine mi atılacağız?
Eğer cevabımızı ilkinden yana veriyorsak, bizim takanın, solun, kafa karışıklığını bırakarak kendi siyasal, ideolojik ve örgütsel düzleminde dümeni tutması gerekiyor. Bunu sağlayacak olanakları güçlü bir program etrafında örgütlemek için yoğunlaşmak gerekiyor. Diğer türlü, yelkenler fora denilerek “dalgalara tutunduğunuzda” geride taka kalmayacaktır. Öyleyse yapılacak şey; rotamızı kendimize doğru çevirmek ve amiral gemisinin etkisini kırmaktan geçmektir.
* Yazının içeriği Hukuk Defterleri’nin yeni sayısında yer alacak “İskele Alabanda: Kriz Ekseninde Sınıfa Bakmak” başlıklı yazının taslağından esinlenilmiştir. Okurlarımıza Hukuk Defterleri’nin çıkacak olan yeni sayısını da bu vesileyle duyurmuş olalım.
[1] https://www.tepav.org.tr/upload/mce/2019/bultenler/ekonominin_seyir_defteri/ekonominin_seyir_defteri_3_ileriye_iliskin_senaryolar.pdf
[2] OECD’nin raporu:https://t24.com.tr/haber/mali-politikada-seffaflik-vurgusu-yapan-oecd-turkiye-nin-buyume-gorunumunu-asagi-cekti,822349