Sınıf siyasetine saldırmanın dayanılmaz hafifliği - 2

Bir yandan AKP’nin yenilebileceğinin görülmesinden dem vururken diğer taraftan “toplumsal tepkinin ıslah edilmiş bir AKP rejimine ikna edilmesinde son dönemece girildiği” tespitine yer verirseniz, aynı cümlede “İslamcı bir patronun halk kahramanı olarak görülmesi” derken onu yine “meşru belediye başkanı” olarak anarsanız binlerce komünistin emekleriyle süregelen mücadeleye ve sosyalizmin meşruiyetine zarar verirsiniz.

H. Murat Yurttaş

Bıraktığımız yerden devam edelim.

Komünistlerin ilk yazıda bahsedilen tabloda sırf AKP’nin yerine bir başka düzen partisinin geçmesine razı olması, bunu kabullenmesi ve hatta bunu desteklemesi beklenmemeli. Kuşkusuz iktidardaki siyasi özne AKP olduğundan ve hala düzen siyasetinin sürükleyicisi olduğundan hukuksuz adımlarına karşı tavır alınması zorunludur. Komünistlerin toplumsal olarak destek görmeyeceği görülen politik çıkışlar yapmaması tersinden düzen partilerinin desteklenmesi beklentisi yaratmamalı.

Komünistler AKP’nin 2007-2013 döneminde 2. Cumhuriyet projesinin tek taşıyıcısı olması nedeniyle güncel olarak öne çıkartmıştır. Ancak bu güncel siyasete ilişkindir. Tarihsel olarak hiçbir zaman hedef AKP ile sınırlı tutulmamıştır. Bu nedenle, düzen partilerinin rejim değişikliğine göre kendilerine ve genel olarak siyasete verdikleri ayarın komünistler açısından tek anlamı mücadele etmek olur.

Bu nedenle Türkiye Komünist Hareketi ve komünistler kendi adayları ile seçime katılmıştır. Bu nedenle komünistler YSK tarafından hukuksuz bir seçim yenileme kararı verildiğinde seçimlere katılmama kararlarını derhal açıklamışlardır. Bu nedenle komünistler medyanın çarpıtmalarına karşı en baştan seçime katılmama kararının Ekrem İmamoğlu’nu desteklemek anlamına gelmediğini açıkça ilan etmiştir.

Öte yandan, 2001 yılından sonra Türkiye’de sosyalizmin ve komünizmin meşruiyetinin giderek arttığını söyleyebiliriz. Dönemin TKP’sinin örgütsel başarısı ve bağımsız bir sosyalist devrim hattında ısrarı sayesinde üzerine konularak gidilen bir dönem yaşandı. Bunun üzerine 2014 sonrasında Ovacık ve Dersim belediyeleri için yapılan ittifak ile gelen başarılı tablo da eklenmiş oldu. Komünistlerin bu meşruiyeti korumayı gözetmesi bir gereklilik sayılmalıdır.

Oysa, siyasi çalışmalarınızda komünistlerin cumhuriyetçi kitlelerle bağ kurmasının arkasına sığınıp Kemalizm, CHP gibi başlıklarda “sol kanat” olmaktan öteye farklarınızı flulaştırırsanız, 31 Mart seçimlerinin hemen ardından Ekrem İmamoğlu’nu “meşru başkan” ilan ederseniz, düzen partileri arasındaki seçim tartışmalarını “halkın siyaset yapma hakkının tamamen elinden alınması”na ramak kaldı diye nitelerseniz, CHP diyemeden uzun tamlamalar arkasına sakladığınız bir düzen partisinin tavrına bakarak “sorumluluk ve kararlılıkla hareket” edeceğinizi ilan ederseniz, ardından niye başladığınız niye vazgeçtiğiniz belli olmayan bir genel oy çalışması yaparsanız, seçimin yenilenmesi kararının ardından boykotun doğru tavır olduğunu ama etkisiz olursa siyasi iktidarın ekmeğine yağ süreceğini söyleyip “gelişmeleri takip edecek ve nihai kararımızı buna göre vereceğiz” diye bağlarsanız, 23 Haziran’a günler kalaya kadar bekleyip “gelişkin bir adalet anlayışını” savunduğunu ileri sürüp bu anlayışın etkili bir boykot çağrısı yapmama nedeni olduğunu söyledikten sonra halka dayatılan dinci ve piyasacı bir mutabakat olduğunu ileri sürerseniz, sandığa gitmeme kararınızın bir çağrı olmadığını ve siyasi tutumunuz olduğunu söylerseniz binlerce komünistin emekleriyle süregelen mücadeleye ve sosyalizmin meşruiyetine zarar verirsiniz.

Üstelik işi burada da bırakmayıp, 23 Haziran sonrasında yaptığınız açıklamada, bir ara genel oy hakkına yapıldığını söylediğiniz saldırıya karşı bir siyasi kampanya dahi başlatmanıza karşın bu kez sandığa gitmemenize rağmen daha ilk cümlede İmamoğlu’nun elde ettiği “ezici üstünlük” üzerinden “genel oy hakkının gaspı anlamına gelen bir adımın boşa çıkması” sonucuna ulaşırsanız, bir yandan AKP’nin yenilebileceğinin görülmesinden dem vururken diğer taraftan “toplumsal tepkinin ıslah edilmiş bir AKP rejimine ikna edilmesinde son dönemece girildiği” tespitine yer verirseniz, aynı cümlede “İslamcı bir patronun halk kahramanı olarak görülmesi” derken onu yine “meşru belediye başkanı” olarak anarsanız binlerce komünistin emekleriyle süregelen mücadeleye ve sosyalizmin meşruiyetine zarar verirsiniz.

Komünist Parti’nin büyük bir tepki gören bu açıklamaları binlerce komünistin emekleriyle süregelen mücadeleye ve sosyalizmin meşruiyetine zarar verirmiştir. Üstelik komünist siyasetin gereği yerine getirilirken ve bugüne kadar benzer kararlar Türkiye Komünist Hareketi tarafından da Komünist Parti tarafından da alınmışken olmayan bir tepkiye neden olursunuz.

Siyasi aklı temsil ettikleri ve öncülük iddiasındaki Komünist Parti’nin CHP’nin bir boykota veya adlı adınca bir “Erdoğan referandumu”na yol vermeyeceğini adımız gibi bildiğimiz halde bunlar olmaması üzerinden seçimlere birkaç gün kala açıklama yapabilen bir önderliğin ne zamanlamadan ne siyasi öngörüden nasibini almadığını söylemek gerekir.

CHP adayına oy vermek adına açıklamalar ve röportajlar yayınladıktan sonra her cümlede bir başka çelişki barındıran açıklamalar yapan bu önderliğin yaşadığı telaşla ve içerideki tartışmaların baskısıyla yön belirleyemediğini görmek gerekiyor.

İnsanlar size tepki gösterdiğinde “olgunluk” ve “anlayış” açıklamaları yapmadan önce bu durumlara izin vermemek gerekiyor. Bunun için ise Marksist-Leninist olduğu iddiasındakilerin bu iddiayı bir kimlik olmaktan önce bir siyaset haline getirmesi lazım.

Bu olmadığında yine ilk yazıda bahsedilen kişilerin saldırılarına zemin hazırlarsınız, bu olmadığında kendi kitlenizi bile yabancılaştırırsınız.

Neyse ki, komünist siyaset böyle bir önderliğe terk edilmiş değil.