Yağma düzeni bildiğiniz gibi
"Bizlere verilmeyen bursların, miting ödeneğine dönüştüğünü görmek, karnımızı yalanlara, ikiyüzlülüklere doyurur. Bizlerin "beleşçiliğe" alışma ihtimali, daima artan vergilerden, daima artan fiyatlardan dolayı zaten bulunmuyor."
SEÇKİN AYDINLIK
Seçimler bir nevi siyasetin turnusol kağıdıdır dersek, yanlış demiş olmayız. Siyasi partilerin aldıkları kararlar, tutumları, açıklamaları, verdikleri destekler gibi bir dizi parametreyle beraber devrimciliği de reformizmi de ortaya koyar. Kabaca gerçeklere yönelik birtakım durumları gösterir.
Bu dönemler sadece solun “açılımlarını” görmek için değil, aynı zamanda da düzen siyasetinin kirini görmek için birebirdir. Hatırlarsınız bundan birkaç ay önce AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan üniversitelilerin maddi sıkıntıları ile ilgili ‘beleşe alışmasınlar, kredi alsınlar’ anlamına gelen bir açıklama yapmıştı. Bu açıklamanın tutarsızlığı, ilk bakışta görülüyordu zaten. Bizlerin ‘beleşçiliğe’ alışacağımız bir düzen zaten yoktu, bizler aylık 500 TL ile orta sınıf hayatına giriş yapamayacaktık. Orta sınıf hayatına giriş yapma isteğinin olup olmaması bir yana, okul bittiğinde zaten emekçi olacağımız ise apaçık. Bundan dolayı rahata alışacağımız bir durum kendini var edemez.
O zamanda da elbette yazdık söyledik bu meseleye dair. Sizlerin kurduğu bu para saltanatında ancak babasının gemicikleri olan beleşçiliğe alışır dedik. Ancak şu sıralar gündeme başka bir görüntü düştü. Çanakkale’de üniversiteli gençlerle ‘mitinge gelme’ pazarlığı yapılan bir görüntü. Yemek verileceği, derslerde kolaylık sağlanacağı ve para verileceği konuşuluyor açık açık. Yıllarca liyakattan dem vuranlar, hangi imtiyazlarla derslerde kolaylık sağlayacaklar? Bir dersten iyi not almanın ölçütü, AKP mitingine gitmek olduğu bir tabloda, yeni bir tablo çizmek, sosyalizm mücadelesine omuz vermek kaçınılmaz hale geliyor. Düzen, sınıfına içkin ikiyüzlülüğünü gösterdikçe; emek mücadelesi kendini daha görünür hale getiriyor, mücadelenin ekmek su gibi bir ihtiyaç olduğu kendini gösteriyor.
Öte yandan elbette bu yüzsüzlüğü ilk kez yapmıyorlar; ancak sormamız gerekiyor onlara: “Bizleri geri ödemesi misliyle olan krediler alarak beleşçiliğe alıştırmak istemeyenler(!) , emekçilerin, gençlerin vergisini nasıl mitinglerde dağıtabilirler? Sanmıyorum ki bu paralar, yemekler AKP’li bir ismin cebinden “hayrına” çıksın. Aksine, bizlerden alınan vergiler, ödenmeyen ücretler, el konulan ödenekler/tasarruf fonlarından toplanan paralar, bunların seçim yarışlarında kullanılıyor. Parayla insan toplama meselesi de sadece AKP’nin karakterine has değil. Bütün düzen partileri bu tarz şekilci hamlelerde bulunurlar, çok kısa bir araştırmayla her partinin bunları yaptığı görülebiliyor.
AKP’nin sınıfsal karakteri unutulup, AKP’yi geriletmek için yeri geldiğinde cihatçıları destekleme fikri şöyle dursun; düzen siyasetinin gençler için gerçekçi vaatleri kalmadı. Eskiden düzen siyasetçileri bol keseden atıp tutar, seçimler geçince de hiçbir şey dememiş gibi odalarına çekilirlerdi. Günümüzdeyse, düzenin içinde en muhalif olan bile “gençlere abonmanı 50 TL’ye düşüreceğiz” vaatlerinin ötesine geçemiyor. Bu durum bir yandan, gençliğe verebilecekleri hiçbir şeyleri olmayışının ilanı bir yandan da “gençliğin sorunlarını” çözmek gibi bir dertlerinin olmadığının ilanıdır.
Gençliğin sorunlarını yaratan temel şey piyasacı, gerici bu sistemken, gençliğin sorunları aylık 35 TL abonman indirimi ile bitmez, gençliğin karnı aylık 35 TL parayla, mitingten mitinge verilen parayla doymaz. Ancak bu gördüklerimiz sayesinde, bizlere verilmeyen bursların, miting ödeneğine dönüştüğünü görmek, karnımızı yalanlara, ikiyüzlülüklere doyurur. Bizlerin “beleşçiliğe” alışma ihtimali, daima artan vergilerden, daima artan fiyatlardan dolayı zaten bulunmuyor. Bize verilen özgürlük, ailenin ‘gemicikleri’ yoksa, okurken çalış, ‘iş cinayetinde ölürsen de bize ne’ özgürlüğüyken, kimse bize martın sonu bahar demesin. Gençlik için, emekçiler için baharın anlamı azalan doğal gaz faturası olduğu müddetçe, bize bahar asla gelmeyecek. Eğer baharları getirmek istiyorsak, bu seçimler de, bu düzen de bize yeterli değildir. Bizlerin bir ilerisine, emekçinin kurtuluşu olan sosyalizme yönelmemiz gerekir.