Düzen siyaseti ve kitleler arasında sıkışan sol mu? Ezber bozduran sol mu?
Sol, anti-emperyalisttir, sermaye karşıtıdır, aydınlanmacıdır, düzen karşıtıdır. Bu ilkeler ile arasına mesafe koyanların solculukları tartışmaya açıktır.
Elbruz Ateş
Geçtiğimiz günlerde Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul seçimlerine ilişkin aldığı iptal kararı sonrası bir takım sosyalist sol partiler açıklamalar yaptılar. Açıklamaları tek tek okuduğumuzda görülüyor ki Ekrem İmamoğlu’nun eklektik siyaseti ve kendisini kurtarıcı gösterme durumu bazı şabloncu çevrelerde heyecan yaratmaya devam ediyor. Açıktan veya örtülü bir şekilde CHP’cilik yapanlar desteklerini sunmuş oldular. Sanıyorum ki bu durum okurlarımızın dikkatini çekmiştir.
31 Mart yerel seçimleri bir kez daha Türkiye sosyalist hareketinde yaşanan bu omurgasızlık durumunu açığa çıkarmıştır. Bugün karşımızda duran tabloya baktığımızda adı geçen öznelerin savrulma yaşadığını ve gerçekten ‘solun kendi bağımsız siyasal hattını kurması’ gibi bir dertlerinin olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Düzen solu olarak kodladığımız CHP’nin ve HDP’nin peşinden giden kesimlerin, solun genel ilkeleriyle ilgisinin kalmadığını en başından belirtelim ve devam edelim. Burjuva siyasetinde düzen içi arayışta olan solun tavrı romantizmden öteye geçememektedir. Hiçbir siyasi analize sığmayacak kadar reformizmin ve sağa kayışın örneklerini fazlasıyla görmekteyiz.
Düzen partileri seçim süreci boyunca ve sonrasında emekçiler karşısında bütün pespaye halini ortaya dökerken, devrimci kökenden geldiklerini iddia eden oluşumların “AKP’yi geriletmek adına” sağın karşısına sağcı yönelimleri ağır basan bir ittifakın parçası olması gerçekten izahı olmayan bir durum. Türkiye solu gün geçtikçe toplum nezdinde temel değerlerini terk eden görüntü vermeye devam etmektedir. Elbette AKP’nin güç kaybetmesi önemsiz değildir; ancak düzen siyasetinin tek aktörü olarak AKP’yi görmek yanlış olmakla beraber, hangi dinamiğin hangi saiklerle ve hangi parametreler üzerinden değerlendirilip gerileteceği de önemlidir. Bundan ötesi hedefsiz, yönsüz ve zorlama girişimler olarak kalmaktadır. Eğer AKP’den kurtulmak pahasına sermaye gruplarıyla, faşistlerle, gericilerle kol kola girmeyi ve solu kötürüm hale getirmeyi kendinize uygun görüyorsanız yoksulluğun kıskacındaki emekçiler için insanca bir yaşamın kavgasını vermiyorsunuz demektir. Bu çürüme karşısında düzenin sağlı sollu bütün aktörleriyle aranıza kırmızı çizgi çektiğinizde işte o zaman sol kendisine alan açacaktır.
Unutanlara hatırlatmış olalım.
Komünistlerin örgütlemek dışında yanlışları göstermek gibi görevleri de vardır. Komünistler, bu gerçekliğin üzerini örtmek şöyle dursun her türlü umut tacirliğinin karşısına dikilmekle yükümlüdürler.
Kusura bakmayın fakat her koşulda özelleştirmeler karşısında kamuculuk, emperyalizme göbekten bağımlılığa karşı bağımsızlık demeden ve sömürü düzenine lafınızı söylemekten imtina ederek sosyalist sol adına siyaset yaptığınızı iddia edemezsiniz.
Usanmadan anlatmaya çalışacağız. Sol, anti-emperyalisttir, sermaye karşıtıdır, aydınlanmacıdır, düzen karşıtıdır. Bu ilkeler ile arasına mesafe koyanların solculukları tartışmaya açıktır.
Solun ihtiyaç duyduğu şey devrimci demokrasinin aşamacı tezleri ya da emperyalizme angaje olmuş kimlik siyasetinin arkasına takılarak kuyrukçuluk yapması değil bilakis ideolojik netlik ve siyasi tutarlılıktır. Liberal tezlere teşne olmadan, işçi sınıfının tarihsel ve güncel çıkarlarını savunacağız. Sosyalist devrim programına sahip çıkacağız. Pragmatizme karşı solun ilkelerine ve değerlerine sırtımızı dönmeyeceğiz. Israrla altını kalınca çizerek ifade edeceğiz. Yığınların ikna edilme meselesi, Lenin’in teoriye kıymetli katkıları olarak gördüğümüz ‘öncü parti teorisi ve devrimci iktidar perspektifi’ anlayışının sürdürülmesiyle olacaktır.
Sınıfa yüzünü değilde sırtını dönenlerin veremeyeceği hesaplar bir hayli kabarık lakin Türkiye sosyalist hareketinin kimsenin dümenine su taşıma, birilerine can simidi olma zorunluluğu bulunmuyor.