Maaile ‘kahraman’ ararken…
At izi it izine karıştı; maaile ‘kahraman’ ararken… Bir Muhammed Şahin hikayesi.
Biraz mazi…
Rektörlük seçimlerinin oy sıralamasına göre geride olan ancak AKP’ce kullanışlı olan isimlerin rektör atandığı dönemdi 2007-2008. Atanan rektörler dönemi açıldı. O da, İTÜ Rektörlük seçimlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün inisiyatifiyle az oyuna bakılmadan İTÜ’ye rektör atandı.
‘Cemaat’e yakın bildiğimiz hocaların desteğiyle 4 yıl önceki 70 civarı oyunu 200’lere çıkarmıştı; hangi ata oynayacağını bilen bir isimdi, ‘sosyal demokratım’ diyordu. AKP ile iyi anlaşıyordu; üniversitelerin ‘solcu öğrencilerden ve siyasetten’ arındırılması, kampüslerin, fakültelerin, ‘boş arazilerin’, ‘AR-GE’lerin piyasaya açılma dönemiydi. Öyle oldu, ders içerikleri ‘piyasa ile uyumlu’ hale getirildi. Birkaç yıl sonra hocaların hem ‘hoca’ hem dev şirketlerde ‘araştırıcı’ olmalarına izin verilecekti zaten; para para para…
O Rektör atanınca, 12 hocamız istifalarını sundu. İTÜ’de 11’i profesör, 1’i öğretim görevlisi hoca, hem YÖK’ü hem usulsüz atamaları, hem Gül’ü protesto etti. Memleketin köklü üniversitelerinden istifa sesleri arttı sonra. Solcu akademisyenlere akıl almaz baskılar uygulandı, çoğunun yolları üniversiteleri ile ayrıldı.
Atanmış rektör, 2008-2009 akademik yılı açılışına Erdoğan’ı davet etti teşekkür mahiyetinde. Öğrencileri salona almadı, protesto edenleri polise dövdürdü. ’12 Eylül çocuğusun, doğum gününü başka yerde kutla!’ gibi bir pankart hatırlıyoruz. Polis, 18 arkadaşımızı alıp, dava yazıcıları da 1 yıl 3 ay hapis cezası verdi.
Ailelere öğrencilerin ‘üye olduğu’, ‘sempati duyduğu’ örgütleri ve çantasında taşıdığı ‘muzır neşriyatları’ ilk muştulayan rektördü. Yüzlerce öğrenciye soruşturma açıldı, öğrenci ailelerine ‘soruşturma kağıtları’ gitti.
Piyasaya o kadar entegre olmuştu ki, fakülte kantinlerini özelleştirdi. Önce sendikalı işçileri işten atıp o zamanlar ses çıkaran özellikle yemekhane ve temizlik işçilerine sopa salladı yeni yönetim. Daha kampüsler ‘billboard’lara açılacak, döner sermayeye para gelecekti.
Öğrenciye baskı, işçiye baskı tam gaz devam ediyordu. Soruşturmalar açılıyor; kağıtlar geliyor, ifadeye çağrılıyordu öğrenciler. Özel Güvenlik terörü baş göstermişti. Siyasi parti, öğrenci kulübü adına ‘stand açmak’, afiş asmak yasak! Soruşturmalar açılıyordu, eylemler kameralara alınıyor; sonra izletiliyordu.
“Yeni YÖK Yasası’nın sadece rekabete açık, performansa dayalı bir model olmasını istiyoruz” diyordu Gül’ün ‘sosyal demokrat’ rektörü. O Abdullah Gül’ü çağırıyordu bu kez akademik açılışa, rozetler, plaketler… Öğrenciler polisle burun buruna. Çevik kuvvet kampüste.
Doğalgaz zammına eylem, ulaşım zammına eylem, elektrik zammına eylem, yemekhane ücretlerindeki artışa eylem; hepsinde karşımızda artık polisi buluyor, soruşturmalarla karşılaşıyorduk.
Kampüste dolaşan, ‘öğrenci dostu’ rektör olarak lanse ediliyordu kendisi; ancak ‘iki çift laf etmek isteyen’ solcu öğrencilere kameralar doğruluyordu, Rektörlükten gelen ucu yanık mektuplar ‘gizli sevda’ gibi medyada yer bulmuyordu; piyasaya alıştırılan ve CEO’luk hayali kurdurulan öğrenci arkadaşlarımızca da artık ilgilenilmiyordu. Rafa kalkmıştı ‘memleket işleri’. Atanmış rektörler projesinin meyveleri. Selam olsun şimdi işsiz kalan ‘CEO olacak gibi’ öğrencilik yaşamını bitirenlere…
Öğrencilere gündüz piyasa, gece ‘festival’ öneriyordu. ‘Güler yüzlü piyasa’ timsali idi… ‘Bira’ düşmanı değildi; doğrusu ‘bir parmak bal’ vakasıydı.
‘Almanya kaybedince biz de kaybetmiş sayıldık’ türünden bir ortadan ikiye ayrılma dönemi idi Türkiye için 2011-2012. AKP ile cemaat ayrılmaya yüz tutmuş, herkes ‘taraf’laşmıştı. 2012’de yardımcısı ile yolları ayrıldı. İlk atandığında en büyük destekçisi ve sanıyorum ‘oy deposu’ olan yardımcısı, onun yerine rektör olarak atandı. Eski yol arkadaşının yerine, ilk sıraya kaydırılan yardımcısı şimdi hala ‘rektör’. Ehven-i şer mi denir, mazluma sempati mi bilinmez; bu olay bile ‘sempatisini’ artırdı devrik Rektör’ün. Festivalde giderayak birasını yudumladı. Boşa üzülünüyordu; misyonunu tamamlamıştı çünkü.
Solcu öğrencilerin, işçilerin sesini kısmış; kampüste ‘slogan’ duyulmaz olmuştu. İTÜ’nün solcu etkinlikleri, film gösterimleri, panelleri son bulmuş; takım elbise ile kampüse gelen kariyer kovalayan öğrenci arkadaşlarımızın sayısında ciddi artış olmuştu. İTÜ’de çöreklenen ‘dev şirketler’in sayısında inanılmaz bir artış yaşanmıştı.
Bir Muhammed Şahin hikayesi.
Adı CHP ile anıldı pek sonra. Şu an hala MEF’te rektör. Eski defterleri neden mi açtık? Maaile ‘kahraman’ arıyorduk yine de ondan.
Kolumuzu kaldırmadan, ‘helal olsun’ sloganları ile izliyorduk memlekette olanı biteni. Muhammed Şahin’in döneminde yarattığı ‘solsuz’ İTÜ gibi olmuştu memleket artık.
MEF Rektörü Şahin, “Sevgili Öğrencilerim, 23 Haziran’a tüm öğrenciler için bir sınav koyduk. Sınava gelmemezlik yapmayalım, mazeret sınavı olmayacak sonra : )” mesajıyla ‘gönüllere taht kurdu’! yeniden.
‘Ne olursan ol, gel’ kampanyası revaçta yine. Ah bir de hafızamız olmasa…