Perdeyi açtık, bakın ne çıktı?
Yani sizin anlayacağınız bu düzenin, biz gençlere öğütleri pek de matah değildir, öğüdün kendisi öğütle çelişir. Tecavüz edilen kadınlara, o saatte orada ne işi vardı diyenler nasıl çözüm olmazsa, işçilere patronlar için OHAL uzatanlar nasıl çözüm olmazsa, gençliği bataklığa çeken bu düzenin önerileri de aynı şekilde çözüm olmaz.
Seçkin Aydınlık
“Büyük oyunu görün!” son dönemlerde sıkça duyduğumuz bir söz değil mi? Özellikle de televizyonlarda, gazetelerde yandaşların çokça kullandığı bir tabir oldu bu, büyük oyunu görmek. Bu yazı, büyük oyunu oynayıp, oğluna büyük büyük “gemicikler” alanlara hitap edecek ama, önce ABD ile işbirliği yapıp sonra dış mihraklar edebiyatını ifşa etmeyecek. Bu yazı, uçakta kuru yemiş yerken “Ben kitap özeti okurum” diyenlerin, kitaptan, gelecekten bahsetmesini işleyecek.
Bazen öyle anlar olur ki, insan içinde bulunduğu duruma şaşar. Hani şu gülsem gülemem, ağlasam ağlayamam derecesinden şaşırmalar, şaka gibi olanlar yani. Geçenlerde “yerli ve milli first lady”mizin “Sporda kal güvende kal” projesinde yaptığı konuşmaya tanık olduk. Tam da o sıralar, hiçbir uzmanlık alanı olmamasına rağmen, her konuda konuşabilen “ünlülerimizi” düşünüyordum. Hani şu ne iş yaptığı bilinmeyen ama hep ekranda olanlar yani. Artık tesadüf mü dersiniz tevafuk mu bilemem. Neyse, “yerli ve milli first lady”miz bağımlılıklara karşı vurgular yapıyor, yeni nesilden ümitli olduğunu söylüyor, iç dünyanızı zenginleştirin, sanata, spora, kitaba ilginiz olsun diye nasihatler veriyor. Bir de kapitalizmin doğayı yok ettiğini, ne menem bir şey olduğunu ilan edenler var… Bu “yaptıklarının tersini söyle” bir kural mı oldu, yoksa bu insanlar –hele de yerel seçimler yaklaşırken- ‘düzen siyasetçilerine inanmayın, her yalanı söyleriz biz’ gibi bir şey mi ima etmeye çalışıyorlar anlamadım doğrusu.
İşin ilginç bir başka yanı da, bağımlılığın gerçeklerden bir kaçış yolu olması meselesinde yatıyor. Yani hayat kötüyse, insanlar yaşamak istemiyorsa içinde bulunduğu durumda, bağımlılık yaratan maddelere eğilimi doğurur diyebiliriz. Bu durumda bağımlılıktan şikayetçi olmak, kendi kurduğun değerlerin pek de işe yaramadığını ifşa etmek olur. Elbette bağımlılıklardan uzak durulmalı. Ama bir yandan gençlere “bedavacılığa alışmayın, kredi alın” deyin, bir yandan ne liseden ne üniversiteden sonra, her sene sınava giren milyonlara “ee birilerinizin elenmesi lazım, sonuçta bu bir yarış.” deyin. Bir de okul bitince bir iş güvencesi, bir kıdem tazminatı garantisi vermeyin, sonra da uyuşturucuyla mücadele deyin. Bu oyunu bu kadar zor yapmasanız belki de daha farklı olurdu, ne dersiniz?
Gerçi çağlar boyunca böyle olmuştur zaten. Egemenler, iktidarını korumak için kandırmaya, caydırmaya, üzerini örtmeye çalışırlar. Uyuşturucudan uzak durun derken dahi uyuşturmaya çalışırlar. Mesela hatırlarsınız, Ensar Vakfı’nda çocuklarımıza, kardeşlerimize tecavüz edildikten sonra “bir kereden bir şey olmaz” minvalindeki açıklamalarını. Herhalde bunu kimlerin söylediği unutulmuş olacak ki, ‘gençleri bir kereden bir şey olmaz diyerek kandırırlar’ diye nasihat ediliyor.
Yeni nesilden ümitli olduğunu söyleyenlerin, dindar ve kindar nesil yetiştirme hedeflerini hatırlarsınız. Yoksa bahsettikleri, ümitli oldukları nesil, bu dindar ve kindar nesil mi? Yahut daha birkaç hafta önce ülkenin iki emektar sanatçısı gözaltına alınmışken, gençlere sanatla uğraşın, sanatçı olun öğütlerini ne yapacağız? “Spor, şartlara daha kolay uyum sağlayan bireyler olmanızı sağlar” derken herhalde hapse girmeyen sermaye sanatçılarına bolca spor yaptırıyoruz demek isteniyor.
Yani sizin anlayacağınız bu düzenin, biz gençlere öğütleri pek de matah değildir, öğüdün kendisi öğütle çelişir. Tecavüz edilen kadınlara, o saatte orada ne işi vardı diyenler nasıl çözüm olmazsa, işçilere patronlar için OHAL uzatanlar nasıl çözüm olmazsa, gençliği bataklığa çeken bu düzenin önerileri de aynı şekilde çözüm olmaz.
Ağlanacak halimize gülmediğimiz, güzel günlere…