Seçimler, Ortadoğu ve Kürt sorunu
Meseleye göz atarken Ortadoğu’da, Irak ve Suriye’de son dönem yaşanan gelişmeleri, S-400 füzeleri üzerinden ABD ile Türkiye arasında büyüyen krizi ve İstanbul seçimlerini birlikte ele almak gerekmektedir. Nedeni ise belli olsa gerek: Emperyalizmden bağımsız bir Türkiye kapitalizmi ve sermaye devleti tahayyülü gerçekten hayal sınırlarını zorlamaktan başka bir anlam taşımıyor.
Kamil Tekerek
Kürt sorunu ve siyaset bağlamında önemli gelişmelerin yaşandığı bir dönemden geçiyoruz.
İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararı ile aynı güne denk gelen Abdullah Öcalan’ın avukatları ile görüşmesinde yaptığı deklarasyonun okunması elbette bir tesadüf olarak görülmemeli. Ancak meselenin büyük noktalarından bir tanesini bu tesadüf oluşturmuyor.
Meseleye göz atarken Ortadoğu’da, Irak ve Suriye’de son dönem yaşanan gelişmeleri, S-400 füzeleri üzerinden ABD ile Türkiye arasında büyüyen krizi ve İstanbul seçimlerini birlikte ele almak gerekmektedir. Nedeni ise belli olsa gerek: Emperyalizmden bağımsız bir Türkiye kapitalizmi ve sermaye devleti tahayyülü gerçekten hayal sınırlarını zorlamaktan başka bir anlam taşımıyor. Kürt siyasi hareketininse tüm kanatlarıyla Ortadoğu’daki emperyalist ittifaklar zincirinde artık kalıcı bir yerlere oturduğu ise malumunuz. İki özne arasında gerilimin ve hatta bugün Irak’ ta Türkiye’nin operasyona girişmesinin çelişkili olmadığını bir kere daha yazmamızda fayda var. Örneğin Suudi Arabistan ile Türkiye arasında dönem dönem çok büyüyen çelişkiler ortaya çıksa da bu durum her iki ülkenin Amerikancı ya da emperyalizm işbirlikçisi yönlerinin sorgulanması anlamına gelmiyor. Beraberinde şu ana kadar saydığımız öznelerin bölgede İsrail ve emperyalizmin yayılmacılığına karşı şekillenen “Direniş ekseni”nin birer parçası olmadıkları açık olsa gerek.
Uzatmadan esas konumuza dönersek, tekrarlanan seçimler ve Ortadoğu’daki gelişmeler Türkiye’de sermaye iktidarı ve devlet açısından elbette yeni bir dönem anlamına gelecektir.
Bu dönem ne iktidardaki AKP-MHP bloğu açısından ne düzen muhalefetinin ana unsurları CHP, İyi Parti ve HDP açısından ne de AKP içindeki muhalif kanatlar açısından Türkiye’deki sömürü düzeninin sorgulanacağı bir anlam taşıyor. Bu konuda herkesin büyük bir ortaklaşma içerisine olduğunu görmek kritik bir noktada duruyor. O açıdan İstanbul seçimleri elbette siyaseten önemli ancak “her şey öncelikle patronlar için güzel olacak” bunu unutmayalım. Aynı şekilde yukarıda saydığımız özneler arasında bugün Ortadoğu’da Irak ve Suriye’de yaşanacak olası bir “Amerikan barışı”nın dışına taşabilecek ya da bunu toptan karşısına alabilecek perspektife sahip bir özne bulunmuyor. Kürt sorununun geldiği nokta buradan değerlendirilmeli ve Abdullah Öcalan’ın “Suriye’de Türkiye’nin hassasiyetlere özen gösterelim” vurgusu bu bağlamda ele alınmalıdır.
İdlib’de neredeyse açık bir şekilde Rusya ve Suriye’nin karşısındaki pozisyonunu güncelleyen Türkiye sermaye devleti ve AKP iktidarı açısından S-400 meselesinin Türkiye’nin lehine aşılması ya da çözülmesi neredeyse imkansız hale geldi. ABD lehine bir çözüm olup olmayacağını yakın zamanda göreceğiz. Ancak bu meselenin özellikle Türkiye ile ABD arasındaki gerilim noktasını Kürt sorunundan ABD’nin güvenlik meselesine kaydırıyor olması bu başlıktaki temel farklılaşmayı oluşturuyor.
Bu başlığın yaklaşık beş yıldır Suriye üzerinden ABD ile Türkiye arasındaki temel gerilim olan Kürt meselesini önemsizleştirme ihtimali, Amerikan barışının temel zeminlerinden birini oluşturabilecektir. Bunları zamanla göreceğiz.
İçeride ise artık neredeyse tamamen ayyuka çıkan “yeni çözüm süreci”nin dinamiklerinin hızlandığını ve herkesin buna göre vaziyet aldığını söylemek gerekiyor. Binali Yıldırım’ın “Kürdistan ve PeKeKe” söyleminin elbette boş bir pragmatizm, bir tesadüf ya da Yıldırım’ın densizliğinin bir ürünü olarak görmemek, Türkiye sermaye devletinin de geleceğe dair bir kurgusunun olabileceğini hatırlamak en doğrusu olacaktır.
Bu noktada yeni “çözüm süreci”nin en önemli dinamiklerinden bir tanesinin İslamcılık daha başka bir ifadeyle “Kürt İslam sentezi” olacağını ifade etmek gerekir. Düzen muhalefetinin herhangi bir kanadının dinci gericilik ile hesaplaşma ihtimalinin olmadığı bir uğrakta “Ekrem İmamoğlu’nda birleşmek” ülkemizdeki en temel sorunlardan biri olan laiklik kavgasında mevzi kazanma anlamına gelmediği tescillenmiştir. Bu tescili görmek için İBB kaynaklarını çocuk tecavüzcüleri ya da halkın sırtından geçinenlerin içinde cirit attığı vakıflardan alarak, bugün İdlib dahil olmak üzere cihatçıları besleyen ve finanse eden İnsani Yardım Vakfı’na (İHH) akıtacağını söyleyen İmamoğlu’nun sözlerine bakmak yeterlidir.
İslamcılık, Amerikancılık ve Kürt sorunu mu demiştiniz? İşte tam da yukarıda kabaca sınırlarını çizdiğimiz örneklere ve emperyalizmin rolüne bakınız lütfen…
Bugün Kürt sorununda çözüm ve demokrasi için tahayyül edilen şey eğer AKP’yi geriletmek adına bilumum emperyalist güçlerden, sermaye çevrelerinden ve faşistinden, şeriatçısına ve liberaline kadar muhalefetin ittifakından medet ummaksa, buradan yeni bir kuruluş bekleyenleri bir kere daha hüsran beklediğini hatırlatmamız gerekiyor ne yazık ki.
Bizlere göre yeni bir kuruluşun yolu bellidir ve bugün işçi sınıfı içerisinde adım adım örgütlenmektedir. Özü itibariyle de sosyalist bir iktidardan başka kurtuluş yolu yoktur.